Person:
ERDİL, TANJU YUSUF

Loading...
Profile Picture

Email Address

Birth Date

Research Projects

Organizational Units

Organizational Unit

Job Title

Last Name

ERDİL

First Name

TANJU YUSUF

Name

Search Results

Now showing 1 - 10 of 46
  • Publication
    POEMS sendromu FDG PET/BT bulguları
    (2022-05-01) KESİM, SELİN; ÖZGÜVEN, SALİH; ENGÜR, CEREN ÖZGE; FİLİZOĞLU, NUH; ÖNEŞ, TUNÇ; TUROĞLU, HALİL TURGUT; ERDİL, TANJU YUSUF; BALABAN GENÇ, ZEYNEP CEREN; Kesim S., Özgüven S., Engür C. Ö., Filizoğlu N., Niftaliyeva K., Kıssa T. N., Balaban Genç Z. C., Öksüzoğlu K., Şen F., Öneş T., et al.
    Amaç: POEMS sendromu, polinöropati, organomegali, endokrinopati, M-proteini, deri değişiklikleri ile karakterize, altta yatan bir plazma hücre diskrazisinin neden olduğu nadir görülen bir paraneoplastik sendromdur. Bu olgu sunumunda, POEMS sendromu şüphesi ile takip edilen ve sonrasında yapılan kemik iliği biyopsisi sonucunda plazma hücreli neoplazi raporlanan hastanın florodeoksiglukoz (FDG) pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografi (PET/BT) bulguları sunulmaktadır.Yöntem: Kilo kaybı olan ve sol ayak üzerinde büllöz ekimotik lezyonu gelişen, yapılan tetkiklerinde bisitopeni ve monoklonal gamopati saptanan, 54 yaşındaki kadın hastaya malignite araştırılması amacıyla FDG PET/BT tetkiki yapıldı. Bulgular: F-18 FDG PET/BT tetkikinde; bilateral plevral efüzyon, hepatosplenomegali ve dalak/karaciğer metabolik aktivite oranında dalak lehine artış izlendi. Sol ayak dorsal yüzde deride izlenen kalınlaşma alanında orta düzeyde FDG tutulumu (SUVmaks =5,47) saptandı. Bu bulgulara eşlik eden aksiyel ve appendiküler iskelette diffüz intramedüller hipermetabolizma dikkati çekti. Hastanın PET/BT tetkiki sonrasında yapılan kemik iliği biyopsisi plazma hücreli neoplazi ile uyumluydu. Sonuç: POEMS sendromu, tanısı bir dizi klinik ve laboratuvar bulgulara dayanan multisistemik bir hastalıktır. F-18 FDG PET/BT tetkiki POEMS sendromundan şüphelenilen olgularda tanıda, tüm vücut metabolik görüntüleme avantajıyla hastalığın yaygınlığının saptanmasında ve tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde önemli role sahiptir. Anahtar Kelimeler: POEMS, F-18 FDG PET/BT
  • Publication
    Metastazı taklit eden brown tümörler: Paratiroid sintigrafisi ve PET/BT bulguları
    (2022-05-01) KESİM, SELİN; TUROĞLU, HALİL TURGUT; UĞURLU, MUSTAFA ÜMİT; ÖZGÜVEN, SALİH; ENGÜR, CEREN ÖZGE; FİLİZOĞLU, NUH; ÖNEŞ, TUNÇ; ERDİL, TANJU YUSUF; BALABAN GENÇ, ZEYNEP CEREN; Kesim S., Turoğlu H. T., Uğurlu M. Ü., Özgüven S., Engür C. Ö., Filizoğlu N., Niftaliyeva K., Kıssa T. N., Balaban Genç Z. C., Öksüzoğlu K., et al.
