Person:
ŞAHİN AKKELLE, BİLGE

Loading...
Profile Picture

Email Address

Birth Date

Research Projects

Organizational Units

Organizational Unit

Job Title

Last Name

ŞAHİN AKKELLE

First Name

BİLGE

Name

Search Results

Now showing 1 - 3 of 3
  • PublicationOpen Access
    Korozif-kostik madde maruziyeti nedeniyle başvuran çocuklarda endoskopik bulguların değerlendirilmesi: Retrospektif araştırma
    (2023-03-01) ŞAHİN AKKELLE, BİLGE; KARAOĞLU, SALİH; TUTAR, ENGİN; ERTEM ŞAHİNOĞLU, DENİZ; ŞAHİN AKKELLE B., Volkan B., Dursun C., Korkmaz B., KARAOĞLU S., TUTAR E., ERTEM ŞAHİNOĞLU D.
    Objective: Accidental caustic ingestions cause damagecomplications in the gastrointestinal tract. In our study, the characteristics of children who underwent endoscopy due to caustic ingestions were evaluated. Material and Methods: The demographic, clinic, endoscopic data of symptomatic children who underwent endoscopy due to caustic ingestions between 2016-2021 were reviewed. According to Zargar classification, patients with normal or mild findings on endoscopy were defined as Group 1; those with moderate/severe findings on endoscopy were defined as Group 2. The data of the two groups were compared. Results: The mean age of 284 patients included in our study was 42±41 months, and 58.4% of them were male. The most frequently exposed caustic agents were household cleaning chemicals (87.3%). Most of the caustic agents exposed were alkaline (78.9%) and 64.3% were in granule form. Esophageal corrosive damage compatible with at least Grade 2a was found in 26.1% of the patients. Complaints of drooling, dysphagia were more frequent in Group 2 compared to Group 1 (p<0.05). There was a statistically significant difference between the groups in terms of the chemical properties of exposed agents. In the follow-up, esophageal stenosis was detected in 2.8% of the patients and pyloric stenosis was detected in 1 patient. Conclusion: The results of our study showed that drooling and dysphagia symptoms are important in predicting esophageal damage in caustic ingestions, but oropharyngeal examination findings may be misleading. Preventive medicine approaches, inspections and sanctions for corrosive chemicals that are produced, sold, stored improperly are important in preventing these accidents.
  • PublicationOpen Access
    Çocukluk çağı çölyak hastalığında tanısal faktörlerin değerlendirilmesi: tanımlayıcı retrospektif araştırma
    (2022-10-01) ŞAHİN AKKELLE, BİLGE; TUTAR, ENGİN; ERTEM ŞAHİNOĞLU, DENİZ; Şahin Akkelle B., Volkan B., Tutar E., Ertem Şahinoğlu D.
    ÖZET Amaç: Son yıllarda artan farkındalık ve tanı olanaklarıyla çölyak hastalığı (ÇH) tanısı alan hasta sayısının arttığı düşünülmektedir. Çalışmamızda yıllara göre ÇH tanı sıklığının ve tanıya katkıda bulunan faktörlerin değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda, 2010-2015 ve 2016-2021 yılları arasında ÇH tanısı alan çocuk hastalar sırasıyla Grup 1 ve Grup 2 olarak tanımlandı. Hastalar demografik özellikleri, semptomları, komorbiditeleri, refere edildikleri merkezler açısından değerlendirildi ve veriler gruplar arasında karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen 257 hastanın %37,4’ü (n=96) Grup 1’i oluşturmaktaydı. Tipik/atipik semptomların sıklığı gruplar arasında benzerdi (p>0.05). Tarama sonucu tanı alan asemptomatik hasta oranı Grup 1’de %14,6, Grup 2’de %31,1’di ve gruplar arasındaki fark anlamlıydı (p<0,05). Taramayla tanı alan hastaların çoğunluğu Tip 1 diabetes mellitus tanılı hastalardan (%57,6) oluşmaktaydı. Grup 1’deki hastaların %41,7’sinde, Grup 2’deki hastaların %35,2’sinde ilk başvuru çocuk gastroenteroloji polikliniğine yapılmıştı. Genel pediatri polikliniklerinden refere edilen hasta oranları her iki grupta benzerken, diğer yan dal polikliniklerinden refere edilen hasta oranında son 6 yıllık dönemde artış saptandı. Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına göre son yıllarda ÇH tanısı alan olgu sayısı artmıştır. ÇH ilişkili atipik semptomlar konusunda 1.basamak sağlık hizmetleri veren hekimlerde farkındalığın artması ve tarama programları, yeni vakaların teşhisi için en önemli kaynaklardır.
  • PublicationOpen Access
    Pediatrik çölyak hastalarında glutensiz diyet tedavisine uyumu etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi
    (2022-08-01) ŞAHİN AKKELLE, BİLGE; TUTAR, ENGİN; ERTEM ŞAHİNOĞLU, DENİZ; Şahin Akkelle B., Tutar E., Ertem Şahinoğlu D.
    Amaç: Çölyak hastalığının günümüzde bilinen tek tedavi şekli ömür boyu glutensiz diyet tedavisidir ve hastalığın yönetimindeki en önemli sorun diyete uyumsuzluktur. Bu çalışmada, çocukluk çağında tanı almış çölyak hastalarında diyet tedavisini etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bireyler ve Yöntem: Bu çalışmada, çölyak hastalığı tanısı almış ve en az bir yıldır takipli olan 8-18 yaş arasındaki rastgele seçilmiş 92 hasta kesitsel olarak değerlendirilmiştir. Hastaların demografik ve klinik özellikleri, ailelerinin sosyal yapısı ve glutensiz diyet hakkındaki bilgileri incelenmiştir. Hastaların diyete uyumu güncel serum anti-tTG IgA düzeylerine bakılarak değerlendirilmiştir. Seroloji sonucuna göre hastalar, diyete uyumlu ve uyumsuz olarak 2 gruba ayrılmış ve veriler karşılaştırılmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 92 hastanın güncel yaş ortalaması 13.1±3.5 yıl’dır. Anti-tTG IgA düzeyi normal olan hasta oranı %55.4 olarak saptanmıştır. Diyete uymayan hastalarda yaş ortalamasının daha yüksek (13.8±3.4 yıl; p<0.05) olduğu bulunmuştur. Takip süresi iki yıldan az olan hastaların (%34.8) diyete uyum oranının en yüksek (%68) olduğu bulunmuştur. Kardeş sayısının fazla olması ve kalabalık ev ortamı diyet uyumunu olumsuz etkileyen faktörler olarak tespit edilmiştir. Cinsiyet, tanı yaşı, başvuru semptomları, komorbidite varlığı ve annenin eğitim düzeyi ile diyete uyum arasında ilişki saptanmamıştır. Ebeveynlerin %55.4’ünün çapraz bulaşma konusunda bilgi sahibi olmadıkları tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmanın sonuçlarına göre çocukluk döneminde çölyak hastalarında diyete uyumsuzluk oranı oldukça yüksektir. Çalışmada, tanıdan sonra geçen süre ile diyet uyumu arasında ters ilişki saptanmıştır. Diyetin yaşam şekli olarak benimsenmesi ve istikrarlı bir şekilde uygulanması ile hastalığa ait morbidite ile mortalitenin önlenmesi mümkündür.