Person:
EKER, NURŞAH

Loading...
Profile Picture

Email Address

Birth Date

Research Projects

Organizational Units

Organizational Unit

Job Title

Last Name

EKER

First Name

NURŞAH

Name

Search Results

Now showing 1 - 9 of 9
  • Publication
    Primer immun yetmezlik tanılı hastalarda malignite çeşitliliği
    (2018-04-11) TRUE, ÖMER; EKER, NURŞAH; KIYKIM A., SÜREKLİ Ö., NAİN E., KASAP N., AKTÜRK H., DOĞRU Ö., EKER N., CANBOLAT A., SOMER A., KOÇ A., et al.
    İRİŞ: Primer immün yetmezliği (PIY) olan hastalarda malignite gelişimi normal popülasyona göre daha yüksek oranda görülmektedir. Kliniğimizde takip ettiğimiz primer immün yetmezliği olan hastalarda gelişen maligniteleri, risk faktörlerini ve tedavileri sunmayı amaçladık. Yöntem: Primer immün yetmezliğe sahip olan ve malignite geliştiren 16 hastanın verileri değerlendirildi. Demografik özellikler, geçirilen enfeksiyonlar, otoimmünite, gelişen malignite tipleri, tedavi ve prognozları değerlendirildi. Bulgular: Toplam 17 hastanın yaş: 16.2±8.8 yıl, malignite gelişme yaşı 11.7±6.8 yıl idi. Hastaların tanıları sırasıyla: Kombine immün yetmezlik (n:13), antikor eksikliği ile giden immün yetmezlik (n: 4) idi. Kombine IY grubunda Bloom Sendromu (n:2), Ataksi-Telenjektazi (n:1), DOCK 8 eksikliği (n:2), Pürin Nükleozid Fosforilaz eksikliği (n:1), Epstein-Barr Virus ilişkili immün yetmezlik (n: 2), Nijmegen breakage sendromu (n:1), 4 hastada ise kombine immün yetmezliğin moleküler nedeni belirlenemedi. Antikor eksikliği grubunda, yaygın değişken immün yetmezlik (n:2), fosfoinositol 3 kinaz reseptör-1 eksikliği (n:2) bulunmaktaydı. En sık görülen malignite lenfoma (n:8) iken, kolanjiokarsinom, Wilms tümörü, gastrik ve kolon adenokarsinom, vulvar skuamöz karsinom, akut myeloid lösemi, nazal skuamöz karsinom diğer görülen malignitelerdi. Üç olguda ciddi non-neoplastik lenfoproliferasyon saptandı. Lenfoma geliştiren olguların 5'inde EBV pozitifliği saptandı. Toplam 6 olgu malignite tedavisi sırasında kaybedildi. Genel sağkalım oranı %64.7 olarak belirlendi (Şekil 1). Sonuç: PIY'lerde malignite gelişimi bir çok faktörle ilişkili olabilmektedir. Altta yatan genetik nedenler kronik yangı, DNA tamir kusurları, myeloid ve lenfoid hücrelerde gelişim bozukluklarına neden olarak maligniteye yatkınlık yaratabilmektedir. Bunun yanında sık geçirilen enfeksiyonlar ve çevresel etkenler de PIY hastalarında malignite oluşumunu kolaylaştırmaktadır.
  • Publication
    Outcome of ewing sarcoma in children, twenty years experience from a single center in Turkey
    (2017-09-01) EKER, NURŞAH; TOKUÇ, AYŞE GÜLNUR; TRUE, ÖMER; EKER N., YILMAZ B., TOKUÇ A. G., ŞENAY R. E., BERK B., DOĞRU Ö.
    Background/Objectives: Ewing sarcoma (ES) is the second common primary bone malignancy in pediatric patients. Usually, these tumors occur in bone but sometimes they can olsa orginate in soft tissue. These tumors are agressive and treatment involves multidurgs chemotherapy, radiotherapy and surgery. The aim of this study was to determine outcomes of Ewing sarcoma in pediatric patients who was treated in our instution. Design/Methods: This is a retrospective study of 75 pediatric patients with Ewing Sarcoma treated in between 1996 to 2016. Results: During a 20-year period, 75 patients were identified with Ewing Sarcoma in hospital database and their records were analyzed retrospectively. Of the 75 patients, 45 (60%) were males, 30 (40%) were females. The mean age was 10 years (ranging from 1year to 17 years). All of the patients had received the same chemotherapy protocol at presentation. This protocol involved ifosfamide, etoposide, vincristine, doxorubicine, cyclophosphamide and actinomycin. After 3 cycles of chemotherapy, surgery had been performed for most of the patients. Radiotherapy had been performed for the patients who had more than 10% viable cells after pathological examinations. For these patients, chemotherapy had been changed and continued during and after radiotherapy. The second chemotherapy protocol invoved vincristine, cyclophosphamide and topotecan. At the presentation, 22 (29 %) patients had metastatic disease. During the follow up 16 (23 %) patients had relapsed. The 5-year event free survival and overall survival were 46 % and 58,5 %. Metastatic disease at presentation was the significant factor on overall survival. Conclusions: The management of a child or adolescent with Ewing sarcoma is best carried out in a specialized center under the care of a multidisciplinary team, in order to obtain the best outcome for the patient. Early diagnosis is very important because metastatic disease at presentation reduces the overall survival.
  • Publication
    Central nervous system tumors
    (2017-09-01) EKER, NURŞAH; TOKUÇ, AYŞE GÜLNUR; TRUE, ÖMER; YILMAZ B., EKER N., TOKUÇ A. G., DOĞRU Ö., ŞENAY R. E., BERK B.
    Background/Objectives: Central nervous system (CNS) tumors are the most common solid tumors in childhood. Our instution is the one of the major referral center for pediatric brain tumors in Turkey. We aimed to analyzed children with brain tumors who were diagnosed and treated at our center in this study. Design/Methods: This is a retrospective study of 96 pediatric patients with brain tumors treated in between 2009 to 2017. Sixteen patients were lost to follow-up and 80 patients were included in the analysis. Demographic informations, histologic subtypes, stage at diagnosis, treatment modalities and outcomes were evaluated, retrospectively. Results: Of the 80 patients, 42 (52.5%) were males, 38.5 (47.5%) were females. The mean age was 6.8 ± 4.6 years (ranging from 0.17 years to 15.5 years). The mean duration of follow up was 30 months. Mean survival time was 71.4 months (95% CI: 61.8 - 80.9). The most common localization was the infratentorial area (38.8%). Among all of the patients, gliomas are the most common histologic form (54 %) and 51,3% had grade IV stage for WHO. Five-year overall survival (OS) is 68 %. The most important factor for OS was tumor total resectabity. Total resectable patients OS was 81% vs gross total resection (GTR) was 49.5% vs partial resection was only 28% within 5 years. The children with diffuse infiltrative pontine glioma (DIPG) and atypical teratoid/rhabdoid tumor (AT/RT) had the worst prognosis and these patients died in the first year of their treatment. Conclusions: In developing countries, as the use of molecular studies could not be routinely performed in clinical practice. Brain tumors are relatively common cancers among children.usually the first and the most important step in therapy. Patients with the most complete resection have significantly longer survival despite all of the technological advances.
  • Publication
    Pelvik ve alt ekstemite yerleşimli ewing sarkomlu olgularımızda tedavi sonuçlarımız
    (2017-04-23) ÖZGEN, ZERRİN; EROL, BÜLENT; TOKUÇ, AYŞE GÜLNUR; EKER, NURŞAH; Özgen Z., Erol B., Tokuç A. G. , Alan Ö., Eker N., Gül D.