    Amaç: Kronik böbrek yetmezliğinde sürekli ve aşırı üriner kalsiyum atılımı, serum kalsiyum seviyelerini düşürerek parathormon düzeyinde artışa neden olur. Serum kalsiyum seviyelerini normal sınırlar içinde tutmak için kompansatuvar olarak oluşan hızlı osteoklastik kemik döngüsü brown tümörlerin oluşmasına neden olabilir. Bu olgu sunumunda, sekonder hiperparatiroidiye ikincil multipl brown tümörleri olan olgunun dual faz Tc-99m metoksiizobutilizonitril (MIBI) paratiroid sintigrafisi ve florodeoksiglukoz (F-18 FDG) pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografide (PET/BT) bulguları sunulmaktadır. Yöntem: Son dönem böbrek yetmezliği ile takip edilen, diyaliz bağımlı, serum fosfat, alkalen fosfataz ve paratiroid hormon seviyesi yüksek iken, serum kalsiyum seviyesi düşük olan, 57 yaşındaki kadın hastaya sekonder hiperparatiroidi etiyolojisi araştırılması amacıyla dual faz Tc99m MIBI paratiroid sintigrafisi yapıldı. Paratiroid sintigrafisi ile toraks BT görüntülemesinde kemik metastazlarını taklit eden osteolitik lezyonlarraporlanan olguya primer malignite araştırılması amacıyla F-18 FDG PET/BT görüntülemesi yapıldı. Bulgular: Tc-99m MIBI paratiroid sintigrafisinde erken ve geç fazda sağ ve sol alt paratiroid lojunda izlenen nodüler lezyonlarda multiglandüler paratiroid patolojisi ile uyumlu olarak değerlendirilen artmış aktivite tutulumu izlendi. Ek olarak, SPECT/CT (Tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi) görüntülerinde sağ 4. ve 7. kosta anterolateralinde artmış MIBI tutulumu gösteren ekspansil osteolitik lezyonlar dikkati çekti (Şekil 1). Tanımlanan ekspansil lezyonların metastaz olma olasılığı açısından F-18 FDG PET/BT tetkikine refere edilen olguda; PET/BT görüntülemesinde aksiyel ve apendiküler iskelette yaygın yoğun hipermetabolik litik/yer yer ekspansil karakterde multipl lezyonlar izlendi. Ayrıca tiroid glandı her iki lob alt pol komşuluğunda yoğun hipermetabolik heterojen dansiteli nodüler lezyonlar saptandı (Şekil 2). Paratiroidektomi operasyonu yapılan hastada biyopsi sonucu paratiroid hiperplazisi ile uyumlu olarak raporlandı. Sonuç: Brown tümörler, neoplastik olmayan, hipervasküler kemik tümörleri olup hiperparatiroidizmin ciddi bir komplikasyonudur. Bu osteolitik lezyonların ayırıcı tanısısında dev hücreli onarım granülomu, metastaz, multipl myelom-plasmositom ve görüntüleme yöntemleriyle veya histolojik olarak ayırt edilemeyen dev hücreli kemik tümörü bulunur. Bununla birlikte, hastanın biyokimyasal profili tanı koymaya yardımcı olabilir. Brown tümörlerin kemik sintigrafisinde ve MIBI sintigrafisinde saptanabileceği gösterilmiştir. Ayrıca PET/BT tetkikinde osteoklast-benzeri dev hücreler ile makrafojlardaki artmış glukoz metabolizması sebebiyle FDG tutulumu gösterebilmektedir. Ayrıca, brown tümörlerin hiperparatiroidizm tedavisini takiben FDG afinitelerini kaybettiği bildirilmiştir. Kronik böbrek hastalığı ve hiperparatiroidi anamnezi olan olgularda; metastaz şüpheli osteolitik lezyonlar değerlendirilirken ayırıcı tanıda Brown tümörler göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Hiperparatiroidi, brown tümör, Tc-99m MIBI paratiroid sintigrafisi, SPECT/BT, F-18 FDG PET/BT
  • Publication
    Situs inversus totalisli pediatrik olguda aberan sol yerleşimli polispleninin selektif dalak SPECT/BT ile deteksiyonu
    (2022-05-01) ENGÜR, CEREN ÖZGE; KESİM, SELİN; ÖZGÜVEN, SALİH; ÖNEŞ, TUNÇ; TUROĞLU, HALİL TURGUT; ERDİL, TANJU YUSUF; BALABAN GENÇ, ZEYNEP CEREN; Balaban Genç Z. C., Şen F., Engür C. Ö., Kesim S., Niftaliyeva K., Kıssa T. N., Öksüzoğlu K., Özgüven S., Öneş T., Turoğlu H. T., et al.
