Person:
AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ

Loading...
Profile Picture

Email Address

Birth Date

Research Projects

Organizational Units

Organizational Unit

Job Title

Last Name

AKDENİZ DOĞAN

First Name

ZEYNEP DENİZ

Name

Search Results

Now showing 1 - 10 of 24
  • Publication
    Repair of critical size defects using bioactive glass seeded with adipose-derived mesenchymal stem cells
    (2016-05-25) AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; SAÇAK, BÜLENT; YILMAZ, BETÜL; ERCAN, FERİHA; AKDENİZ DOĞAN Z. D., SAÇAK B., YILMAZ B., ERCAN F., ÇELEBİLER Ö. B.
  • Publication
    Repair of critical size defects using bioactive glass seeded with adipose-derived mesenchymal stem cells
    (WILEY, 2017) YILMAZ, BETÜL; Sacak, Bulent; Certel, Furkan; Akdeniz, Zeynep D.; Karademir, Betul; Ercan, Feriha; Ozkan, Naziye; Akpinar, Ihsan Nuri; Celebiler, Ozhan
    Bioactive glass has been demonstrated as a biocompatible bone substitute. However bone healing process can be prolonged due to late resorption of the material. Adipose derived stem cells (ASC) have osteogenic differentiation potential and hence can be a cell source for bone regeneration. The aim of this study was to test whether combination of bioactive glass with ASCs would enhance bone regeneration. Following creation of critical sized defects on the calvaria of 32 Wistar rats, the animals were randomly divided into four groups: Group C (control): Defects were left untreated; Group G: Defects were covered with autologous bone graft; Group BG: Defects were filled with bioactive glass; Group BG/ASC: Defects were filled with bioactive glass seeded with ASCs. The defect size was significantly greater in Group compared to all other groups. Bone density was significantly lower in Group C compared to Group G and Group BG/ASC. Bone regeneration score of Group C was significantly lower than other groups. Group BG/ASC demonstrated lamellar bone and havers canal formation. The results of this study demonstrated that bioactive glass implanted with ASC is a biocompatible construct stimulating radiologically and histologically evident bone regeneration similar to autologous bone grafting. (C) 2016 Wiley Periodicals, Inc.
  • Publication
    Use of abdominal negative pressure wound therapy in different indications: a case series
    (MA HEALTHCARE LTD, 2019) EROL, BÜLENT; Kocaaslan, Fatma Nihal Durmus; Ozkan, Melekber Cavus; Akdeniz, Zeynep; Sacak, Bulent; Erol, Bulent; Yuksel, Mustafa; Celebiler, Ozhan
    Negative pressure wound therapy (NPWT) is a widely used wound management system. Several articles have been published on the advantages and complications of this system. Abdominal dressing negative pressure system (abdominal NPWT) is a newer technology, developed and used in open abdomen cases. The adherence of the sponge to the intra-abdominal organs is prevented by a polyurethane foam. This study presents a number of case series where an abdominal NPWT (ABThera, KCl, US) has been used to treat other vital organs, helping to prevent complications such as organ rupture and fatal bleeding.
  • Publication
    Assessment of tissue perfusion and effect of liposuction on abdominally based perforator flaps
    (2014-04-03) SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; SAÇAK B., AKDENİZ DOĞAN Z. D., Yalçın D., PİLANCI Ö., NUMANOĞLU A.
  • Publication
    İnce flep gereksinimi için ALT ve SCIP fleplerinde suprafasyal plan kullanımı
    (2018-10-21) ÇAVUŞ ÖZKAN, MELEKBER; SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; ÇAVUŞ ÖZKAN M., OLUKLU M. T., SAÇAK B., AKDENİZ DOĞAN Z. D., ÇELEBİLER Ö. B.
