Person: BARUTÇU ATAŞ, DİLEK
Loading...
Email Address
Birth Date
Research Projects
Organizational Units
Job Title
Last Name
BARUTÇU ATAŞ
First Name
DİLEK
Name
19 results
Search Results
Now showing 1 - 10 of 19
Publication Metadata only Hemodiyaliz ve Periton Diyalizi Tedavisi Alan Hastalarda Uzun Dönemde Gelişen Kognitif ve Fiziksel Bozukluklar.(2021-10-13) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; AŞICIOĞLU, EBRU; Süleymanova G., BARUTÇU ATAŞ D., TUĞCU M., VELİOĞLU A., ARIKAN İ. H., AŞICIOĞLU E.Giriş: Diyaliz hastalarında uzun dönemde gelişen kognitif ve fiziksel fonksiyonlardaki gerileme yaşam kalitesinde bozulma ve artmış mortalite ile ilişkilidir. Bu çalışmada hemodiyaliz ve periton diyalizi tedavisi alan hastalarda kognitif ve fiziksel bozuklukları belirleyerek karşılaştırmayı hedefledik. Yöntemler: Çalışmamıza 20 periton diyalizi (PD) ve 24 hemodiyaliz (HD) hastası dahil edildi. Hastaların kognitif bozukluklarını değerlendirmek için MoCA (Montreal Kognitif Değerlendirme) ve MMSE (Mini Mental Durum Değerlendirme) testleri, fiziksel bozuklukları değerlendirmek için Lawton ve Brody EGYA(Enstrümental Günlük Yaşam Aktivitesi) ile Katz GYA (Günlük Yaşam Aktivitesi) testleri kullanılmıştır. Hastaların medikal özgeçmişi, kronik hastalıkları, diyalize başlama tarihleri sorgulandı. Laboratuvar verileri kaydedildi. Bulgular:HD tedavisi alan hastalar daha yaşlıydı (55.3±15.3 vs 48.2±10.1 yıl p=0.036). Grupların demografik ve laboratuvar verileri Tablo 1’de gösterilmiştir. PD hastalarının MoCA (21.9±6.0 vs 16.6±7.1, p=0,008).Lawton ve Brody EGYA (7.6±1.6 vs 6.4±2.4, p=0.025) ve Katz GYA(6.0±0.0 vs 5.5±1.0, p=0.018) skorları HD hastalarından yüksekti. Gruplarının kognitif ve fiziksel fonksiyonları Tablo 2’de karşılaştırılmıştır. Korelasyon analizinde yaş ile MoCA (r= -0.482, p= 0.001), MMSE (r= -0.462, p= 0.002) ve EGYA (r= -0.549, p= 0.001) arasında negatif korelasyon mevcuttu. Sonuç: Bu çalışmada her iki grupta da hastaların önemli bir kısmında kognitif ve fiziksel fonksiyonlarda bozulma mevcuttu. Ancak PD grubunda hastaların kognitif ve fiziksel fonksiyonlarının HD grubuna nazaran daha iyi korunduğunu gösterdik. İlerleyen dönemlerde diyaliz hastalarında gelişecek bu bozuklukların önlenmesi için hastaların yakından takip edilmesi gerekmektedir.Publication Metadata only Sepsiste serum laktat yüksekliği-sidemi ilişkisinin böbrek fonksiyonları penceresinden incelenmesi(2022-12-08) TUĞCU, MURAT; AŞICIOĞLU, EBRU; ARIKAN, İZZET HAKKI; BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; VELİOĞLU, ARZU; Karadağ H., Berke Menteşe İ., Barutçu Ataş D., Tuğcu M., Aşıcıoğlu E., Velioğlu A., Tuğlular Z. S. , Arıkan İ. H.Publication Metadata only Hemodiyalize Giren Hastalar İle Renal Transplantasyon Yapılan Hastalarda Anksiyete, Depresyon Ve Yaşam Kalitesinin Karşılaştırılması.(2016-05-11) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; ARIKAN, İZZET HAKKI; BARUTÇU ATAŞ D., ARIKAN İ. H., ALIŞIR ECDER S., ÇİFTÇİ H.AMAÇ: Kronik böbrek yetmezliği (KBY) yaşamı tehdit eden, önemli ölçüde iş gücü kaybına ve komplikasyonlara yol açan, her yaş grubunu etkileyen bir hastalıktır. Renal replasman tedavilerindeki (RRT) artan bilgi ve teknolojiye rağmen KBY hastalarında anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesi ile morbidite ve mortalite arasında çok yakın ilişki saptanmıştır. Bu araştırma hemodiyalize (HD) giren hastalar ile renal transplantasyon (Tx) yapılan hastalarda anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesinin karşılaştırılması amacıyla planlandı. MATERYAL-METOD: Çalışmaya toplam 90 hasta (50 hemodiyaliz, 40 renal transplantasyon) dahil edildi. (ortalama yaş 