  • Publication
    Polisomnografi aracılığıyla tanı alan bir nöroblastom olgusu
    (2019-10-11) ERGENEKON, ALMALA PINAR; ERDEM ERALP, ELA; GÖKDEMİR, YASEMİN; EKER, NURŞAH; TOKUÇ, AYŞE GÜLNUR; KARADAĞ, BÜLENT TANER; YILMAZ YEĞİT C., ERGENEKON A. P., ERDEM ERALP E., GÖKDEMİR Y., EKER N., TOKUÇ A. G., KARADAĞ B. T.
  • PublicationOpen Access
    Hematopoetik kök hücre nakli sonrası santral sinir sistemi komplikasyonları ve radyolojik bulguların sağkalım üzerine etkisi
    (2019-01-01) EKER, NURŞAH; EKER N., KARAALİ K., TAYFUN KÜPESİZ F., KARASU G., UYGUN V., AKCAN M., GÜLER E., HAZAR V., YEŞİLİPEK M. A. , KÜPESİZ O. A.
    Amaç: Çalışmamızda, merkezimizde hematopoetik kök hücre nakli (HKHN) yapılan çocuk hastalarda santral sinir sistemi (SSS) komplikasyonları ve pozitif radyolojik bulguların sağkalıma etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ağustos 1998-Ocak 2014 yılları arasında merkezimizde HKHN yapılan 489 olgudan, nakil dönemi veya sonrasında nörolojik bulgu gelişen ve nöroradyolojik görüntüleme yapılan 91 (%18,6) olgu alındı. Veriler geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Olgular, radyolojik bulgu saptanan ve saptanmayan olmak üzere iki gruba ayrıldı. Kırk yedi (%51,6) olguda radyolojik bulgu saptanırken, 44’ünde (%48,3) radyolojik bulgu saptanmadı. Radyolojik bulgusu pozitif ve negatif olgularda SSS komplikasyonlarına bağlı ölüm oranları karşılaştırıldı ve radyolojik bulgu pozitif olgularda SSS komplikasyonuna bağlı kaybedilme oranı anlamlı olarak daha fazla saptandı (p=0,015). Radyolojik bulgu varlığına göre genel sağkalım süresi değerlendirildiğinde radyolojik bulgu saptanan grupta 30,5±4,5 ay, radyolojik bulgu saptanmayan grupta ise 68,6±10,1 ay olarak hesaplandı. Radyolojik bulgu varlığının sağkalım sürelerini anlamlı olarak azaltmakta olduğu saptandı (p=0,046). Saptanan radyolojik bulgular serebrovasküler komplikasyonlar (kanama, iskemi, enfarkt), beyaz cevher tutulumu (posterior reversibl ensefalopati sendromu dahil) ve enfeksiyonlar olarak 3 gruba halinde incelendiğinde, en düşük sağkalım sürelerinin serebrovasküler komplikasyon grubunda olduğu görüldü (p=0,016). Sonuç: HKHN yapılan olgularda nörolojik komplikasyonlar nadir değildir. Bu olgularda nöroradyolojik değerlendirme mümkün olduğunca erken dönemde yapılmalıdır. Bu olguların yönetiminde radyolojik pozitif bulgu varlığının, özellikle serebrovasküler komplikasyonlara ait pozitif radyolojik bulguların sağkalımı belirgin derecede azaltabileceği göz önünde bulundurulmalıdır
  • Publication
    Rabdomyosarkom dışı yumuşak doku tümörlerimiz
    (2019-04-21) TOKUÇ, AYŞE GÜLNUR; EKER, NURŞAH; ŞENAY R. E., TOKUÇ A. G., YILMAZ B., EKER N.
    İRİŞ: Yumuşak doku sarkomları, çocuklardaki tüm malignitelerin %6’sını, solid tümörlerin ise %20’sini oluşturur. İskelet kasına farklılaşma yeteneğine sahip mezenkimal hücelerden kaynaklanan rabdomyosarkom (RMS) ve yine primitif mezenkimal dokulardan gelişip heterojen malign hücrelerden oluşan RMS dışı yumuşak doku tümörleri olmak üzere iki grupta incelenir..