Person:
AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ

Loading...
Profile Picture

Email Address

Birth Date

Research Projects

Organizational Units

Organizational Unit

Job Title

Last Name

AKDENİZ DOĞAN

First Name

ZEYNEP DENİZ

Name

Search Results

Now showing 1 - 10 of 21
  • Publication
    Meme kanserinde neoadjuvan kemoterapi sonrası es-zamani: Rekonstrüksiyon güvenli midir? 5 yıllık tek merkez onkolojik sonuçlar
    (2022-09-18) UĞURLU, MUSTAFA ÜMİT; AKMERCAN, AHMET; SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; KAYA, HANDAN; BUĞDAYCI, ONUR; GÜLLÜOĞLU, MAHMUT BAHADIR; UĞURLU M. Ü., AKMERCAN A., SAÇAK B., AKDENİZ DOĞAN Z. D., HAYTAOĞLU A. A., KAYA H., BUĞDAYCI O., AKIN TELLİ T., ÖZGEN Z., GÜLLÜOĞLU M. B.
  • Publication
    Long-term BTX-A effects on bi-articular muscle: Higher passive force, limited length range of active force production and unchanged intermuscular interactions
    (ELSEVIER SCI LTD, 2021) AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; Yilmaz, Evrim O.; Kaya, Cemre S.; Akdeniz-Dogan, Zeynep D.; Yucesoy, Can A.
    Botulinum toxin type-A (BTX-A) is commonly used for spasticity management aiming at reducing joint stiffness and increasing joint range of motion in CP patients. However, previous animal studies showed acutely increased passive forces and a narrower length range of active force exertion (lrange) for muscles exposed. BTX-A can spread affecting mechanics of several muscles in a compartment, but it was shown acutely to diminish epimuscular myofascial force transmission (EMFT). Yet, our understanding of these effects in the long-term is limited and they need to be tested in a bi-articular muscle. The goal was to test the following hypotheses in a long-term rat model: exposure to BTX-A (i) has no effects on lrange and passive forces of bi-articular extensor digitorum longus (EDL) muscle and (ii) diminishes EMFT. Male Wistar rats were divided into two groups: BTX-A and control (0.1 units of BTX-A or only saline was injected into the tibialis anterior). Isometric proximal and distal EDL forces were measured simultaneously, one-month post-injection. Proximally and distally lengthening the muscle showed that BTX-A causes a significantly narrower lrange (by 14.7% distally and 32.2% proximally) and significantly increased passive muscle forces (over 2-fold both distally and proximally). Altering muscle position at constant length showed that BTX-A does not change EMFT. The findings reject both hypotheses showing that long-term exposure to BTX-A compromises bi-articular muscle's contribution to motion for both joints and the muscle's mechanical interaction with the surroundings remains unaffected. These effects which may compromise long-term spasticity management should be studied in CP patients.
  • PublicationOpen Access
    Coronary arterial involvement can be observed in a significant subset of takayasu's arteritis patients by coronary ct-angiography
    (2022-06-01) ÇİNÇİN, AHMET ALTUĞ; BALTACIOĞLU, FEYYAZ; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; DİRESKENELİ, RAFİ HANER; ALİBAZ ÖNER, FATMA; Abacar K., Cincin A., Baltacioglu F., AKDENİZ DOĞAN Z. D. , Sevik G., DİRESKENELİ R. H. , Alibaz-Oner. F.
  • Publication
    DİEP flebi ile meme rekonstrüksiyonu yapılan hastalarda intraoperatif sıvı yöntemi ve SPY (Kızılötesi Floresan Anjiografi) değerlendirmesinin flep sağkalımı ve postoperatif komplikasyonlara etkisi
