Person:
YUMUK, PERRAN FULDEN

Loading...
Profile Picture

Email Address

Birth Date

Research Projects

Organizational Units

Organizational Unit

Job Title

Last Name

YUMUK

First Name

PERRAN FULDEN

Name

Search Results

Now showing 1 - 7 of 7
  • Publication
    Multicenter real life clinical outcomes of pdl-1 tested patients with non small cell lung cancer (NSCLC) in Turkey
    (2022-09-01) YUMUK, PERRAN FULDEN; Yazici O., Gurler F., Acar R., Gurbuz M., Guven D. C. , Tuylu T. B. , Araz M., Kilickap S., Erturk I., Senler F. C. , et al.
  • Publication
    Real-world assessment of quality-of-life in patients with breast cancer treated with adjuvant endocrine therapy
    (2022-07-01) ARIKAN, RUKİYE; BAŞOĞLU TÜYLÜ, TUĞBA; DANE, FAYSAL; YUMUK, PERRAN FULDEN; KÖSTEK, OSMAN; AKIN TELLİ T., ÖZTÜRK M. S., Alan O., Hasanov R., KÖSTEK O., Arikan R., BAŞOĞLU TÜYLÜ T., Kaya S., Ercelep O., Babacan N. A., et al.
    Objective: The aim of this study was to investigate quality-of-life (QoL) in breast cancer (BC) patients treated with adjuvant endocrine therapy (AET). Methods: We designed a cross-sectional study of 233 BC patients treated with AET and used the Functional Assessment of Cancer Therapy - Breast questionnaire. Results: No significant difference was observed between endocrine agents. Duration of AET did not affect QoL. In the entire cohort, multivariate analysis determined age (p = 0.034) and switching treatment from tamoxifen to aromatase inhibitors (p = 0.049) as significant positive coefficients of QoL, while comorbidity (p = 0.072) tended to be associated with lower scores. Education level (p = 0.001) and chemotherapy (p = 0.04) were significant predictors of QoL in the tamoxifen group, while comorbidity (p = 0.04), surgery type (p = 0.02), radiotherapy (p = 0.006) and stage (p = 0.009) had a significant impact on QoL in aromatase inhibitors group. Conclusion: Evaluating the well-being of BC patients by QoL questionnaires is of great importance to identify particular subgroups that may require supportive care.
  • Publication
    Kanser tanisi alan hastalarda poli̇kli̇ni̇k şartlarinda üç farkli test İle nütri̇syonel durum değerlendi̇rmesi̇
    (2012-04-19) ATASOY, BESTE MELEK; ÖZGEN, ZERRİN; DANE, FAYSAL; YUMUK, PERRAN FULDEN; Atasoy B. M., Aygör H. A., Günaydın D., Özlen T., İbrahimov R., Özgen Z., Dane F., Yumuk P. F.
  • Publication
    Treatment outcomes of breast cancer patients older than 65 years old received local radiotherapy
    (2014-09-30) ATASOY, BESTE MELEK; ÖZGEN, ZERRİN; YUMUK, PERRAN FULDEN; UĞURLU, MUSTAFA ÜMİT; KAYA, HANDAN; GÜLLÜOĞLU, MAHMUT BAHADIR; Atasoy B. M., Kefeli A., Özgen Z., Rzayev R., Yumuk P. F., Uğurlu M. Ü., Kaya H., Arıbal M. E., Güllüoğlu M. B.
  • Publication
    Rektum kanseri̇ni̇n adjuvan tedavi̇si̇nde oral floropi̇ri̇mi̇di̇n foli̇ni̇k asi̇tle eş zamanli radyoterapi̇ uygulamasinin yaşam kali̇tesi̇ne etki̇si̇
    (2012-04-19) ÖZGEN, ZERRİN; DANE, FAYSAL; ATASOY, BESTE MELEK; YUMUK, PERRAN FULDEN; Özgen Z., Dane F., Özden S., Akgün Z., Atasoy B. M., Yumuk P. F., Mayadağlı A., Turhal S., Abacıoğlu U.