    Giriş: Rekonstrüktif mikrocerrahide perforatör flepler standart olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Günümüzde perforatör flepler için amaç sağ kalım değil, en az ameliyatla daha iyi fonksiyonel ve estetik sonuçlar elde etmektir. Özellikli vücut bölgelerinin rekonstrüksiyonu gerektiğinde fleplerin suprafasyal diseksiyon tekniği ile ince olarak kaldırılmasının pek çok avantajı vardır. Bu çalışma ile kliniğimizde suprafasyal teknikle kullandığımız anterolateral uyluk (ALT) ve süperfisyel sirkumfleks iliak arter perforatorü (SCIP) fleplerinin sonuçları paylaşılmaktadır. Hastalar ve Metod: Çalışmaya Nisan 2016 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında kliniğimizde suprafasyal teknik kullanılarak ameliyat edilen ardışık 31 hasta dahil edildi. Bu hastaların 23’ü erkek 8’i kadın ve ortalama yaşları 39,2 (5 - 76) idi. 20 hastaya SCIP flebi,11 hastaya Suprafasyal ALT flebi ile rekonstrüksiyon yapıldı. Bu hastaların defekt yerleşimleri değerlendirildiğinde; defektler hastaların 20’sinde alt ekstremitede, 9’unda üst ektremitede, 2’sinde ise başboyun bölgesindeydi. Hastaların hepsinde perforatörler el doppleri yardımı ile işaretlenerek flepler suprafasyal plandan eleve edildi. SCIP fleplerinin tamamında donör alan primer olarak, 11 ALT flebinin 7’si primer, 4’ü ise ince kalınlıklı deri grefti kullanılarak kapatıldı. Bu çalışmada ameliyat ve hasta kayıtları üzerinden flep sağ kalımı, operasyon süresi, pedikül uzunluğu, flep boyutları, flep kalınlığı, alıcı ve donör alan ile ilişkili komplikasyonlar, alıcı alan enfeksiyonları ve taburculuk süreleri değerlendirildi. Sonuçlar: Çalışmamıza dahil edilen serbest SCIP flebi ile rekonstrüksiyon yapılan 20 hastanın 5’inde, serbest suprafasyal ALT flebi ile rekonstrüksiyon yapılan 11 hastanın 2’sinde total flep kaybı görüldü. SCIP flebi sağ kalımı %75 iken, suprafasyal ALT flebi sağ kalımı %81,8 oranında hesaplandı. Sadece 1 adep serbest SCIP flebi ile onarım yapılan hastada parsiyel flep kaybı görüldü. Total flep kaybı görülen hastaların tümünde donör sahada enfeksiyon tespit edildi. Hastaların operasyon süreleri ortalama 280 dakika olarak saptandı. Flep boyutları ortalama 11,8 cm(5-24),* 6,5 cm(3-11) olarak hesaplandı. SCIP fleplerinin ortalama pedikül uzunluğu 3,6 cm(2-5), ALT fleplerinin ortalama pedikül uzunluğu 8,5 cm(4,5-14) idi. Suprafasyal ALT flep kalınlıkları ortalama 7,6 mm(6-12) idi. SCIP flep kalınlıkları ortalama 6,5 mm(4-10) idi. Hiçbir hastada donör alan komplikasyonu görülmedi. 7 hastada erken dönemde alıcı alanda enfeksiyon görüldü ve bu hastalarda total flep kaybı görüldü. 6 hastada ise medikal tedaviye yanıt veren alıcı alan enfeksiyon görüldü. Diğer hastalarda defekt alanı ile ilgili herhangi bir komplikasyon ile karşılaşılmadı. Flep kaybı yaşanan hastalarda yatış süresi ortalama 14,2 gün(2- 31) olarak saptanırken, flep kaybı yaşanmayan hastalarda ortalama yatış süresi 5,4 gün(2-7) olarak bulunmuştur. Tartışma: Bu olgu serisinde ince flep gereksinimi olan üst ekstremite, alt ekstremite ve baş-boyun bölgesinde SCİP ve suprafasyal ALT fleplerinin kliniğimizdeki kullanımının sonuçları ortaya konmaktadır. Her iki flebin ince örtüm gereken yerlerde kullanımının uygun olması avantaj olarak değerlendirilebilir. SCİP flep pedikülünün kısa olması ve süpermikrocerrahi gereksinimi temel zorlukları olarak değerlendirilirken Suprafasyal ALT flebinin uzun olması ve göreceli büyük damar çapı avantaj olarak görülebilir. SCIP flebi için donör alan skarı ideale yakınken, ALT flebinin dönör alan skarlarının kabul edilebilir olduğu kanaatindeyiz. Her iki flep pedikül diseksiyonunun öğrenme eğrisi olup deneyim gerektirmektedir. Sonuç olarak her iki flep ince doku örtümü gereken yerler için uygun ve güvenli birer seçenek olarak değerlendirilebilir. Küçük ve orta büyüklükte defektler için SCIP flebi, defekt boyutunun orta-büyük olduğu ve uzun pediküle ihtiyacın öne çıktığı durumlarda ALT flebi tercih edilebilir.