    Amaç: Situs inversus totalis, majör viseral organların ve vasküler yapıların ayna görüntüsü halinde yer değiştirdiği, 10.000 canlı doğumda %0,1-0,6 oranında karşılaşılan, nadir görülen konjenital bir anomalidir. Polispleni sendromlu olgularının yaklaşık %20’sinde situs inversus mevcuttur. Selektif dalak sintigrafisi, olası situs varyasyonlarında polispleni saptamada, aksesuar dalak ve splenozisin atipik lokalizasyonlarını tespit etmede kullanılan en spesifik görüntüleme yöntemidir. Bu olgu sunumunda, sol yerleşimli polispleninin eşlik ettiği situs inversus totalis olgusunun selektif dalak sintigrafisi tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi/bilgisayarlı tomografi (SPECT/BT) tetkiki bulguları sunulmuştur. Yöntem: Situs inversus totalis ile takipli 2 yaşındaki erkek hastadan, abdominal ultrasonografi tetkikinde sol kadranda aksesuar dalak/polispleni açısından şüpheli görünümler izlenmesi üzerine selektif dalak sintigrafisi SPECT/BT tetkiki istendi. Bulgular: Selektif dalak sintigrafisi SPECT/BT tetkikinde; batında sol yerleşimli karaciğer ile sol böbrek arasında en büyüğünün uzun aksı 35 mm olarak ölçülen 4 adet polispleni ile uyumlu işaretli denatüre eritrositlerin akümülasyonuna bağlı aktivite tutulumu izlenirken, sağ üst kadranda fonksiyonel dalak ile uyumlu aktivite akümülasyonu izlenmemiştir. Sonuç: Olası situs varyasyonları, situs solitus, situs inversus totalis, torakal veya abdominal situs inversus, sağ veya sol izomerizm olarak sınıflandırılmıştır. Embriyogenez aşamasında lateralizasyon defektlerinin neden olduğu çeşitli konjenital anomalilerin görüldüğü bu hastalık grubunda, fonksiyon gösteren dalak dokusunu taramak amacıyla, işaretlenmiş ve denatüre edilmiş eritrositlerin kullanılması esasına dayanan ve BT komponenti ile anatomik varyasyonları doğrulukla değerlendirme olanağı veren selektif dalak sintigrafisi SPECT/BT tetkiki, diğer görüntüleme yöntemlerine göre daha spesifik olup tanıda büyük katkı sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Situs inversus totalis, polispleni, selektif dalak sintigrafisi, SPECT/BT
  • Publication
    Change in standardized uptake values in delayed 18F-FDG positron emission tomography images in hepatocellular carcinoma
    (2018-10-13) ÖNEŞ, TUNÇ; ENGÜR, CEREN ÖZGE; ÖZGÜVEN, SALİH; TUROĞLU, HALİL TURGUT; ERDİL, TANJU YUSUF; Öksüzoğlu K., ÖNEŞ T., ŞAHİN C. Ö., ÖZGÜVEN S., İNANIR S., TUROĞLU H. T., ERDİL T. Y.
    Purpose: Delayed 18F-FDG positron emission tomography (PET) imaging has been associated with improved diagnostic yield in several malignancies; however, data on the use of delayed imaging in patients with hepatocellular carcinoma (HCC) is scarce. This study aimed to examine tumoral and background standardized uptake value (SUV) alterations in dual-phase 18F-FDG PET/CT imaging. Method: Fifty-two HCC cases underwent dual-time-point 18F-FDG PET/CT examination where early and delayed images were obtained. The maximum and mean standardized uptake values (SUVmax and SUVmean) of the tumor were determined for both time points. Similarly, the mean SUV were also determined for background (liver, soft tissue and spleen). Changes in tumoral and background SUV between early and delayed images were examined. Results: The mean age was 62.0±12.9 years (range, 20-88 years) and the majority of the patients were male (86.5%). Tumor SUVs, both tumor SUVmean and tumor SUVmax, significantly increased at delayed images when compared to early images (p<0.05). In contrast, the average SUVmean for the liver, soft tissue and spleen significantly decreased at delayed images (p<0.05). Conclusion: A significant increase in tumor SUV at delayed images in contrast to a significant decrease in background SUVs suggests that delayed images in HCC may contribute to diagnostic performance through a potential increase in the contrast between the tumor and background. However, further studies with larger sample sizes including patients with benign lesions and different grades of the disease are warranted to better elucidate the diagnostic contribution as well as the association of delayed imaging values with prognosis.
