Tez Koleksiyonu
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Tez Koleksiyonu by Publisher "Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü"
Now showing 1 - 8 of 8
Results Per Page
Sort Options
Item Metadata only AB’nin koşulluluk ilkesinin gelişimi : soğuk savaş dönemi ve sonrası(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2020) Sarı, Merve; Çakır, Armağan Emre; Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıAvrupa Birliği tarihinde koşulluluk ilkesi oldukça erken dönemlerden beri uygulanmaktadır. Koşulluluk ilkesi, Avrupa Birliği’nin aday ülkelerden üyelik öncesinde gerçekleştirilmesini istediği reformları yerine getirme olarak tanımlanabilmektedir. Koşulluluk ilkesi ilk olarak, Roma Antlaşması’nın üyelik başvurularının değerlendirilmesi başlığı altında ve Avrupa Birliği kurucu antlaşmalarında yer almıştır. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle dağılan Sovyet Rusya’dan ayrılan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin üyelik sürecinde koşulluluk ilkesinin kurumsallaştığı ileri sürülmektedir. 1990’lı yıllarda Avrupa kıtasında jeopolitik değişimler yaşanmıştır. Avrupa Birliği içerisinde Batı Avrupa ile Doğu Avrupa ülkeleri arasındaki gelişmişlik düzeyi farkını ortadan kaldırmak ve Birlik içinde üye ülkeler arasında denge sağlamak için üyelik kriterleri stratejik bir araç olarak görülmüştür. 1993 yılında kabul edilen Kopenhag Kriterleri ile Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB normlarına uyum sağlaması hedeflenmiştir. Avrupa Birliği bu yeni jeopolitik çerçevede uluslararası aktörlük seviyesine yükselmiştir. Bu çalışmada, koşulluluk ilkesinin tarihsel değişimi ele alınmıştır. Literatürde AB'nin koşulluluk ilkesinin Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile uygulanmaya başladığı yönünde bir eğilim vardır. Ancak AB, kısıtlı da olsa bu ilkeyi çok daha önceden uygulamaya başlamıştır. Kısıtlı biçimlerde uygulanan ilkeler, Kopenhag Kriterleri kadar kapsamlı olmamıştır. Bu çerçevede tezimizde, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine uygulanan Kopenhag Kriterleri ve Soğuk Savaş öncesi uygulanan üyelik kriterleri karşılaştırılmalı olarak ele alınmıştır. Koşulluluk ilkesi tarihsel gelişiminde Soğuk Savaş’ın dönüm noktası olduğu bu karşılaştırmalı analizle birlikte ortaya konulmuştur.--------------------From a very early date, the principle of conditionality has been applied in the history of the European Union. The principle of conditionality can also be defined as implementing the reforms that the European Union wants from candidate countries before membership. The principle of conditionality was first included in the Treaty of Rome and in the founding treaties of the European Union.It is claimed that the principles of conditionality became institutionalized in the accession process of the Central and Eastern European countries that seceded from Soviet Russia after the end of the Cold War. Geopolitical changes occurred in the European continent in the 1990s. Membership criteria have been seen as a strategic tool in order to eliminate the difference in development level between Western Europe and Eastern European countries within the European Union and to ensure a balance between the member countries within the Union. With the Copenhagen Criteria adopted in 1993, it is aimed that Central and Eastern European countries comply with EU norms The European Union has reached the level of being an international actor in this new geopolitical framework.In this study, the historical change of the conditionality principle has been discussed. There is a tendency in the literature that the conditionality principle of the EU started to be applied with the end of the Cold War. However, the EU has started to apply this principle much earlier on a limited scale. The principles applied on limited ways were not as comprehensive as the Copenhagen Criteria.In the light of this information, the Copenhagen Criteria applied to the Central and Eastern European countries and the membership criteria applied before the Cold War were discussed comparatively.With this comparative analysis, it has been revealed that the Cold War was the turning point in the history of the conditionality principle.Item Metadata only Avrupa Birliği'nin enerji güvenliğinde Doğu Akdeniz : Hidrokarbon kaynaklarının Kıbrıs sorunu'nun çözümüne etkisi (2000-2016)(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2018) Erdemir, Emre; Göral, Emirhan; Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıEnerji, devletlerin ulusal çıkarları ve birbirleriyle olan ilişkilerinde çoğunlukla önemli bir politika alanı olmuştur. Enerji kaynakları rezervlerinin bulunması, çıkarılması ve taşınması gibi alanla ilgili teknik konular, uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde devletlerin politika yapım süreçlerinde etkili olmuştur. Enerji kaynaklarına sahip olan devletler, bu ‘nimeti’ bir araç olarak ithalatçı devletlere karşı kullanmış, ithalatçı devletler de bu dezavantajlı durumlarını ortadan kaldırmak için alternatif yöntemler izlemiştir. Bu durum, günümüzde de artarak devam etmektedir. Özellikle küreselleşmenin ve teknolojinin artan hızı sayesinde devletler, enerji jeopolitiğinde etkili olmak için her zaman çıkarlarını ‘maksimize’ etmek için çalışmışlardır. Enerjinin uluslararası ilişkilerdeki yukarıda belirtilen etkisi, konuyla ilgili çalışma yapmak konusunda en önemli faktör olmuştur. Bu anlamda çalışmanın hipotezi; Avrupa Birliği’nin enerji politikasına ve güvenliğine Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının nasıl bir katkıda bulunabileceği ve oluşan/oluşacak durumun Kıbrıs Sorunu’nun çözümü için kolaylaştırıcı bir rol oynayıp oynayamayacağının belirlenmesidir. Çalışmanın hipotezinin oluşturulmasında; incelenecek alanla ilgili literatür çalışması yapılmak suretiyle, konuyla ilgili yapılmış olan yayınlar incelenmiştir. Literatür çalışması sonucunda daha önce konuyla ilgili yayınlarda detaylı şekilde incelenmeyen Kıbrıs Sorunu’nun çözümünde Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının rolünün belirlenmesi hedefine odaklanarak, konunun hem iç politika hem de dış politika bağlamında değerlendirilmesi şeklinde bir yaklaşım benimsenmiştir. Ayrıca çalışmayla ilgili çalışan ve yayınları olan akademisyenler ile uzmanlarla kişisel görüşmeler yapılmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde; çalışmanın dış politika yaklaşımı ‘Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının önemi’ başlığı altında Avrupa Birliği’nin enerji ihtiyacının tespitedilmesine çalışılmıştır. Böylece Avrupa Birliği’nin enerji alanındaki durumu belirlenmiş, bu bağlamda Doğu Akdeniz coğrafyasının Birlik enerji politikasına nasıl bir katkıda bulunabileceği Doğu Akdeniz ülkelerinden bazılarının (İsrail, Mısır, Lübnan, Güney Kıbrıs) hidrokarbon kaynakları incelenmesiyle yapılmıştır. Belirtilen ülkeler dışındaki bölgeülkelerinin hidrokarbon kaynakları konusundaki görüşleri de bölüm içerisinde dolaylı olarak belirtilmiştir. Avrupa Birliği’nin enerji ihtiyacı ile Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynakları arasındaki bağlantıyı sağlamak için Kıbrıs’ın enerji geçiş noktası kullanılarak, enerji kaynaklarının Avrupa Birliği’ne taşınması için gerekli olan koşullar, yapılan yatırım projeleri değerlendirilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde; Kıbrıs Sorunu, çalışmanın iç politika yaklaşımı olarakdeğerlendirilmiştir. Bölümde; Kıbrıs Sorunu’nun tarihsel sürecine kısaca değinilerek, sorunun günümüze kadar gelen süreci incelenmiştir. Kıbrıs müzakerelerinde mevcut görüşmeler dönemi, Kıbrıs ve çevresindeki hidrokarbon kaynaklarının keşfedilmesi ve çıkarılması süreçlerinin yaşandığı bir dönem olarak, sorunun çözümünde enerjinin nasıl bir rol oynayabileceği üzerine anlatımlara yer vermektedir. Bu nedenle bölümde Güney Kıbrıs ile Türkiye arasında Avrupa Birliği üyelik süreci içerisinde yaşanan gelişmelerin, tarafların hidrokarbon kaynakları konusunda yaşadıkları MEB ve kıta sahanlığı sorunları üzerine etkileri de yer almıştır. Çalışmanın son bölümünde; ilk iki bölümde incelenmeye çalışılan Avrupa Birliği enerji ihtiyacı özelinde Avrupa Birliği enerji güvenliğinin Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynakları sağlanmasının nasıl olacağı, Kıbrıs Sorunu’nun enerji için kolaylaştırıcı olup olamayacağı üzrine değerlendirmeler yapılmıştır. --------------------Energy has often been an important policy area for states' national interests and their interrelationships. Technical issues related to the discovery, extraction and relocation of reserves of energy resources have been influential in the policy-making processes of states within the discipline of international relations. States with energy sources have used this 'blessing' as