  • Publication
    Meme kanserinde neoadjuvan kemoterapi sonrası es-zamani: Rekonstrüksiyon güvenli midir? 5 yıllık tek merkez onkolojik sonuçlar
    (2022-09-18) UĞURLU, MUSTAFA ÜMİT; AKMERCAN, AHMET; SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; KAYA, HANDAN; BUĞDAYCI, ONUR; GÜLLÜOĞLU, MAHMUT BAHADIR; UĞURLU M. Ü., AKMERCAN A., SAÇAK B., AKDENİZ DOĞAN Z. D., HAYTAOĞLU A. A., KAYA H., BUĞDAYCI O., AKIN TELLİ T., ÖZGEN Z., GÜLLÜOĞLU M. B.
  • Publication
    Cryosurgery combined with free fibular flap in the treatment of local agressive tumors: Preliminary results
    (2017-06-17) SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; KAYA, ZAFER; ŞENDUR, SAMET; DURMUŞ KOCAASLAN, FATMA NİHAL; ÇELEBİLER, ÖZHAN BEKİR; SAÇAK B., AKDENİZ DOĞAN Z. D., KAYA Z., ŞENDUR S., DURMUŞ KOCAASLAN F. N., ÇELEBİLER Ö. B.
  • Publication
    Medial sural arter perforatör (MSAP) ve anterolateral thigh (ALT) fasyokutan flep kalınlıklarının karşılaştırılması: Klinik bir çalışma
    (2016-10-27) AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; ÇAVUŞ ÖZKAN, MELEKBER; SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN Z. D., Tuncer B., ŞENDUR S., ÇAVUŞ ÖZKAN M., SAÇAK B., ÇELEBİLER Ö. B.
    Baş boyun bölgesi kanserlerinin rezeksiyonu sonrası mikrocerrahi ile serbest doku aktarımı, fonksiyonel ve estetik sonuçların üstünlüğü açısından oldukça sık yapılmaktadır. Baş ve boyun bölgesinin rekonstrüksiyonunda tercih edilebilecek bir çok flep seçeneği vardır. Flep tercihi, defektin büyüklüğüne,derinliğine, doku içeriğine, cerrahın tercihine ve donör alan morbiditesine göre yapılır(1). Baş-boyun bölgesi rekonstrüksiyonunda, özellikle de ağız içinde, fasyokutan flepler olan ALT, radial ön kol ve son yıllarda artan sayısıyla MSAP flebi en sık kullanılan flepler arasındadır.
  • Publication
    DİEP flebi ile meme rekonstrüksiyonu yapılan hastalarda intraoperatif sıvı yöntemi ve SPY (Kızılötesi Floresan Anjiografi) değerlendirmesinin flep sağkalımı ve postoperatif komplikasyonlara etkisi
    (2021-11-10) SARAÇOĞLU, AYTEN; SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; UĞURLU, MUSTAFA ÜMİT; Erdem İ., Çakmak G., SARAÇOĞLU A., SAÇAK B., AKDENİZ DOĞAN Z. D., UĞURLU M. Ü.
    Giriş: Serbest flep rekonstrüksiyonu yapılan hastalarda intraoperatif sıvı yönteminin dokuda optimal perfüzyon sağlanmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Denerve flep dokusunda intravasküler volümün yüksek tutulması ödeme ve buna sekonder dehissans,enfeksiyon ve yağ nekrozu gibi yara yeri komplikasyonların artmasına yol açabilmektedir. Bu retrospektif çalışmada DİEP flebi ile meme rekonstrüksiyonu yapılan hastalarda intraoperatif sıvı yönteminin ve SPY “Kızılötesi Floresan Anjiografi” değerlendirmesinin flep sağkalımı, yara yeri komplikasyonu ve hasta klinik durumu üzerine etkilerini belirlemeyi amaçladık. Materyal ve Metod: Yerel etik kurul onayı alındıktan sonra (09.2020.256 proktok nolu) ASA 1-3, 18-60 yaş arasında, 2017- 2020 yılları arasında mastektomi sonrası eş zamanlı olarak unilateral DİEP flebi ile onarım yapılan 54 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların bazal ve operasyon sonunda