  • Publication
    Miyokard perfüzyon SPECT/BT’de apikal anevrizma ve diverjans bulgusu
    (2020-11-20) KESİM, SELİN; FİLİZOĞLU, NUH; TUROĞLU, HALİL TURGUT; ÖZGÜVEN, SALİH; ENGÜR, CEREN ÖZGE; ERDİL, TANJU YUSUF; KESİM S., FİLİZOĞLU N., TUROĞLU H. T., ÖZGÜVEN S., ŞAHİN C. Ö., Öksüzoğlu K., ERDİL T. Y.
    (MI) yaygın bir komplikasyonudur. Tüm anevrizmaların % 80’i anterior duvar ve/veya apeksi içerir. Sol ventrikül anevrizmaları, mural tromboz oluşumu, trombüs kalsifikasyonu, anevrizma duvarının kalsifikasyonu, arteriyel embolizasyon, konjestif kalp yetmezliği ve ventriküler taşikardi gibi komplikasyonlara yol açabilir. Bu olgu sunumunda Tc-99m MIBI ile Miyokard Perfüzyon Sintigrafisinde diverjans bulgusu ile saptanan ve miyokard atenüasyon düzeltmesi amaçlı kontrastsız nondiyagnostik BT görüntüleri ile doğrulanan apikal anevrizma vakası sunuldu. Yöntem: Bilinen KAH tanılı (RCA’da stent ile LAD ve Cx total tıkalı), sigara (40 yıldır) risk faktörü olan 55 yaşındaki erkek hastaya; miyokard perfüzyonunun değerlendirilmesi amacıyla Tc-99m MIBI ile Miyokard Perfüzyon Sintigrafisi uygulandı. Bulgular: Stress ve istirahat Tc-99m MIBI görüntülerinde apekste, anterior duvar ile bitişik anteroseptal segmentin apikal-mid kesiminde, inferior duvarın apikal ve mid kesitlerinde sabit perfüzyon defekti izlendi. Bununla birlikte anterior ve inferior duvarlar ile septum ve lateral duvarın apekse doğru birbirinden uzaklaştığı dikkati çekti. Bu diverjans bulgusu ile korele olmak üzere, miyokard atenüasyon düzeltmesi amaçlı, kontrastsız BT görüntülerinde; sol ventrikülün apikal kısmında sınırı kalsifiye olan belirgin balonlaşma (apikal anevrizma) izlendi. EKG ile senkronize gated SPECT miyokard perfüzyon görüntülerinde ise; apekste, anetrior duvar ile bitişik anteroseptal segmentin apikal-mid kesiminde, inferior duvarın apikal ve mid kesitlerinde akinezi, apekste diskinezi ile birlikte sol ventrikülde global ve şiddetli hipokinezi izlendi ve sol ventrikülün ejeksiyon fraksiyonu % 16 olarak hesaplandı. Sonuç: MI öyküsü olan hastalarda sol ventrikül anevrizması varlığı, boyutlarına bağlı olmakla birlikte prognozu kötü yönde etkiler. Literaturde bazı ventriküler anevrizmaların rezeksiyonunun sağkalımı artırabileceğine dair yayınlar vardır. Bu nedenle anevrizmanın erken saptanması proflaktik antikoagülan tedavi başlanması ve/veya cerrahiye yönlendirmede önem arz etmektedir. Miyokard Perfüzyon Sintigrafisinde apekse yaklaştıkça sol ventrikül duvarlarının normal konverjans yerine diverjans göstermesi (birbirinden uzaklaşması) apikal anevrizmalar için karakteristik bir bulgudur. İlave olarak, miyokard atenüasyon düzeltmesi amaçlı, kontrastsız BT görüntülerinin incelenmesiyle; tanıyı doğrulayan morfolojik bilgi sağlanabilir. Miyokard perfüzyon sintigrafisi bulguları raporlanırken bu sintigrafik patern akılda bulundurulmalıdır.