    (2021-11-10) SARAÇOĞLU, AYTEN; SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; UĞURLU, MUSTAFA ÜMİT; Erdem İ., Çakmak G., SARAÇOĞLU A., SAÇAK B., AKDENİZ DOĞAN Z. D., UĞURLU M. Ü.
    Giriş: Serbest flep rekonstrüksiyonu yapılan hastalarda intraoperatif sıvı yönteminin dokuda optimal perfüzyon sağlanmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Denerve flep dokusunda intravasküler volümün yüksek tutulması ödeme ve buna sekonder dehissans,enfeksiyon ve yağ nekrozu gibi yara yeri komplikasyonların artmasına yol açabilmektedir. Bu retrospektif çalışmada DİEP flebi ile meme rekonstrüksiyonu yapılan hastalarda intraoperatif sıvı yönteminin ve SPY “Kızılötesi Floresan Anjiografi” değerlendirmesinin flep sağkalımı, yara yeri komplikasyonu ve hasta klinik durumu üzerine etkilerini belirlemeyi amaçladık. Materyal ve Metod: Yerel etik kurul onayı alındıktan sonra (09.2020.256 proktok nolu) ASA 1-3, 18-60 yaş arasında, 2017- 2020 yılları arasında mastektomi sonrası eş zamanlı olarak unilateral DİEP flebi ile onarım yapılan 54 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların bazal ve operasyon sonunda olmak üzere ortalama arter basıncı, kan gazı değerleri, intraoperatif kristalloid, kolloid ve transfüzyon miktarı, kanama ve idrar çıkış miktarı, anestezi ve operasyon süresi, YBÜ, hastanede kalış süresi, flep elevasyonundan hemen önceki ve flep adaptasyonu sonrası SPY puanları kaydedildi. Komplikasyonlar flep kaybı, dehissans, yara yeri enfeksiyonu,yağ nekrozu ve cerrahi dışı medikal durumlar olarak belirlendi ve kaydedildi. Hayati tehlike yaratan ciddi sistemik hastalığı olan, bilinen nörolojik ve psikiyatrik bozukluğu olan, BMI >35 kg/m2 üzeri olan ve intraoperatif beklenmedik cerrahi komplikasyon gelişmiş olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Bulgular: İntraoperatif sıvı yöntemi ve parametrelerinin flep sağkalımı ve postoperatif komplikasyonlar üzerine anlamlı etkisinin olmadığı ayrıca sıvı yöntemi ve parametrelerinin SPY değerini anlamlı olarak etkilemediği saptandı. SPY puanı %30 dan fazla azalan hastalarda ise flep kaybı (kısmi veya tam) oranı anlamlı olarak yüksek bulundu (p=0,02), ancak SPY puanı azalan hastalarda flep enfeksiyonu, dehissans, yağ nekrozu, reoperasyon, medikal komplikasyon oranı ve hastane yatış süresinde anlamlı artışın olmadığı tespit edildi. Sonuç: Çalışmamız intraoperatif sıvı yöntemi ve parametrelerinin flep sağkalımı, postoperatif komplikasyonlar ve SPY değeri üzerine anlamlı etkisinin olmadığı, SPY değerindeki değişimin ise yetersiz perfüzyon sonucu oluşabilecek flep kaybı riskini örgörmeye olanak sağlayabileceği ancak flep kaybı dışında postoperatif komplikasyonları ve hastanın genel tıbbı durumunu öngörmede prediktif değerinin olmadığı sonucuna varılmıştır.
  • Publication
    Otolog Doku ve İmplant ile Meme Rekonstrüksiyonunda Hasta Memnuniyetinin BREAST-Q Sonuçları ile Karşılaştırılması
    (2021-10-10) AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; AKDENİZ, ESRA; UĞURLU, MUSTAFA ÜMİT; SAÇAK, BÜLENT; Saraç Ö., AKDENİZ DOĞAN Z. D., Önal M., AKDENİZ E., UĞURLU M. Ü., SAÇAK B.