Çocukluk çağı solid tümörlerinin yaklaşık %3 ünü oluşturan bu nadir tümör grubu en çok 5 yaş altında görülür, lokal invazyon ile lokal rekürrens sıktır ve bu tümörlerin erkeklerde görülme sıklığı 1.2 kat artmıştır. Bu çalışmada, kliniğimizde takip ve tedavi ettiğimiz RMS dışı yumuşak doku sarkomlarımızın özellik ve prognozlarını retrospektif olarak incelemeyi amaçladık MATERYAL-METOT: Çalışmamızda Aralık-2012 ile Ocak-2019 tarihleri arasında merkezimizce tedavi ve takip edilen RMS dışı yumuşak doku sarkom tanılı 17 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. BULGULAR: Hastalarımızın yaş ortalaması 97 aydır ve erkek/ kız= 7/10 dur. Patolojik tanıları ; 3 fibrosarkom, 3 synovial sarkom, 2 malign periferik sinir kılıfı tümörü, 2 indiferansiye sarkom, ve birer olgu olarak jüvenil ksantogranülom, lipoblastom, liposarkom, primitif miksoid mezenkimal tümör, iğsi hücreli sarkom, anjiosarkom ile alveoler yumuşak doku sarkomu şeklindedir. Tanı anında tüm sinovial sarkomlu hastalar, bir malign periferik sinir kılıfı tümörü, bir jüvenil ksantogranülom ve bir fibrosarkom tanılı hasta olmak üzere toplamda 6 (%35.2) hastanın metastatik olduğu saptanmıştır. Tedavide 4 (%23.5) hastamıza sadece cerrahi uygulanmış ve ek tedavi gerekmemiştir. Cerrahi ile beraber 6 (%35.2) hastamıza sadece kemoterapi, kalan 7 (%41.1) hastamıza bunlara ek olarak radyoterapi de verilmiştir. Takipte, tedavi kesiminden ortalama 5.3 ay sonra 3 (%17.6) hastamız nüks etmiştir . Halen tedavisi devam etmekte olan 4 hastamız mevcut olup üç hasta ex olmuştur. Ex olanların ikisi başta metastatik olan hastalardır ve nüksten sonra kaybedilmişlerdir. On hastamız tam remisyonda olarak izlenmektedir. SONUÇ: RMS dışı yumuşak doku sarkomları histopatolojik olarak çok geniş bir spektrumdadır. En yaygın alt türler pediatrik yumuşak doku sarkomlarının %10’unu oluşturur. Prognoz hastalığın evresine, tümörün histolojik alt tipine, tümörün büyüklüğüne ve rezeksiyonun derecesine bağlıdır. Metastaz varlığı hastalığı yüksek risk grubuna sokar; bu grubun sağ kalım oranı yaklaşık %15’tir. Bizim hasta grubumuzda da 6 hastanın tanı anında metastatik olduğu görülmüştür. Tedavi planı olarak cerrahi ile beraber kemoterapi ve radyoterapi uygulanan bu hastalardan 2 tanesi takipte nüks sonrasında kaybedilmiştir. Bu bilgi, literatür bilgisi ile uyumludur ancak olgu sayımızın azlığı istatistiksel analizlerimizi zorlaştırmaktadır. Tanı anında tümör çapının >5 cm olduğunun bilinmesi veya rezeke edilemeyen tümöre sahip metastatik olmayan hastalık varlığı RMS dışı yumuşak doku sarkomları orta risk grubuna sokmaktadır ve bu grupta beş yıllık sağ kalım oranı %50 olarak bildirilmiştir. Bizim 17 hastalık serimizden 7 tanesi bu gruba girmektedir ki henüz bu grupta kaybedilmiş vakamız yoktur. Literatür bilgisi, tanı anında tam rezeke edilebilen tümör varlığı ile yine tanı anında metastaz olmaksızın <5 cm boyutundaki kitle boyutunun varlığı hastalığın düşük risk grubuna girdiği şeklindedir. Düşük risk hasta grubunda beş yıllık sağ kalımın %90’larda olduğu belirtilmektedir. Bizim vaka serimizde sadece 4 hasta bu gruba dahil olmuştur. Tedavi olarak sadece cerrahi yapılan bu hasta grubunda tüm hastalarımız yaşamlarına hastalıksız devam etmektedir. Hastanın risk grubu belirlenirken tümörün histolojisinin de önemli olduğu bilinmelidir ve yüksek dereceli tümörlerde prognozun daha kötü olduğu şeklinde literatür bilgisi mevcuttur. Literatürde büyük vaka serilerinde RMS dışı yumuşak doku tümörlerinde histolojik alt tiplere göre ayrıntılı sağ kalım verilebilmektedir ancak bizim az sayıdaki vaka serimizde genel olgu sayısının azlığı, hasta grubunun çok farklı tanılardan oluşması ile birlikte her bir tanıdaki hasta sayısındaki yetersizlik nedeni ile ayrıntılı istatistiksel analiz yapılamamaktadır.
  • Publication