  • PublicationUnknown
    Paraneoplastic cerebellar degeneration: initial presentation of occult breast cancer
    (2020-10-22) FİLİZOĞLU, NUH; KESİM, SELİN; ENGÜR, CEREN ÖZGE; ÖNEŞ, TUNÇ; ÖZGÜVEN, SALİH; ERDİL, TANJU YUSUF; FİLİZOĞLU N., KESİM S., ŞAHİN C. Ö., ÖNEŞ T., ÖZGÜVEN S., ERDİL T. Y.
    Aim/Introduction: Paraneoplastic cerebellar degeneration (PCD) is a rare type of paraneoplastic syndrome characterized by the progressive onset of cerebellar dysfunction as a result of immune-mediated response against neoplasm rather than metastasis. We present a case of occult breast cancer who had PCD at initial presentation with diffuse cerebellar uptake depicted on the FDG PET/ CT scan. Six months after the treatment, a follow-up FDG PET/CT scan revealed complete resolution of the cerebellar hypermetabolism. Materials and Methods: FDG PET/CT was performed to A 64-year-old female patient presented with complaints of progressive dysarthria, ataxia, nystagmus, headache and gait disturbance. Results: FDG PET/CT showed diffuse and intensely increased uptake in both cerebellar hemispheres and vermis (A). FDG PET/CT images also depicted moderate hypermetabolic lymph node in the right axillary region; however, no hypermetabolic foci was detected in breast tissues (A). Histopathology of the right axillary lymph node revealed metastasis of breast cancer. Based on these findings, the diagnosis of paraneoplastic cerebellar degeneration associated with occult breast cancer was made and treatment with doxorubicindocetaxel-trastuzumab-pertuzumab was initiated. After four cycles of chemotherapy, follow-up FDG PET/CT showed complete regression of cerebellar hypermetabolism (B). Conclusion: PCD is a rare central nervous system disorder that is triggered by an immune system response to a neoplasm. PCD affects 1-3 % of all cancer patients, and it occurs typically in patients with cancer of the ovary, uterus, breast cancer, small-cell carcinoma of the lung and Hodgkin lymphoma. Patients typically develop subacute cerebellar ataxia, dysarthria, diplopia, and vertigo, which often precede the detection of the primary tumor. PCD is characterized by extensive loss of Purkinje cells and the presence of highly specific antineuronal antibodies in the serum and cerebrospinal fluid. Proteins expressed by tumors induce the production of onconeural antibodies leading to a T-cell mediated destruction of Purkinje cells in the cerebellum. The treatment of the underlying malignancyis considered the optimal treatment for PCD. FDG PET/CT is crucial in the early detection of the unknown primary tumors. Most of the recently published studies emphasizing the potential of FDG PET/CT in the assessment of the functional neurologic consequences of the disease in the brain as well as changes that follow after therapeutic interventions. To the best of our knowledge, this is the first case in the literature that uses FDG PET / CT to assess the current state of occult breast cancer with PCD and subsequently following up the disease
  • Publication
    F-18 FDG PET/BT’de pankreas karsinomunun izole plevral metastazı
    (2022-05-01) FİLİZOĞLU, NUH; ENGÜR, CEREN ÖZGE; KESİM, SELİN; ÖZGÜVEN, SALİH; ÖNEŞ, TUNÇ; TUROĞLU, HALİL TURGUT; ERDİL, TANJU YUSUF; BALABAN GENÇ, ZEYNEP CEREN; Filizoğlu N., Öksüzoğlu K., Engür C. Ö., Kesim S., Niftaliyeva K., Kıssa T. N., Balaban Genç Z. C., Özgüven S., Şen F., Öneş T., et al.