an instrument against importer states, and importer states have followed alternative methods to remove these disadvantages. This situation continues to increase today. Especially thanks to the increasing pace of globalization and technology, the states have always tried to 'maximize' their interests to be effective in energy geopolitics. The above-mentioned effect of energy on international relations has been the mostimportant factor in studying the subject. The hypothesis of working in this sense; The European Union's energy policy and security is to determine how the Eastern Mediterranean hydrocarbon resources can make a contribution and whether the situation that is to be formed will play an enabling role for the solution of the Cyprus Problem. In creating the hypothesis of work; literature studies on the field to be examined have been carried out and publications on the subject have been examined. As a result of the literature review, an approach has been adopted, focusing on the objective of determining the role of the Eastern Mediterranean hydrocarbon resources in the solution of the Cyprus Problem, which has not been examined in detail in previous publications, and evaluating it in both domestic and foreign policy contexts. In addition, personal interviews were held with the academicians and experts who are working and publishing related to the work. In the first part of the study; the foreign policy approach of the study was undertaken to determine the energy needs of the European Union under the heading 'The importance of Eastern Mediterranean hydrocarbon resources'. Thus, the situation of the European Union inthe energy field has been determined, and how the Eastern Mediterranean geography can contribute to the Union energy policy has been examined by examining the hydrocarbon resources of some of the Eastern Mediterranean countries (Israel, Egypt, Lebanon, Southern Cyprus). The opinions of the countries other than the mentioned countries on the hydrocarbon resources are mentioned indirectly in the chapter. In order to ensure the connection between the European Union's energy needs and the Eastern Mediterranean hydrocarbon resources, theinvestment requirements for the transfer of energy resources to the European Union were assessed using the energy transfer point of Cyprus. In the second part of the study; the Cyprus Problem is considered as a domestic policy approach to working. In chapter; by briefly addressing the historical process of the Cyprus Problem, the process of the problem up to the day is examined. The current negotiations period in Cyprus negotiations includes a discussion of how energy can play a role in the solution of the problem, as a period in which the exploration and extraction processes of hydrocarbon resources in Cyprus and its environment are experienced. Therefore sectionbetween Cyprus and Turkey of developments in the European Union accession process, part of hydrocarbon resources In the last part of the study; the European Union's energy needs to be examined in the first two chapters are based on how the European Union energy security will provide Eastern Mediterranean hydrocarbon resources and how the Cyprus problem will be helpful for energy.Item Metadata only Avrupa Parlamentosu'nda Avrupa şüpheciliği : krizler ve etkileri(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2020) Karahan, Gizem; Çakır, Armağan Emre; Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkilerİkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da barışın ve istikrarın yeniden sağlanması amacıyla tasarlanan Avrupa Birliği projesi ortaya çıktığı günden beri tartışmaları gündeme getirmiştir. Avrupa Birliği’ni destekleyen görüşler olduğu kadar Avrupa Birliği’nin kurumlarını, politikalarını eleştiren veya tamamen bütünleşme sürecine karşı çıkan görüşler de olmuştur. 1990’lı yılların başında Avrupa gündeminde önemli bir hale geldiği kabul edilen eleştirel görüşler literatürde Avrupa şüpheciliği (Euroscepticism) olarak adlandırılmıştır. Zaman zaman gündeme gelen Avrupa şüpheciliği geçtiğimiz son on yılda Avrupa Birliği’nin karşılaştığı birçok krizle tekrar ortaya çıkmıştır. Avrupa şüpheciliğinde ulusal ve ulusüstü düzeyde olmak üzere belirgin bir artış görülmüştür. Bu tez çalışmasında, krizlerin Avrupa Parlamentosu’nda güçlenen şüpheci siyasi gruplar ile etkileşiminin Avrupa politikalarına etkisi sorgulanmaktadır.