    Post-traumatic stress disorder in mothers of children who have undergone cancer surgery
    (WILEY, 2017) TOKUÇ, AYŞE GÜLNUR; Cerit, Kivilcim Karadeniz; Cerit, Cem; Nart, Omer; Eker, Nursah; Kiyan, Gursu; Dagli, Tolga; Ekingen, Gulsen; Tokuc, Gulnur; Karaca, Omer; Corapcioglu, Funda
    BackgroundThe aim of this study was to investigate the rate of post-traumatic stress disorder (PTSD) and associated risk factors among mothers of children who underwent cancer surgery. MethodThis cross-sectional, multi-center study included a total of 60 mothers whose children underwent major thoraco-abdominal surgery and were under follow up in the outpatient setting between February 2016 and May 2016. Clinical Data Form, Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS), and Clinician-Administered PTSD scale were used. ResultsOf all participants, 13 (21.7%) were diagnosed with PTSD. These mothers had shorter duration of marriage, longer duration of hospital stay after surgery, and higher HADS scores, compared with the others without PTSD. Thoughts of guilt such as I am being punished or tested were more frequent in mothers with PTSD. Insomnia, irritability, concentration problems, and psychological reactivity were the most common symptoms. ConclusionPost-traumatic stress disorder is a severe disorder that may worsen the daily functioning of mothers and may also have an unfavorable effect on child. It is therefore of utmost importance for clinicians to recognize PTSD and the associated risk factors in order to guide these parents.
  • Publication
    Twenty years’ experience in the management of childhood germ cell tumors
    (2017-09-01) TRUE, ÖMER; TOKUÇ, AYŞE GÜLNUR; EKER, NURŞAH; ŞENAY R. E., DOĞRU Ö., TOKUÇ A. G., EKER N., YILMAZ B., BERK B.
    Background/Objectives: Germ cell tumors (GCT) account for 2-3% of childhood tumors. It is most commonly seen under 3 years and over 12 years old. GCTs are most commonly localized in the gonads. We have examined our patients who diagnosed and treated with GCT at our center retrospectively. Design/Methods: Sixty two children and adolescence who were diagnosed and treated with GCT at our center between 1996 and 2016 analyzed retrospectively. Results: The patients age ranged between 5 days to 17 years. Thirty-five of patients were girls (57%) and 27 were boys (43%). The most common tumor localization with 29(47%) patients was gonads. Sixteen patients (25,8%) had metastatic disease at presentation. The most common histologic subtype was mature teratoma with 14 (22%) patients and 14 patients (22%) with yolk sac tumor. Alpha-fetoprotein (AFP) was elevated in 29 (46%) of cases whereas beta-human chorionic gonadotropin (𝛽-hCG) was elevated in only 4 (4%) of cases. Twenty-two cases (35%) were treated with total surgical resection and they didn't receive chemotherapy. Six patients (10%) received radiotherapy in addition to surgery and chemotherapy. Thirty-three patients (53,3 %) received BEP (bleomycin, etoposide, cisplatin) as a first line chemotherapy. During the follow up 6 (10 %) patients had relapsed. Five years overall survival rate of our patients was 95%, retrospectively. Conclusions: Germ cell tumors have favorable outcome in children. These tumors can be cured with surgical resection followed by cisplatin-based chemotherapy and radiotherapy for selected patients. As a result of our own data analysis, it has been found that our survival rates are similar to current literature data.