    Amaç: Pankreas karsinomları sıklıkla karaciğere, peritona, akciğerlere, kemiklere ve beyne metastaz yapar. Akciğer tutulumu olmayan izole plevral metastaz çok azdır. Bu olgu sunumunda pankreas kanserinin izole plevral metastazının F-18 florodeoksiglukoz (FDG) pozitron emisyon tomografisi/ bilgisayarlı tomografi (PET/BT) bulgularını sunduk. Yöntem: İki yıl önce pankreas kanseri tanısı konan ve distal pankreatektomi ile tedavi edilen 68 yaşında kadın hasta nefes darlığı ve göğüs ağrısı şikayetleriyle başvurdu. Rutin kan testleri ve tümör belirteçlerinde hafif yüksek (81 U/mL, normal: 0-37 U/mL) CA19-9 dışında anormallik yoktu. Abdomen BT’de pankreasta nüks ile uyumlu patoloji saptanmadı. Ancak toraks BT’sinde sağ hemitoraksta plevral kalınlaşma ve plevral efüzyon izlendi. Hastaya yeniden evreleme amacıyla F-18 FDG PET/BT görüntüleme yapıldı. Bulgular: F-18 FDG PET/BT’de sağ hemitoraks boyunca çok sayıda plevral hipermetabolik lezyonlar izlendi (B; koronal PET görüntüsü, C; koronal BT görüntüsü, D; koronal PET/BT görüntüsü, E, H; transaksiyel PET görüntüleri, F, I; transaksiyel BT görüntüleri, G, J; transaksiyel PET/BT görüntüleri). Vücudun geri kalanında patolojik F-18 FDG alımı gözlenmedi (A; maksimum intensite projeksiyonu görüntüsü). Daha sonra plevral lezyonlardan biyopsi alındı ve histopatoloji pankreas karsinomu metastazı ile uyumlu bulundu.Sonuç: Pankreas karsinomu en ölümcül malignitelerden biridir ve yüksek metastaz oranına sahiptir. Pankreas kanseri genellikle erken evrede direkt invazyon veya lenfatik sistem yoluyla metastaz yapar. Hematojen yayılım genellikle daha sonraki bir aşamada ortaya çıkar. En yaygın metastaz yeri karaciğerdir, bunu periton, akciğerler, kemikler ve beyin izler. Akciğer birincil metastatik bölgelerden biri olmasına rağmen, akciğer tutulumu olmaksızın pankreas karsinomunun izole plevral metastazları çok nadirdir. F-18 FDG PET/BT’nin pankreas kanseri metastazını saptamadaki önemi iyi bilinmektedir ve literatürde F-18 FDG PET/BT ile saptanan testis, yumurtalık ve deri gibi nadir metastatik bölgeler bildirilmiştir. Ancak, F-18 FDG PET/ BT’de son derece nadir bir pankreas kanserinin izole plevral metastazı daha önce tanımlanmamıştır. Anahtar Kelimeler: FDG PET/BT, pankreas, karsinom, plevra, metastaz
  • Publication
    Paraneoplastik serebellar dejenerasyon
    (2022-05-01) FİLİZOĞLU, NUH; ÖNEŞ, TUNÇ; ENGÜR, CEREN ÖZGE; KESİM, SELİN; ÖZGÜVEN, SALİH; TUROĞLU, HALİL TURGUT; ERDİL, TANJU YUSUF; BALABAN GENÇ, ZEYNEP CEREN; Filizoğlu N., Öneş T., Engür C. Ö., Kesim S., Niftaliyeva K., Kıssa T. N., Balaban Genç Z. C., Öksüzoğlu K., Özgüven S., Şen F., et al.