    Amaç: Son yıllarda meme rekonstrüksiyonuna yönelik talep gittikçe artmaktadır. Hastaların beklentilerinin de artması sonucu meme cerrahisinde onkoplastik ve rekonstrüktif tekniklerin gelişimi hız kazanmıştır. Mastektomi sonrası meme rekonstrüksiyonunda başarıyı değerlendirmede hasta memnuniyeti ve yaşam kalitesi en önemli iki değişkendir. Bu çalışmanın amacı; meme rekonstrüksiyonu sonrası onarım metodu, tek veya iki taraflı onarım uygulanması ve radyoterapi (RT) gibi etmenlere bağlı yaşam kalitesini ve hasta memnuniyetini karşılaştırmaktır. Gereç-Yöntem: 2013-2020 yılları arasında kliniğimizde mastektomi sonrası eşzamanlı implant bazlı veya otolog rekonstrüksiyonunu tamamlamış hastalar arasından preoperatif ve postoperatif 1.yıllarında Breast-Q (Rekonstrüksiyon Modülü) formu dolduran hastalar çalışmaya dahil edildi. Breast-Q formunu doldurmayan hastalar, takipten çıkmış hastalar, gecikmiş onarımlar ve doku genişletici uygulanan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastaların yaşları, BMİ, sigara kullanım durumları, komorbiditeleri, mastektomi endikasyonları, mastektomi tipleri, rekonstrüksiyon tipleri ve adjuvan radyoterapi alma durumları hasta dosyalarından ve hastane verilerinden alınarak karşılaştırıldı. Tüm olgularda tümör rezeksiyonu Genel Cerrahi ekibi tarafından yapıldı. Bulgular: Toplam 128 hastanın ortalama yaşı 45.6, ortalama VKİ’si 26.08 olarak tespit edildi. 106(%82.8) hasta sigara içmiyorken, 106 (%82.8) hastanın da eşlik eden başka bir hastalığı bulunmamaktadır. Mastektomi operasyonları 115 (%89.8) hastada terapötik, 13(%10.2) hastada da profilaktik endikasyonlar ile gerçekleştirilmiştir. 103(%80.5) hastaya meme koruyucu mastektomi (MKM), 21(%16,4) hastaya deri koruyucu mastektomi (DKM) ve 1 (%0.8) hastanın tek memesine MKM, diğer memesine DKM uygulandığı ve 3(%2.3) hastaya da segmenter mastektomi operasyonu uygulandığı tespit edildi. 71 hastada tek taraflı (%55,5), 57 hastada iki taraflı (%44,5) onarım uygulandı. Mastektomi sonrası meme rekonstrüksiyonu; 72 (%56.2) hastanın otolog doku ile, 56 (%43.8) hastanın da implant ile yapıldı. 41 (%32) hasta rekonstrüksiyon sonrasında adjuvan RT alırken, rekonstrüksiyon sonrası flep veya implant kaybı da 8(%6.3) hastada tespit edildi. Hastaların preoperatif ve postoperatif BREAST-Q rekonstrüksiyon modülündeki alt başlıklardaki cevaplarına göre karşılaştırılmalar yapıldı. Hastaların, otolog onarımda preoperatif ile postoperatif karın görünümlerinden anlamlı derecede (p= 0.002) daha memnun olduğu; bilateral otolog onarım uygulanan hastalarda, postoperatif RT almayan hastaların RT alan hastalara göre nipple görünümünde (p= 0.117) memnuniyet farkı istatistiksel olarak anlamlı değilken; bilateral implant ile onarım uygulanan hastalarda, postoperatif RT almayan hastaların RT alan hastalara göre nipple görünümünden anlamlı derecede (p = 0.043) daha memnun oldukları görülmüştür. Bu bulgular dışında unilateral/bilateral, otolog onarım/implant ile onarım ve RT alan/RT almayan şeklinde sınıflandırılan hastalar arasında postoperatif memnuniyet açısından istatiksel olarak anlamlı derecede fark saptanmamıştır. Tartışma: Mastektomi sonrası RT alan hastalarda, her iki rekonstrüksiyon yöntemi için de oldukça yüksek komplikasyon oranları olduğu bilinmektedir. İmplant temelli rekonstrüksiyon, otolog rekonstrüksiyon ile karşılaştırıldığında; rekonstrüksiyon başarısızlığı gelişme riskinin daha yüksek ve postoperatif hasta memnuniyetinin de daha düşük olduğu bilinmektedir1.Çalışmamızda otolog onarım ve implant ile onarım arasında, hasta memnuniyeti açısından anlamlı derecede bir farklılık görülmemesi; göreceli olarak kısıtlı hasta sayısına bağlanabilir. Bizim verilerimize göre RT alan hastalar ile RT almayan hastalar, BREAST-Q bulgularından genel meme görünümüyle alakalı memnuniyet hususunda karşılaştırıldığında; anlamlı derecede farklılık tespit edilmemiştir. RT alan hastaların RT sonrası dönemde implant ile onarımlıların otolog doku ile onarımlılara göre nipple pozisyonu ile ilgili memnuniyetinin daha az olduğu