51,63±16.1; yaş aralığı 17-84; Hemodiyaliz grubunda 32 erkek, transplantasyon grubunda 31 erkek). Veriler; Beck Anksiyete Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği ve SF-36 yaşam kalitesi ölçeği kullanılarak toplandı. İstatistiksel analizde ki kare testi, varyans analizi, independent samples t test kullanıldı. BULGULAR: Gruplar sosyodemografik açıdan benzer özelliklere sahipti. Her iki grupta benzer oranda anksiyete ve depresyon görüldü. Kadınların anksiyete ve depresyon puanı erkeklerden daha yüksek bulundu. Diyalize girme süresi ile depresyon ve anksiyete arasında ilişki yokken transplantasyon süresi ile anksiyete ve depresyon arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır. Yaşam kalitesi alt ölçeklerinden fiziksel fonksiyon, fiziksel rol güçlüğü, emosyonel rol güçlüğü, vitalite, genel sağlık ve fiziksel komponent puanı HD grubunda daha düşük saptandı (p<0,05). Yaşam kalitesi skoru kadın ve erkeklerde benzer bulundu. Bir işte çalışıyor olmanın; yaşam kalitesini olumlu etkilediği görüldü. SONUÇ: Bu çalışma sonuçları RRT’lerinin yaşam kalitesini etkilediğini, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik problemlere eğilim yarattığını göstermiştir. Bu hastaların psikiyatrik değerlendirmeye alınması ve eğer gerekiyorsa psikiyatrik tedavi programlarının da başlatılması hem hastaların psikososyal adaptasyonlarını kolaylaştıracak hem de tedavinin başarısını ve hastanın yaşam kalitesini arttıracaktır. Anahtar Kelimeler: Anksiyete, depresyon, hemodiyaliz, renal transplantasyon, yaşam kalitesiPublication Metadata only Mineral ve kemik bozukluklarında tanı ve ayırıcı tanı(Türkiye Klinikleri Nefroloji Özel, 2018-01-01) ARIKAN, İZZET HAKKI; BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; ARIKAN İ. H., BARUTÇU ATAŞ D.Publication Metadata only Mo174fibroscan detection of fatty liver and liver fibrosis in systemic lupus erythematosus(2021-05-01) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; ALİBAZ ÖNER, FATMA; DİRESKENELİ, RAFİ HANER; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; Yetginoğlu Ö., BARUTÇU ATAŞ D., VELİOĞLU A., ARIKAN İ. H., YILMAZ Y., ALİBAZ ÖNER F., DİRESKENELİ R. H., TUĞLULAR Z. S., AŞICIOĞLU E.BACKGROUND AND AIMS: Systemic Lupus Erythematosus (SLE) is a chronic, multi-organ, systemic autoimmune disease that is more common in women than men and is typically diagnosed during the reproductive age. Although liver dysfunction is not considered the main organ pathology in SLE, the frequency of liver dysfunction or abnormal liver enzyme values may be observed in 50-60% of patients. Liver-related complications may present as asymptomatic hepatomegaly, subclinical steatosis and abnormal liver enzymes. The most common causes are drug-associated liver injury, lupus-associated hepatitis, and fatty liver disease. The aim of this study was to assess fatty liver and liver fibrosis in SLE patients using the FibroScan method as well as associated factors such as immunosuppressive medications. METHOD: Sixty SLE patients and 30 healthy controls were included. Patients with HBV, HCV or cirrhosis, malignancy, cardiac disease, or patients on dialysis were excluded. All participants underwent FibroScan measurements. Demographic data and cumulative doses of immunosuppressive medications were extracted from patient charts. Fasting blood was collected for analysis RESULTS: Demographic and clinical characteristics of the study groups are shown in Tables 1. The prevalence of fatty liver disease was similar between SLE patients and healthy controls (21.7% vs 26.7%, p= 0.597) and was associated with body mass index (BMI) (p= 0.026) and C-reactive protein (CRP) (p= 0.046) in multivariate analysis. Liver fibrosis was also similar between the two groups (26.7% vs 10.0%, p= 0.069). There was no relationship between cumulative drug doses including glucocorticoids with either fatty liver disease or liver fibrosis. Since the majority of SLE patients were female, we performed a subgroup analysis in female patients (n=51) and healthy controls (n=25). Fatty liver disease was similar between female SLE patients and healthy controls (23.5% vs 24.0%, p= 0.964). However, liver fibrosis in female patients with SLE was increased compared to the female healthy population (29.4% vs 4.0%, p= 0.011) and was associated with age (p= 0.034) and low-dose cumulative glucocorticoid use (p = 0.034). Low-dose cumulative glucocorticoid use was defined as less than 17.45 g, which was the 75th percentile value. Only 1 out of 15 female patients with fibrosis had high-dose cumulative glucocorticoid use (>17.45 g), while the remaining 14 patients had used lower doses (<17.45 g). CONCLUSION: The prevalence of fatty liver was similar between SLE patients and healthy controls, while liver fibrosis was increased in the female patient group as compared to controls. Furthermore, liver fibrosis was associated with age and low dose cumulative glucocorticoid use. Interestingly, fatty liver did not precede liver fibrosis in the majority of cases, contrary to what is observed in the general population. We hypothesized that liver fibrosis may be the result of subclinical inflammation and autoimmunity associated with SLE itself and the use of steroids may prevent or prolong fibrosis formation in the liver.Publication Metadata only Böbrek hastalıkları(Quintessence Publishing, 2017-01-01) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; ARIKAN, İZZET HAKKI; BARUTÇU ATAŞ D., ARIKAN İ. H.Publication Metadata only Peri̇ton di̇yali̇zi̇ hastasında leclerci̇a adecarboksi̇lata peri̇toni̇ti̇(2015-10-21) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; KOÇ, MEHMET; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; BARUTÇU ATAŞ D., VELİOĞLU A., AŞICIOĞLU E., AYKENT M. B., ARIKAN İ. H., KOÇ M., TUĞLULAR Z. S., ÖZENER İ. Ç.Giriş: Peritonit, sürekli ayaktan periton diyalizinin (SAPD) en sık ve önemli komplikasyonudur. Leclercia adecarboksilata, Enterobactericea ailesinden gram negatif, hareketli bir basildir. Periton diyalizi (PD) ilişkili peritonitin çok nadir bir sebebidir. Olgu Sunumu: Kronik glomerulonefrite bağlı son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) nedeniyle 12 yıldır SAPD tedavisi gören 72 yaşında kadın hasta ateş, bulantı, kusma, karın ağrısı ve diyalizatta bulanıklaşma şikayeti ile hastaneye başvurdu. Fizik muayenede kan basıncı 90/60 mm/Hg, ateş 38,8 C°, batında yaygın hassasiyet saptandı. Diyaliz sıvısında silme lökosit izlendi. Laboratuvar tetkiklerinde WBC 4.600/µL, CRP 135 mg/L (N: 0-5) ve prokalsitonin 63 ng/mL (N: 0-0.5) izlendi. Kan ve periton sıvısı kültürleri alındıktan sonra ampirik olarak intraperitoneal sefuroksim ve oral siprofloksasin başlandı. Ertesi gün hastada klinik kötüleşme oldu ve periton sıvısı kültüründe Acinetobacter Baumanii ve Leclercia Adecarboksilata üremesi bildirildi. Antibiyograma göre tedaviye intravenöz imipenem ile devam edildi. Klinik düzelme sağlandı, Diyalizat hücre sayısı tedavinin 5. gününde negatifleşti. 