olmak üzere ortalama arter basıncı, kan gazı değerleri, intraoperatif kristalloid, kolloid ve transfüzyon miktarı, kanama ve idrar çıkış miktarı, anestezi ve operasyon süresi, YBÜ, hastanede kalış süresi, flep elevasyonundan hemen önceki ve flep adaptasyonu sonrası SPY puanları kaydedildi. Komplikasyonlar flep kaybı, dehissans, yara yeri enfeksiyonu,yağ nekrozu ve cerrahi dışı medikal durumlar olarak belirlendi ve kaydedildi. Hayati tehlike yaratan ciddi sistemik hastalığı olan, bilinen nörolojik ve psikiyatrik bozukluğu olan, BMI >35 kg/m2 üzeri olan ve intraoperatif beklenmedik cerrahi komplikasyon gelişmiş olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Bulgular: İntraoperatif sıvı yöntemi ve parametrelerinin flep sağkalımı ve postoperatif komplikasyonlar üzerine anlamlı etkisinin olmadığı ayrıca sıvı yöntemi ve parametrelerinin SPY değerini anlamlı olarak etkilemediği saptandı. SPY puanı %30 dan fazla azalan hastalarda ise flep kaybı (kısmi veya tam) oranı anlamlı olarak yüksek bulundu (p=0,02), ancak SPY puanı azalan hastalarda flep enfeksiyonu, dehissans, yağ nekrozu, reoperasyon, medikal komplikasyon oranı ve hastane yatış süresinde anlamlı artışın olmadığı tespit edildi. Sonuç: Çalışmamız intraoperatif sıvı yöntemi ve parametrelerinin flep sağkalımı, postoperatif komplikasyonlar ve SPY değeri üzerine anlamlı etkisinin olmadığı, SPY değerindeki değişimin ise yetersiz perfüzyon sonucu oluşabilecek flep kaybı riskini örgörmeye olanak sağlayabileceği ancak flep kaybı dışında postoperatif komplikasyonları ve hastanın genel tıbbı durumunu öngörmede prediktif değerinin olmadığı sonucuna varılmıştır.
  • Publication
    Otolog Doku ve İmplant ile Meme Rekonstrüksiyonunda Hasta Memnuniyetinin BREAST-Q Sonuçları ile Karşılaştırılması
    (2021-10-10) AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; AKDENİZ, ESRA; UĞURLU, MUSTAFA ÜMİT; SAÇAK, BÜLENT; Saraç Ö., AKDENİZ DOĞAN Z. D., Önal M., AKDENİZ E., UĞURLU M. Ü., SAÇAK B.
    Amaç: Son yıllarda meme rekonstrüksiyonuna yönelik talep gittikçe artmaktadır. Hastaların beklentilerinin de artması sonucu meme cerrahisinde onkoplastik ve rekonstrüktif tekniklerin gelişimi hız kazanmıştır. Mastektomi sonrası meme rekonstrüksiyonunda başarıyı değerlendirmede hasta memnuniyeti ve yaşam kalitesi en önemli iki değişkendir. Bu çalışmanın amacı; meme rekonstrüksiyonu sonrası onarım metodu, tek veya iki taraflı onarım uygulanması ve radyoterapi (RT) gibi etmenlere bağlı yaşam kalitesini ve hasta memnuniyetini karşılaştırmaktır. Gereç-Yöntem: 2013-2020 yılları arasında kliniğimizde mastektomi sonrası eşzamanlı implant bazlı veya otolog rekonstrüksiyonunu tamamlamış hastalar arasından preoperatif ve postoperatif 1.yıllarında Breast-Q (Rekonstrüksiyon Modülü) formu dolduran hastalar çalışmaya dahil edildi. Breast-Q formunu doldurmayan hastalar, takipten çıkmış hastalar, gecikmiş onarımlar ve doku genişletici uygulanan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastaların yaşları, BMİ, sigara kullanım durumları, komorbiditeleri, mastektomi endikasyonları, mastektomi tipleri, rekonstrüksiyon tipleri ve adjuvan radyoterapi alma durumları hasta dosyalarından ve hastane verilerinden alınarak karşılaştırıldı. Tüm olgularda tümör rezeksiyonu Genel Cerrahi ekibi tarafından yapıldı. Bulgular: Toplam 128 hastanın ortalama yaşı 45.6, ortalama VKİ’si 26.08 olarak tespit edildi. 106(%82.8) hasta sigara içmiyorken, 106 (%82.8) hastanın da eşlik eden başka bir hastalığı bulunmamaktadır. Mastektomi operasyonları 115 (%89.8) hastada terapötik, 13(%10.2) hastada da profilaktik endikasyonlar ile gerçekleştirilmiştir. 