gözlemlendi. RT’nin cilt ve cilt altı dokuda olduğu gibi kas ve kapsül dokusu üzerinde de etkilerine bağlı kas dokusunun kontraksiyonu sonucu oluşan kas-cilt yapışıklıları nedenli kliniğimizde subpektoral planda konulan implantların daha fazla nipple pozisyonda değişikliğe yol açtığını düşünüyoruz. Otolog doku ile onarımlı hastalarda pektoral adele veya kapsülün radyoterapiye bağlı değişimleri cilde yansımadığı için nipple pozisyonundaki değişimlerin daha az yaşandığı varsayılabilir. Bu veriler preoperatif planlama sırasında hastaların ayrıntılı bir şekilde bilgilendirilmesinin ve postoperatif dönemde özellikle implant ile onarımlılarda nipple’a yönelik ek prosedürlerin gerekebileceğinin anlatılmasının önemine işaret etmektedir. Sonuç: Sonuçlarımız, otolog doku ve implant ile rekonstrüksiyonun hastaların psikososyal ve cinsel açıdan memnun olma durumları ile meme görünümünden memnun olma durumlarını benzer derecede iyileştirdiğini gösterdi. Postoperatif RT alan hastalarda nipple görünümünden memnuniyetin azaldığı ve bu hastaların özellikle preoperatif dönemde nipple pozisyonu ile alakalı ayrıntılı bilgilendirilmesi gerektiği tespit edildi.
  • Publication
    Perforatör flep cerrahi atlası: Mikrocerrahi diseksiyon tekniği
    (Kongre Kitabevi, 2020-01-01) SAÇAK, BÜLENT; AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; SAÇAK B., AKDENİZ DOĞAN Z. D.
  • Publication
    Predicting Mastectomy Skin Flap Necrosis in Immediate Breast Reconstruction
    (WOLTERS KLUWER MEDKNOW PUBLICATIONS, 2021) SAÇAK, BÜLENT; Dogan, Zeynep Akdeniz; Onal, Mustafa; Ozkan, Melek Cavus; Ugurlu, Umit; Sacak, Bulent
    Background: As evidence emerged supporting the oncological safety of nipple-sparing mastectomy (NSM), immediate reconstruction following these procedures has also gained popularity. The aim of this study was to identify surgical and patient characteristics that may be associated with skin and/or NAC necrosis following NSM and immediate reconstruction. Patients and Methods: Medical records of patients who underwent NSM with immediate breast reconstruction from January 2013 to September 2020 were retrospectively reviewed. Patient and surgical characteristics were collected. The primary outcome measure was mastectomy skin flap necrosis (MSFN). Results: MSFN was observed in 68 out of 243 (28%) breasts. On univariate analysis, reconstruction method and body mass index (BMI) (odds ratio: 1.09, 95% confidence interval: 1.00-1.18, P = 0.04) were found to be significant risk factors. On multivariate analysis, neither BMI (P = 0.30) nor reconstruction methods (implants (P = 0.16) or tissue expander (P = 0.06) showed significant association with skin flap necrosis. However, BMI was found to be significantly higher in the autologous group (P < 0.0001). The best subset selection method also confirmed the reconstruction method as the single variable related to outcome. Conclusion: Even though our results showed autologous reconstruction to have a higher risk for necrotic complications, it should be kept in mind that this group of patients can be managed in the outpatient clinic with debridement, wound care, and - if necessary - skin grafting. However, full-thickness necrosis in an implant patient will require an implant exchange and possibly a local skin/muscle flap for coverage.
  • PublicationOpen Access
    Symmetrization in breast reconstruction: Augmentation procedures
    (Springer, London/Berlin , 2021-08-01) AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; BAYRAMİÇLİ, MEHMET NURİ ÜMİT; Bayramiçli M. N. Ü., Akdeniz Doğan Z. D.