    Amaç: Paraneoplastik serebellar dejenerasyon (PSD), metastazdan ziyade neoplazmaya karşı gelişen immün aracılı yanıtın bir sonucu olarak ilerleyici serebellar disfonksiyon ile karakterize nadir görülen bir paraneoplastik sendrom türüdür. Bu olgu sunumunda florodeoksiglukoz (FDG) pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografi’de (PET/BT) yaygın serebellar FDG tutulumu gösteren ve PSD ile başvuran bir okült meme kanseri olgusunu sunuyoruz. Yöntem: Altmış dört yaşında kadın hasta 2 haftadır ilerleyici dizartri, ataksi, nistagmus, baş ağrısı ve yürüme bozukluğu şikayetleri ile başvurdu. Klinik muayene serebellar bulgular açısından pozitifti. Vasküler etiyolojiden şüphelenilerek beyin BT çekildi ancak yaşına göre normal bulundu. Rutin kan tetkikleri ve beyin omurilik sıvısı incelemesinde speisifik bir bulgu yoktu. Beynin Kontrastlı Manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) yapıldı ve serebellumda yaygın kontrast artışı görüldü. PSD’den şüphelenildi ve malignite araştırmak için torasik, abdominal BT ve mamografi çekildi ancak hepsi normal bulundu. Hastadan onkonöral antikorlar bakıldı ve PCD’ye özgü anti-Yo antikorları bulundu. Ardından, altta yatan maligniteyi bulmak için tüm vücut FDG PET/BT görüntüleme yapıldı. Bulgular: FDG PET/BT’de serebellar hemisferlerde ve vermiste difüz ve yüksek düzeyde FDG tutulumu ve sağ aksiller bölgede orta derecede hipermetabolik lenf düğümü görüldü; ancak meme parankiminde patolojik karakterde FDG tutulumu gösteren bir lezyon saptanmadı. Daha sonra sağ aksiller lenf nodundan biyopsi alındı ve histopatoloji cerb B2 pozitif, progesteron ve östrojen reseptörleri negatif meme kanseri metastazı ile uyumlu bulundu. Bu bulgulara dayanarak okült meme kanserine bağlı PSD tanısı konuldu ve doksorubisin-dosetaksel-trastuzumab-pertuzumab tedavisi başlandı. Dört kür kemoterapiden sonra, takip FDG PET/BT’de serebellar hipermetabolizmanın tamamen gerilediği görüldü. Sonuç: PSD, maligniteye karşı bağışıklık sistemi tarafından tetiklenen, nadir görülen bir merkezi sinir sistemi bozukluğudur. Hastalar tipik olarak subakut serebellar ataksi, dizartri, diplopi ve vertigo geliştirir. PSD, Purkinje hücrelerinin yoğun kaybı, serum ve beyin omurilik sıvısında oldukça spesifik antinöronal antikorların varlığı ile karakterizedir. Tümörler tarafından eksprese edilen proteinler, beyincikte Purkinje hücrelerinin T-hücresi aracılı yıkımına yol açan onkonöral antikorların üretimini indükler. Anti-Yo veya Purkinje hücre sitoplazmik antikor tip 1 (PCA-1), PSD’de en yaygın saptanan otoantikor olup, bunu anti-Hu, antiTr, anti-Ri ve anti-mGluR1 takip eder. FDG PET/BT, bilinmeyen primer tümörlerin erken saptanmasında çok önemlidir. Yakın zamanda yayınlanan çalışmaların çoğu, FDG PET/ BT’nin beyindeki hastalığın fonksiyonel nörolojik sonuçlarının ve terapötik müdahalelerden sonra gelen değişikliklerin değerlendirilmesindeki potansiyelini vurgulamaktadır. Bu olgu PSD’nin mevcut durumunu değerlendirmede, primer maligniteyi saptamada, hastalığın evrelenmesinde ve sonrasında takipte FDG PET/BT’nin önemini göstermektedir.
  • Publication
    Yaygın ekstranodal tutulum gösteren Rosai Dorfman hastalığında florodeoksiglukoz pozitron emisyon tomografi bulguları
    (2020-11-20) FİLİZOĞLU, NUH; KESİM, SELİN; ENGÜR, CEREN ÖZGE; ÖZGÜVEN, SALİH; ÖNEŞ, TUNÇ; TUROĞLU, HALİL TURGUT; ERDİL, TANJU YUSUF; FİLİZOĞLU N., KESİM S., ŞAHİN C. Ö., ERDİL T. Y., Öksüzoğlu K., ÖZGÜVEN S., ÖNEŞ T., İNANIR S., TUROĞLU H. T.
  • Publication
    Tüberküloz Lenfadeniti Tedavisi ve Takibinde F-18 FDG PET/BT’nin Klinik Önemi
    (2022-05-01) FİLİZOĞLU, NUH; TUROĞLU, HALİL TURGUT; ENGÜR, CEREN ÖZGE; KESİM, SELİN; ÖZGÜVEN, SALİH; ÖNEŞ, TUNÇ; ERDİL, TANJU YUSUF; BALABAN GENÇ, ZEYNEP CEREN; Filizoğlu N., Turoğlu H. T., Engür C. Ö., Kesim S., Niftaliyeva K., Kıssa T. N., Balaban Genç Z. C., Öksüzoğlu K., Özgüven S., Şen F., et al.