--------------------The European Union project, which was designed to restore peace and stability in Europe after the Second World War, has brought to discussions on the agenda since the day it emerged. There have been opinions that support the European Union as well as criticize the institutions and policies of the European Union or oppose the integration process completely. Critical views that are accepted to have become important in the European agenda in the early 1990s have been named as Euroscepticism in the literature. Euroscepticism, which has come to the fore from time to time, has reemerged as a result of crises in the last decade. There has been a marked increase in Euroscepticism at the national and supranational level. In this thesis, the effects of the interaction of crises with Eurosceptic political groups that have gained strength in the European Parliament on European policies are questioned.Item Metadata only EU - Israel Relations (2009-2016)(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2017) Asemwar, Amani; Goral, Emirhan; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkilerÖZETBu tez, AB İsrail'in yerleşiminci siyasetine karşı sözel yanıtlarının ötesine geçtmesi sebebiyle, AB'nin İsrail'e karşı olan politikasında yeni kaymanın olduğunu araştırmayı hedeflemektedir. AB - İsrail ilişkilerinin modelini analiz ederek, ikili ilişkilerin 2009 - 2016 yılları arasındaki gerilmesini inceleyerek, AB'nin 2015'te İsrailli yerleşmelerin mallarını etiketleme kararı Tel Aviv'deki sağcı politikalara şiddetli bir ret mesajı göndermek için alınan siyasi bir karar olarak değerlendirilebilir.Bu tez, AB'nın dış politikanın araçlarının teoresine dayanarak, ve onun işgal edilmiş veya tartışmalı/kavgalı bölgelerin malları ile alaklı ticari anlaşmalarını analiz ederek, yerleşmelerin mallarını ayırmanın AB'nin Orta Doğu'daki rolünü kurtarmayı hedefleyerek AB'nin çıkarlarını koruduğunu ve güvenlik önceliklerine hizmet ettiğini teyit etmektedir. Bu tez Avrupalı seçkinlerin AB'nin dış politikasındaki karar verme süreçlerindeki rolünü inceleyerek, etiketleme kararının AB'nin ve İsrail'in Orta Doğu'daki çıkarlarının çeliştiğini iddia etmekte. Bu kanaat anlamlı Avrupalı seçkinler arasında büyüyüp İsrail ile çelişen çıkarlar ile ele almanın şeklinde, şiddetli eleştiriden (söylem) dış politika araçlarını aktifleştirmeye (eylem) doğru, bir değişmeyi zorlamıştır.ABSTRACTThis thesis endeavours to elaborate that there is a new shift in European foreign policy towards Israel, when the EU decided to go beyond rhetoric against Israeli settlement policy to take action. By analysing the pattern of EU-Israel relations, and studying the regression of the two sides’ relations between 2009-2016, the EU decision to label Israeli settlement products in 2015 could be evaluated as a political position aimed to send a serious refusal message to the right-wing policies in Tel Aviv.Relying on theorising on European foreign policy instruments, and analysing European trade treatments of products originated in other occupied or disputed territories, the study affirms that distinguishing settlement goods were of European interest in order to rescue its role in the Middle East, and its security priorities. By studying the role of European elites in driving the decision making process in EFP, the study claims that the labelling decision reflects the deep divergence between European and Israeli interests in the Middle East. This convention has been raised among considerable sectors of European elites in a way pushed forward to create a shift in the way they deal with interests that clash with Israel, from hard criticism (rhetoric) to activating FP tools (action).Item Metadata only Euroscepticism and european foreign policy after maastricht: an assessment of the influence of european parliament members(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2019) Ada, Alper; Göral, Emirhan; Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Anabilim Dalı Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bilim Dalı2014 Avrupa seçimlerinden sonra, son anket verilerinin ışığında, Avrupa Parlamentosu üyelerinin seleflerinden daha fazla kutuplaştığı görülmektedir. Daha fazla Parlamento üyesi entegrasyon spektrumunda kendilerini önceki yıllardan daha karşıt ya da taraftar uçlarına yerleştirmiştir. Avrupa kuşkucu