  • Publication
    Comparing Venous Thrombosis Rates in Hand-Sewn Anastomosis to Anastomotic Coupler Devices
    (WOLTERS KLUWER MEDKNOW PUBLICATIONS, 2021) SAÇAK, BÜLENT; Dogan, Zeynep Akdeniz; Aydin, Cem; Cavus-Ozkan, Melekber; Sacak, Bulent; Bayramicli, Mehmet
    Background: Anastomotic coupling device (ACD) has reached wide popularity, especially in venous anastomosis of free-tissue transfers. There are scant reviews in the literature about the reliability of these devices in venous anastomosis. We retrospectively analyzed our free flap cases to compare the thrombosis rates between ACDs and handsewn anastomosis and other possible risk factors that may contribute to venous thrombosis. Materials and Methods: Data of all microvascular free-tissue transfers performed between January 2015 and August 2019 were retrospectively reviewed. Patient characteristics were recorded. Reconstruction characteristics such as venous anastomosis type (hand-sewn vs. anastomotic coupler device), reconstruction site, and number of surgical interventions were also recorded. Results: A total of 385 consecutive-free microvascular reconstructions were identified. Total venous thrombosis rate was 4.7%. There was no statistically significant difference between hand-sewn anastomosis and anastomosis with coupler device (5.2% vs. 3.2%, P = 0.58). Only reconstruction site was found to be significantly associated with higher venous thrombosis (P = 0.03). Discussion: Our results involving different reconstruction sites and including multiple flap types demonstrated comparable revision rates between ACDs and hand-sewn anastomosis. This finding is consistent with the current literature.
  • Publication
    Coupler cihazı ile yapılan anastomozlarda tromboemboli oranlarının karşılaştırılması
    (2020-10-22) AKDENİZ DOĞAN, ZEYNEP DENİZ; ÇAVUŞ ÖZKAN, MELEKBER; SAÇAK, BÜLENT; BAYRAMİÇLİ, MEHMET NURİ ÜMİT; AYDIN, CEM; AYDIN C., AKDENİZ DOĞAN Z. D., ÇAVUŞ ÖZKAN M., SAÇAK B., BAYRAMİÇLİ M. N. Ü.
    Giriş: Serbest doku aktarımlarında özellikle venöz anastomoz sırasında kullanılan coupler cihazları son dönemde büyük bir popülarite kazanmıştır. Literatürde bu cihazların güvenilirliği hakkında az sayıda çalışma bulunmaktadır. Kliniğimizde yapılmış serbest doku aktarımı olgularımızı retrospektif olarak inceleyerek Coupler cihazı ve dikiş ile yapılan anastomozlar arasındaki tromboz oranlarını karşılaştırdık. Bunun yanında venöz tromboza katkıda bulunabilecek diğer olası risk faktörlerini inceledik. Gereç ve Yöntem: Ocak 2015-Ağustos 2019 tarihleri arasında yapılan tüm mikrovasküler serbest doku aktarımlarının verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri, venöz anastomoz tipi (dikiş - coupler cihazı), rekonstrüksiyon yeri, radyoterapi, kemoterapi öyküsü ve tekrarlayan operasyon sayısı gibi özellikleri kaydedildi. Sonuçlar: Serbest doku aktarımı yapılan ardışık 385 hasta analiz edildi. Toplam venöz tromboz oranı % 4.7’ydi. Coupler cihazı kullanılarak yapılan anastomozlarla dikiş ile yapılan anastomozlar arasında venöz tromboemboli oranı açısından anlamlı bir fark saptanmadı (% 3.2 ve % 5.2, p = 0.58). Sadece rekonstrüksiyon bölgesinin venöz tromboz ile anlamlı olarak ilişkili olduğu tespit edildi (p = 0.03). Tartışma: Farklı rekonstrüksiyon alanlarını ve çok sayıda flep tipini içeren sonuçlarımız, Coupler cihazı ve dikiş ile yapılmış anastomozlar arasında revizyon oranlarının benzer olduğunu göstermektedir. Bu bulgu mevcut literatürle uyumludur