    Amaç: Bu çalışmada rektum kanserinin adjuvan tedavisinde oral fl oropirimidin-folinik asitle eş zamanlı radyoterapi uygulamasının yaşam kalitesine etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç-Yöntem: Prospektif planlanan bu faz II çalışmada Ekim 2003-Aralık 2005 tarihleri arasında WHO performans skoru 0-1, evresi pT3-T4pN+, histopatolojisi adenokanser olan ve yazılı onamı alınmış yaşam kalitesi formlarını dolduran 25 hasta analize dahil edildi. Protokole göre pelvik radyoterapi (RT) konvansiyonel fraksiyon şemasıyla kemoterapi (KT) oral fl oroprimidin-UFT 300 mg/m2/ gün, folik asit 30 mg/m2/gün eş zamanlı olarak toplam 50.4 Gy/28 fraksiyon/5 haftada uygulandı. Çalışmada Avrupa Kanser Araştırma ve Tedavisi Organizasyonu (EORTC) yaşam kalitesi grubunun izni alınarak EORTC-QLQC30 genel sağlık ve EORTC QLQCR38 kolorektal kanser yaşam kalitesi formlarının Türkçe sürümleri kullanıldı. Formlar kemoradyoterapinin (KRT) başında (KRT1) ve tedavi bitiminde (KRT2) birer kez uygulandı. Yaşam kalitesi skorları 0-100 arasında hesaplandı ve ortalama değerleriyle (±standart sapma) verildi. Yüksek skor, fonksiyonel skalada sağlık durumunun iyiliğini semptom skalasında semptomun fazlalığını göstermekteydi. Zamana bağlı değişkenlerin ortalamalarının karşılaştırılmasında ilişkili örneklemler için t testi (paired-sample t test) kullanıldı. Anlamlılık için p değeri <0.05 seçildi. KRT sırasında görülen yan etkilerin değerlendirilmesi genel toksisite kriterleri (CTC) v2.0’a göre yapıldı. Bulgular: Tüm hastalar RT’yi planlandığı şekilde tamamlandı. Eş zamanlı KT uygulaması %84 hastada kesintisiz gerçekleşti. Yan etkilerden derece 2 diyare %25, derece 2 dizüri %10, derece 3 dizüri %10 oranında izlendi. Hastaların tamamı KRT başında yaşam kalitesi formalarını doldurmuşken KRT sonu tamamlama oranı %96 idi. Formlarda yer alan sorulardan genel sağlık durumunu, fiziksel fonksiyonları ve semptomları sorgulayan sorulara hastaların tamamı cevap verdi. Buna karşılık seksüel fonksiyon sorularına erkek hastalar %76 oranında cevap verirken kadınların hiçbirisi sorulara cevap vermedi. KRT başı ve sonu ortalama skorlardan anlamlı fark görülenler şu şekildeydi: diyare (KRT1:18.66±32.03; KRT2:43.99±35.64, p=0.01), idrar problemleri (KRT1: 34.66±24.49; KRT2:51.55±30.41, p=0.006), kemoterapiye bağlı yan etkiler (KRT1: 21.33±15.35; KRT2: 29.33±24.40, p=0.05). Bu parametreler dışında yer alan global sağlık durumu skoru, fonksiyonel durum parametreleri ve semptom skorları arasında KRT1-KRT2 karşılaştırmasında anlamlı fark bulunmadı. Semptom skalasında emosyonel ve insomnia skorları KRT başında kadınlarda kötü iken, fiziksel skorlar erkeklerde daha kötüydü. KRT sonu bu farkların kaybolduğu izlendi. Sonuç: Çalışmamızda rektum kanseril tanısı alan hastalarda oral fl oropirimidin ile eş zamanlı KRT uygulamasının diyare ve idrar probleri dışında yaşam kalitesine olumsuz etkisinin olmadığı görülmüştür. Çalışmamız yüksek hasta sayılı ve uzun takipli çalışmalarla desteklenmelidir.
  • Publication
    Prognostic Value of Body Composition in Therapy-Naive Patients with Non-Small Cell Lung Cancer
    (2024-01-01) KIRATLI YOLCU, TUĞBA; KESİM, SELİN; FİLİZOĞLU, NUH; ÖNEŞ, TUNÇ; YUMUK, PERRAN FULDEN; KIRATLI YOLCU T., KESİM S., FİLİZOĞLU N., ÖNEŞ T., Basoglu T., Ozturk M. A., YUMUK P. F.
    The objective of this study was to assess the impact of visceral adipose tissue (VAT), subcutaneous adipose tissue (SAT), skeletal muscle mass volume (SMMV), and VAT/SAT ratio on the prognosis of therapy naive metastatic non-small cell lung cancer (NSCLC) patients undergoing different therapy regimens. Eighty three patients with stage-IV NSCLC who were received at least one cycle of platinum-based chemotherapy (PBCT) or tyrosine kinase inhibitor (TKI) therapy included in this retrospective study. Pre-treatment multi-slice and single-slice computed