Parlamento üyeleri’nin varlığı, ana akım gruplar için azımsanamayacak siyasi yoğunlaşmalara ve ayrışmalara neden olmuştur. Entegrasyon yanlısı milletvekilleri, bu Avrupa kuşkucu akışa hitap etmek için sert bir şekilde yanıt vermek ya da tersine hareket ediyor gibi görünmektedirler. Buna ek olarak, dış politika ve ekonomik krizler bu fenomenin zeminini hazırlamışlardır. Böylece, Avrupa bütünleşmesi bir kez daha sorgulanır hale gelmiştir. Krizler daha fazla ayrışık duygulara yol açarken, gelecekteki dış politika entegrasyonunun Parlamenterler üzerindeki kurumsal kısıtlamalarla güvence altına alınmaya çalışıldığı görünmüştür. Hem Muhalif grupların hem de bireylerin fikirlerinin uzlaştığı tutarlı bir dış politika oluşumu zor görünmektedir. Bu nedenle, Avrupa Parlamentosu üyesi siyasi grupların yanı sıra bağımsız aktörler “düzensiz” bir muhalefet olarak güçlü bir şekilde lanse edilmektedir. Ancak, ana akım siyasi grup üyelerinin kendi aralarında daha fazla uzlaşma sağladığı görülmüştür. Bu tez, Avrupa Parlamentosu'nun önde gelen Parlamento üyeleri ve grupları ile Avrupa Birliği'nin dış politikası arasındaki ilişkiyi incelerken, aktörlerin Avrupa Parlamentosu'ndaki resmi veya gayri resmi demokratik kısıtlamalara maruz kaldıklarını sorgulamaktadır. Bu tez aynı zamanda Avrupa Parlamentosu'nun bugünkü zorluklarını yorumlayarak yaklaşan Avrupa seçimlerini anlama yolunu da açıyor. Tez, Avrupa kuşkucu parlamento üyelerinin resmi ve gayri resmi bir takım kurumsal kısıtlamalarla karşı karşıya oldukları ve dış politika alanında ‘yumuşak’ veya etkisiz bir rol oynadıkları sonucuna varmaktadır. Bu durum Avrupa kurumlarındaki demokrasi açığına, farklı oy verme davranışlarına, sosyalizasyona ve toplumsal inşacılığa atıfta bulunularak irdelenmiştir.--------------------After 2014 European elections, the latest survey data indicate that MEPs (Members of the European Parliament) have been becoming more polarized within the European Parliament than its predecessors. More MEPs have been placing themselves at the ends of either a more anti- or pro-integration spectrum than previous years. The flow of Eurosceptic MEPs appear to cause rather intensification and division of policy fondness for mainstream ones. Pro-integrationist MEPs seemed whether to respond in a harsh way or in reverse to address this Eurosceptic stream. In addition to this, external political and economic crisis have played the integral part of this phenomenon. Thus, European integration was put into a question even further. While the crisis has comprised further Eurosceptic sentiments, it has been proved that future integration in foreign policy is tried to be secured via institutional constrains on MEPs and other Eurosceptic actors. It is hard for opposition groups or individuals to create coherent foreign policy formation in order to defend their ideas. Therefore, while Eurosceptic political groups as well as non-attached MEPs in the European Parliament have strongly emphasised as an ‘untidy’ opposition, pro-European actors from mainstream political groups seemed having more compromises among themselves. While this thesis probed the relationship between growing numbers of Eurosceptic MEPs and their foreign policy choices, it has inquired whether those actors are exposed to formal or informal democratic constraints within the European Parliament. The thesis also paves the way to understand upcoming European elections via today’s hardships in the European Parliament. The thesis concluded that Eurosceptic MEPs play ‘soft’ or inefficient role concerning foreign policy issues because they face some formal and informal institutional constraints in the EP. This situation has been examined with reference to the democratic deficit in European institutions, different voting behaviours, socialization process and social constructivism.Item Metadata only The European Union's peacebuilding efforts in the Western Balkans : the Macedonian case(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2020) Arpacık, Seda; Şirin, Nedime Aslı; Avrupa Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Anabilim DalıBu çalışmada Avrupa Birliği’nin Batı Balkanlar’daki barış inşa çabaları Kuzey Makedonya konusu üzerinden değerlendirilmiştir. Çalışma, kanlı geçen 1990'lardan sonra Avrupa Birliği’nin bölgede kalıcı bir barışı tesis etmede ne derece etkili olduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır. Savaş