    Amaç: Nötrofiller, lenfositler ve aktive makrofajlar gibi enflamatuvar hücreler, artmış F-18 florodeoksiglukoz (FDG) tutulumu gösterir. Granülomatöz hastalıkta enflamatuvar hücrelerin yüksek glukoz kullanımı nedeniyle, tüberkülozlu (TB) hastalarda pozitif F-18 FDG tutulumu beklenir. Bu nedenle aktif akciğer tüberkülozu ve ekstrapulmoner tüberküloz takibinde F-18 FDG pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografi (PET/BT) kullanılabilir. Biz de dokuz yıl önce uterin leiomyosarkom tanısı alan 62 yaşındaki kadın hastada tüberküloz lenfadenitin tedavi öncesi ve tedavi sonrası F-18 FDG PET/BT bulgularını sunuyoruz. Yöntem: Dokuz yıl önce uterin leiomyosarkom tanısı alan ve total abdominal histerektomi ve bilateral salpingo-ooferektomi uygulanan 62 yaşında kadın hasta; dispne ile başvurdu. Toraks BT’de büyümüş mediastinal lenf nodları görüldü. Hastaya malignite şüphesi ile F-18 FDG PET/BT görüntüleme yapıldı. Bulgular: F-18 FDG PET/BT’de, sol supraklaviküler bölgede, mediastende ve bilateral iliak lenfatik zincirde, yüksek oranda lenfatik metastaz düşündüren hipermetabolik lenf nodları görüldü. Ardından sol supraklaviküler lenf nodundan biyopsi alındı ve histopatolojisinde epiteloid hücreler, kazeöz nekroz ve enflamatuvar hücrelerden oluşan granülomatöz nodüller görüldü. Pozitif saflaştırılmış protein türevi deri testi ve serum polimeraz zincir reaksiyonunda mikobakteri TB varlığı, aktif tüberküloz lenfadenit tanısını kanıtladı. Bunun üzerine hemen anti-TB tedavisi başlandı. Tedaviden sekiz ay sonra, tedavi yanıtını değerlendirmek için F-18 FDG PET/BT tekrarlandı. Tedavi sonrası çekilen F-18 FDG PET/BT’de tüm hipermetabolik lenf nodlarının kaybolduğu izlendi. Anti-TB tedavi ile bu lenf nodlarının gerilemesi tüberküloz lenfadenit tanısını doğruladı. Sonuç: Tüberküloz lenfadenit, ekstrapulmoner TB’nin en sık görülen prezentasyonudur. Tüberküloz lenfadenit, yavaş ilerleyen, ağrısız bir hastalıktır ve nadiren sistemik semptomlarla ilişkilidir. Enfeksiyonu tamamen ortadan kaldırmak için birden fazla ilaç kombinasyonu ile uzun süreli tedavi gereklidir. Tedaviye yanıtın değerlendirilmesi klinik kriterleredayanmaktadır. Bununla birlikte, özellikle tedavi başarısızlığı meydana geldiğinde veya çoklu ilaç dirençli TB’den şüphelenildiğinde bu kriterler tam olarak yeterli değildir. F-18 FDG PET/BT’nin TB’nin başlangıç evrelemesindeki önemi, pulmoner ve ekstrapulmoner TB için iyi bilinmektedir. Ancak, tüberküloz lenfadenitin terapötik yanıtını değerlendirmede F-18 FDG PET/ BT’nin kullanımı tam olarak belirlenmemiştir. F-18 FDG PET/BT görüntüleme, TB yükünün daha iyi karakterize edilmesine izin verir ve özellikle akciğer dışı TB için diğer görüntüleme modalitelerine kıyasla daha kapsamlı bir yöntem olduğu düşünülmektedir. Bu olgu, aktif tüberküloz lenfadeniti olan bir hastada aktif TB ile ilişkili lenf nodlarının yaygınlığını belirlemede ve tedavi etkinliğini değerlendirmede F-18 FDG PET/BT’nin değerini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: FDG PET/BT, tüberküloz lenfadeniti