tomography images of PET/CT scans were used for the assessment of body composition. The effect of anthropometric measurements on clinical outcomes for advanced NSCLC patients was investigated with survival analysis for each treatment subgroup. In univariate analyses, female gender (p= 0.03), presence of bone metastasis (p= 0.02), presence of adrenal metastasis (p< 0.005), SAT volume (p= 0.01), VAT/SAT ratio (p= 0.02) and serum albumin levels (p= 0.01) were found to be statistically significant for overall survival (OS) in TKI treatment group. In multivariate analyses, only serum albumin level (p< 0.005) remained an independent risk factor. No significant results were found in the PBCT treatment group. Single-slice volume calculation method for VAT measurement was highly correlated with a multi-slice method which reflects the entire abdominopelvic region. In conclusion, our study indicates that adipose tissue and muscle mass volume alone do not significantly affect survival in patients with metastatic NSCLC. However, hypoalbuminemia was identified as an independent negative prognostic factor.
  • Publication
    Nüks yüksek gradli gli̇al tümörlerde bevasi̇zumabin sağkalim üzeri̇ne etki̇si̇
    (2012-04-19) DANE, FAYSAL; ATASOY, BESTE MELEK; ÖZGEN, ZERRİN; ALSAN ÇETİN, İLKNUR; YUMUK, PERRAN FULDEN; Dane F., Atasoy B. M., Aktaş B., Özgen Z., Alsan Çetin İ., Abacıoğlu U., Yumuk P. F.
    Amaç: Bu çalışmada, yüksek gradlı glial tümör tanısı alarak standart tedaviler sonrası nüks etmiş hastalarda tedaviye bevasizumab eklenmesinin sağkalıma etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Şubat 2005-Temmuz 2010 tarihleri arasında 17’si glioblastoma olmak üzere yüksek gradlı glial tümör tanısı almış ortanca yaşı 50 (aralık, 25-62 yaş) toplam 21 (12K:9E) hastanın geriye dönük verileri incelendi. Subtotal eksizyon yapılmış iki ve biyopsi ile tanı konmuş bir hastanın dışında tüm hastalarda (n=18) primer tümör total olarak eksize edilmişti. Postop radyoterapi, eş zamanlı temozolamid 75 mg/m2 ile ortanca 60 Gy olarak uygulanmıştı. Adjuvan dönemde temozolamid 150-200 mg/m2/1-5.günler/28 günde bir olmak üzere ortanca 8 kür (aralık 2-19 kür) devam etmişti. Klinik ve radyolojik progresyon izlenen hastalarda bevasizumab (10 mg/kg/1-14. günler 28. günde bir) tek başına (n=19) ya da irinotekan (n=2) ile birlikte uygulandı. Sağkalım sonuçları Kaplan-Meier eğrisi çizdirilerek elde edildi. Bulgular: Tüm hastalarda cerrahiden itibaren ortanca takip 25 ay (aralık 12-68 ay) idi. Nüks eden hastalardan dördüne cerrahi, altısına Gamma Knife ile stereotaktik radyocerrahi ve altısına da adjuvan temozolamid sonrası yeniden temozolamid (2-10 kür) uygulandı. Standart adjuvan tedavi (kemoradyoterapi ve adjuvan temozolamid) sonrası nüks durumunda doğrudan bevasizumab başlanan dokuz hasta vardı. Nüksten sonra bevasizumab ortanca 6 kür (aralık, 2-27 kür) uygulandı. Hiçbir hastada bevasizumaba bağlı ölüm izlenmedi. Tüm hastalarda cerrahiden itibaren iki yıllık genel sağkalım %62.5 idi. Bevasizumab sonrası ortanca progresyonsuz sağkalım 5 ay (%95 güven aralığı 2.2- 7.8 ay) ve ortanca genel sağkalım 8 ay (%95 güven aralığı 5.1-10.9 ay) idi. Altı aylık progresyonsuz sağkalım %49.1, 6 ve 12 aylık genel sağkalımlar sırasıyla %73.7 ve %39.3 oldu. Sonuç: Nüks yüksek gradlı glial tümörlerde bevasizumab uygulaması diğer tedavilere göre daha yüksek progresyonsuz sağkalım ve genel sağkalım sonuçlarıyla ümit verici bir tedavi olma özelliği göstermektedir.