sonrası dönemde AB, bölge ülkelerine verdiği üyelik perspektifiyle pozitif barış inşası süreci başlatmıştır. Bu bağlamda; öncelikle Avrupa Birliği’nin barış inşa çalışmaları sosyal inşacılık perspektifinden analiz edilmektedir. Sonrasında, Batı Balkan ülkelerindeki pozitif barış inşa sürecinde Avrupa Birliği’nin ne kadar etkin bir aktör olduğu değerlendirilmiş ve Birliğin Kuzey Makedonya’daki barış inşa çabaları irdelenmiştir. Bu çalışma, AB perspektifinin, Makedonya devleti nezdinde yarattığı olumlu yöndeki değişime de atıf yapmakla kalmamış, ülkedeki farklı etnik gruplar arasındaki ilişkinin görece olarak pozitif bir yönde evirildiğini de tespit etmiştir. Çalışma, Avrupa Birliği’nin bölgede barış ve istikrarı sağlamayı başarsa da bu barışın kalıcı değil, yüzeysel olduğunu savunmakta ve barışa yönelik en büyük tehdidin milliyetçilik kaynaklı olduğunu belirtmekte, sonuç olarak Avrupa Birliği’nin kalıcı bir barış için daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini vurgulamaktadır.--------------------In this study, the peacebuilding efforts of the European Union in the Western Balkans is evaluated through an analysis of the Republic of North Macedonia. The study aims to assess the extent to which the EU has been able to restore a perpetual peace in the region after the bloody years in the 1990s. In the post-conflict era, the EU initiated positive peacebuilding process in the region with a prospect of EU membership. In this regard, firstly the EU’s context of the peacebuilding is analysed from the social constructivist perspective. Then, the actorness of the EU while implementing its positive peace agenda is elaborated. As a case study, the peacebuilding process in the North Macedonia is examined. It tries to find an answer to the question of to what extent the EU has been able to transform and strengthen the governance of Macedonia and establish positive relations among ethnic groups in the country. The thesis concludes that even though the EU has achieved in securing and stabilising the region to a certain degree, it is a superficial peace. Nationalism still has potential to endanger the stability of the region. The EU needs to perform more efforts to establish a permanent peace.Item Metadata only The immigration issue in the Scandinavian welfare states : the case of Denmark(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2020) Şengül, Merve Tuğçe; Şirin, Nedime Aslı; Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Anabilim DalıÖZET2010 sonrası Avrupa’ya doğru gerçekleşen mülteci hareketi, Avrupalı devletlerin göçmen karşıtı politikalarının çokça tartışılmasına yol açtı. Eş zamanlı olarak, Avrupa’da aşırı sağ da yükselişe geçti. Bu sebeple, aşırı sağın yükselişi ve İslamofobik düşünceler bu göçmen karşıtı politikaların olası sebepleri olarak görüldü. Bu durum bazı devletler için doğru olabilir fakat, refah seviyesi yüksek olan ve aşırı sağın neredeyse hiç görülmediği Nordik devletler bile göçmen karşıtı politikalar uygulamaya başladılar. Söz konusu politikalar bu durumun kimlik, aşırı sağın yükselişi ve İslamofobinin yanı sıra muhtemel başka bir sebebi olduğunu göstermektedir. Bu tez çalışması, Nordik devletlerin göçmen karşıtı politika uygulayıp uygulamadığına, eğer uyguluyorsa nasıl uyguladıklarına ışık tutmaktadır. Konuyu daraltma amacıyla, tez çalışması için Danimarka seçilmiştir, çünkü Danimarka vergi oranları ve göçmen politikalarında diğer İskandinav ülkelerinden farklılık göstermektedir. 1950’lerde işçi göçleriyle başlayan Danimarka göçmen politikası ile Danimarka’daki göçmenlere yönelik refah politikaları ve bu politikaların zaman içerisinde değişimi derinlemesine mercek altına alınmaktadır. Tez çalışması, Danimarka’nın göçmen karşıtı politikaları kendine özgü refah devleti sistemine dayanarak uyguladığı sonucuna ulaşmıştır. Topladığı yüksek vergilerle büyüyen Danimarka refah devleti, ülke halkını, refah yararlarının devlete iş veya vergi ile katkı sağlayan yerli halkla sınırlandırılması gerektiğini savunan refah şovenizmine itmiştir.