2 hafta sonra antibiyotik rezistansını önlemek için imipenem kesilerek intraperitoneal amikasin ve oral siprofloksasine geçildi. Toplam üç hafta süren antibiyotik tedavisi sonrası hasta tamamen iyileşti ve tekrarlayan kültürlerde üreme olmadı. PD katateri çekilmeyen hastanın takiplerinde relaps peritonit izlenmedi. Tartışma: Gram negatif mikroorganizmalarla ilişkili peritonitlerde mortalite daha yüksektir ve daha sık olarak PD kateterinin çıkarılması gerekmektedir. Leclercia Adecarboxilata tek başına ya da bizim hastamızda olduğu gibi polimikrobial infeksiyonların bir komponenti olarak izole edilebilir. Epidemiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte hastaların çoğunluğu immunsupresiftir. Ancak Leclercia Adecarboksilatanın etken olduğu infeksiyonların çoğunluğu hayati tehdit oluşturmaz. Acinetobacter Baumanii gibi tehlikeli bir mikroorganizma ile birlikte üretilmesine rağmen uygun antibiyotik tedavisi ile başarılı bir sonuç alınmıştır.Publication Metadata only Periton diyalizi hastalarında 25-OH vitamin D eksikliği: Tek merkezli bir çalışma(2020-10-15) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; BARUTÇU ATAŞ D., AŞICIOĞLU E., VELİOĞLU A., ARIKAN İ. H., TUĞLULAR Z. S., ÖZENER İ. Ç.Giriş: D vitamini, kronik böbrek hastalığında (KBH) görülen mineral-kemik bozukluklarında önemli bir role sahiptir. Diyaliz tedavisi alan hastaların düşük 25-hidroksivitamin D (25-OH vitamin D) seviyelerine sahip olduğu iyi bilinmektedir. Düşük 25-OH D vitamini seviyeleri, hareketsiz yaşam tarzı, azalan güneş ışığı maruziyeti, KBH ile ilişkili diyet kısıtlaması ve azalmış D vitamini sentezi gibi birçok nedenden kaynaklanabilir. Yöntemler: 64 periton diyalizi hastasını içeren tek merkezli retrospektif bir çalışma yapıldı. (33 E / 31K). Hastaların 25-OH D vitamini ölçüldü ve kan örnekleri incelendi. Bulgular: Hastaların demografik ve laboratuvar bulguları tablo 1’de gösterilmiştir. Hastaların ortalama yaşı 49,7 ± 13,3 ve ortalama periton diyalizi süresi 61 ± 55 aydı. Son dönem böbrek hastalığının nedenleri diabetes mellitus (5 hasta), hipertansiyon (11 hasta), glomerülonefrit (19 hasta), polikistik böbrek (9 hasta), VUR (4 hasta) ve nedeni bilinmeyen (14 hasta) idi. Hastaların %73,4’ü kalsiyum karbonat, %23,4’ü sevelamer, %48,4’ü kalsitriol ve %15,6’sı sinakalset alıyordu. Hiçbir hasta D vitamini desteği almıyordu. Hastaların serum 25-OH vitamin D seviyeleri düşüktü (8,9±2,4 ng/ml). KDOQI kılavuzlarına göre hiçbir hasta normal 25-OH vitamin D seviyesine sahip değildi. Hastaların %84,4’ünde (%57,8 hafif;%26,6 şiddetli) d vitamini eksikliği izlenirken; %15,6’sında d vitamini yetersizliği izlendi (Şekil 1). 25-OH D vitamini ile yaş, cinsiyet, VKİ, periton diyaliz süresi ve son dönem böbrek yetersizliği nedeni arasında anlamlı bir ilişki yoktu. Korelasyon analizinde serum 25-OH vitamin D düzeyi ile ürik asit ve paratiroid hormon düzeyleri arasında negatif korelasyon saptandı (Şekil 2). Lojistik regresyon analizi, serum ürik asit seviyesinin, D vitamini eksikliğinin bağımsız bir belirleyicisi olduğunu ortaya koydu ( OR(%95CI): 0,139 (0,029- 0,667); p değeri: 0,014). Sonuç: 25-OH D vitamini eksikliğinin periton diyalizi hastalarında son derece yaygın olduğu ve güncel uygulama kılavuzlarına göre tetkik ve tedavi edilmesi gerektiği sonucuna vardık.Publication Metadata only Periton diyalizi hastalarında Covid-19 pandemi̇si’nin hijyen davranışları ve peritonit görülme sıklığı üzerine etkisi(2022-12-08) TUĞCU, MURAT; ARIKAN, İZZET HAKKI; AŞICIOĞLU, EBRU; BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; Şimşek E., Barutçu Ataş D., Tuğcu M., Velioğlu A., Arıkan İ. H. , Aşıcıoğlu E.Publication Metadata only Bortezomib ilişkili uygunsuz ADH salınımı sendromu(2016-05-11) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; ARIKAN, İZZET HAKKI; KOÇ, MEHMET; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; BARUTÇU ATAŞ D., ARIKAN İ. H., AYKENT M. B., AŞICIOĞLU E., KOÇ M., TUĞLULAR Z. S., ÖZENER İ. Ç.