103(%80.5) hastaya meme koruyucu mastektomi (MKM), 21(%16,4) hastaya deri koruyucu mastektomi (DKM) ve 1 (%0.8) hastanın tek memesine MKM, diğer memesine DKM uygulandığı ve 3(%2.3) hastaya da segmenter mastektomi operasyonu uygulandığı tespit edildi. 71 hastada tek taraflı (%55,5), 57 hastada iki taraflı (%44,5) onarım uygulandı. Mastektomi sonrası meme rekonstrüksiyonu; 72 (%56.2) hastanın otolog doku ile, 56 (%43.8) hastanın da implant ile yapıldı. 41 (%32) hasta rekonstrüksiyon sonrasında adjuvan RT alırken, rekonstrüksiyon sonrası flep veya implant kaybı da 8(%6.3) hastada tespit edildi. Hastaların preoperatif ve postoperatif BREAST-Q rekonstrüksiyon modülündeki alt başlıklardaki cevaplarına göre karşılaştırılmalar yapıldı. Hastaların, otolog onarımda preoperatif ile postoperatif karın görünümlerinden anlamlı derecede (p= 0.002) daha memnun olduğu; bilateral otolog onarım uygulanan hastalarda, postoperatif RT almayan hastaların RT alan hastalara göre nipple görünümünde (p= 0.117) memnuniyet farkı istatistiksel olarak anlamlı değilken; bilateral implant ile onarım uygulanan hastalarda, postoperatif RT almayan hastaların RT alan hastalara göre nipple görünümünden anlamlı derecede (p = 0.043) daha memnun oldukları görülmüştür. Bu bulgular dışında unilateral/bilateral, otolog onarım/implant ile onarım ve RT alan/RT almayan şeklinde sınıflandırılan hastalar arasında postoperatif memnuniyet açısından istatiksel olarak anlamlı derecede fark saptanmamıştır. Tartışma: Mastektomi sonrası RT alan hastalarda, her iki rekonstrüksiyon yöntemi için de oldukça yüksek komplikasyon oranları olduğu bilinmektedir. İmplant temelli rekonstrüksiyon, otolog rekonstrüksiyon ile karşılaştırıldığında; rekonstrüksiyon başarısızlığı gelişme riskinin daha yüksek ve postoperatif hasta memnuniyetinin de daha düşük olduğu bilinmektedir1.Çalışmamızda otolog onarım ve implant ile onarım arasında, hasta memnuniyeti açısından anlamlı derecede bir farklılık görülmemesi; göreceli olarak kısıtlı hasta sayısına bağlanabilir. Bizim verilerimize göre RT alan hastalar ile RT almayan hastalar, BREAST-Q bulgularından genel meme görünümüyle alakalı memnuniyet hususunda karşılaştırıldığında; anlamlı derecede farklılık tespit edilmemiştir. RT alan hastaların RT sonrası dönemde implant ile onarımlıların otolog doku ile onarımlılara göre nipple pozisyonu ile ilgili memnuniyetinin daha az olduğu gözlemlendi. RT’nin cilt ve cilt altı dokuda olduğu gibi kas ve kapsül dokusu üzerinde de etkilerine bağlı kas dokusunun kontraksiyonu sonucu oluşan kas-cilt yapışıklıları nedenli kliniğimizde subpektoral planda konulan implantların daha fazla nipple pozisyonda değişikliğe yol açtığını düşünüyoruz. Otolog doku ile onarımlı hastalarda pektoral adele veya kapsülün radyoterapiye bağlı değişimleri cilde yansımadığı için nipple pozisyonundaki değişimlerin daha az yaşandığı varsayılabilir. Bu veriler preoperatif planlama sırasında hastaların ayrıntılı bir şekilde bilgilendirilmesinin ve postoperatif dönemde özellikle implant ile onarımlılarda nipple’a yönelik ek prosedürlerin gerekebileceğinin anlatılmasının önemine işaret etmektedir. Sonuç: Sonuçlarımız, otolog doku ve implant ile rekonstrüksiyonun hastaların psikososyal ve cinsel açıdan memnun olma durumları ile meme görünümünden memnun olma durumlarını benzer derecede iyileştirdiğini gösterdi. Postoperatif RT alan hastalarda nipple görünümünden memnuniyetin azaldığı ve bu hastaların özellikle preoperatif dönemde nipple pozisyonu ile alakalı ayrıntılı bilgilendirilmesi gerektiği tespit edildi.