--------------------ABSTRACTThe immigration flow to Europe after 2010, has caused many debates on anti-immigration policies implemented by the European states. Simultaneously, the far-right also rose in Europe. Thus, the rise of far-right or Islamophobic thoughts have been considered as the possible reasons behind the anti-immigration policies of the European states. This reason might be appropriate for some states. However, the anti-immigration policies also have been seen in wealthy Nordic states in which the far-right nationalism has barely shown up. So, there should be another reason along with identity, far-right nationalism and Islamophobia. The thesis aims to shed light upon whether the Nordic states follow anti-immigration policies or not, and if they do, how they follow such policies. To narrow down the subject, Denmark is chosen as the case study because Denmark shows differences in terms of tax level and immigration policies from the other Scandinavian states. The Danish migration policies, which started with guest-workers in the 1950s, as well as the welfare state policies towards immigrants in Denmark and the changes in these policies over time are scrutinised. The thesis concludes that Denmark implies anti-immigration policies due to its characteristics of the welfare state system. The welfare system in Denmark has grown with high tax rates, thus it has been pushing the Danes into welfare chauvinism, according to which the natives support the idea that welfare benefits should be restricted to the state’s citizens who contribute to the state by working and paying taxes.Item Metadata only The Marshall Plan as a catalyst for European integration : a neo-functionalist edifice on a neo-realist ground(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2020) Polat, Hilal; Çakır, Armağan Emre; Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıII. Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa kıtlık ve yüksek seviyedeki işsizlik ile birlikte, çatışmaların getirdiği yıkımdan muzdaripti. Ancak ABD, savaş esnasında sağlanan ekonomik büyüme sayesinde bir süper güç olarak ortaya çıktı. Batı Avrupa, başka bir süper güç olan Sovyetler Birliği tehdidi altına girmek üzereydi. Böylece, Avrupa Kalkınma Programı (ERP) olarak da bilinen Marshall Planı, bir canlanma ve işbirliği aracı olarak ortaya çıktı. Bu tez, Marshall Planı’nın II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa entegrasyon sürecini Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun oluşturulması sürecine kadar nasıl etkilediğini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Savaş sonrası transatlantik ilişkiler ve koordinasyona odaklanan tez çalışması, savaş sonrası Amerikan dış politikasının Avrupa devletlerinde, özellikle Almanya-Fransa ilişkileri bağlamında, Alman sorununa odaklanarak nasıl etkilediğini açıklamaktadır. Bu çalışma, iki farklı teorinin varsayımları ile Marshall Planı’nın Avrupa bütünleşmesinin ilk zamanlarındaki etkisini incelemektedir. Bu bağlamda, bütünleşme sürecinin başlangıcı neo-realist bir mercekle incelenirken, yeni-işlevselcilik ise sürecin devamını yorumlamak için bir araç olarak uygulanmıştır. Bu tez çalışması, Soğuk Savaş’ın başlangıcında gelişen olaylar da dahil olmak üzere ABD-Avrupa ilişkilerinin incelenmesine teorik bir katkı sunmaktadır.--------------------In the aftermath of World War II, Europe was suffering from the devastation brought by conflict, together with food shortages and high unemployment. However, the US emerged as a superpower with economic growth that was achieved during the war. Western Europe was about to fall under the threat of another superpower, the Soviet Union. Hence, the Marshall Plan, also known as the European Recovery Program (ERP), was created as a means of revival and cooperation. The thesis aims to analyze how the Marshall Plan affected the post-World War II European integration process until the creation of the European Economic Community (EEC). With a focus on post-war transatlantic relations and coordination, the thesis elucidates how post-war American foreign policy influenced the relations in the European states, especially between Germany and France, focusing on the German problem at that time. The thesis examines the effect of the Marshall Plan on the early European integration through the assumptions of two different theories. In this vein, the beginning of the integration process is examined through a neo-realist lens, while neo-functionalism is applied as a means to provide an interpretation of its progression. The thesis offers a theoretical contribution to the study of US-European relations, including the events revolving around at the start of the Cold War.