Person:
AKGÜLLE, AHMET HAMDİ

Loading...
Profile Picture

Email Address

Birth Date

Research Projects

Organizational Units

Organizational Unit

Job Title

Last Name

AKGÜLLE

First Name

AHMET HAMDİ

Name

Search Results

Now showing 1 - 10 of 17
  • Publication
    Ekstremite yerleşimli kemik sarkomlarında biyolojik rekonstrüksiyonun orta dönem radyolojik ve fonksiyonel sonuçları
    (2018-03-18) EROL, BÜLENT; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL B., AKGÜLLE A. H., BAYKAN S. E., ONAY T., BAYSAL Ö.
    Amaç: Biyolojik rekonstrüksiyon çocuklarda kemik sarkomu rezeksiyonu sonrası kullanılabilir bir seçenektir. Bu çalışmada, çocuklarda kemik rezeksiyonu sonrası biyolojik rekonstrüksiyonun orta-dönem radyolojik ve fonksiyonel sonuçları sunulmuştur. Yöntem: Uzun kemik ve pelviste primer sarkomu olan kırk sekiz hastaya [ortalama yaş 12,5 (4-22 yaş)] geniş cerrahi rezeksiyon ve biyolojik rekonstrüksiyon uygulandı. Kemik defektleri; damarlı fibula grefti (DFG) ile interkalar (32), osteoartiküler (12) rekonstrüksiyonlar ve artrodez(4) şeklinde tedavi edildi. DFG, 19 alt ekstremite rekonstrüksiyonunda yapısal allogreft veya geri kazanılmış kemik ile kombine edildi. Hastalar ortalama 43 ay (25-105 ay) süre ile takip edildiler. Bulgular: 12 ay sonunda hastaların 45’inde (%93,7) greft kaynaması ve greft hipertrofisi gözlendi. 24 ay sonunda DFM ile allogreft/geri kazanılmış otogreft osteointegrasyonu %100 olarak gözlendi. Proksimal humeral osteoartiküler rekonstrüksiyon yapılmış olan 7 çocukta, fibula başı ve gleonid arasındaki morfoloji ve çap uyumsuzluğu devam etti. Proksimal femoral rekonstrüksiyon yapılan 3 hastada fibula başının giderek remodele olduğu gözlendi. Distal radial osteoartiküler rekonstrüksiyon yapılan 2 hastada başlangıçtan itibaren karpal kemiklerle anatomik uyumu olan fibular epifiz eklem yüzünün giderek daha konkavlaştığı görüldü. Boy eşitsizliği osteoartiküler rekonstrüksiyon yapılan hiçbir hastada klinik fonksiyon bozukluğu oluşturmadı. Son takipte ortalama MSTS skorları üst ekstremite rekonstrüksiyonlarında %78 (%66,6-90), alt ekstremite rekonstrüksiyonlarında %82 (%56,6-100) olarak değerlendirildi [Şekil 1B]. Dokuz (%18,75) hastada yeniden cerrahi gerektiren, gecikmiş kaynama (3), implant yetmezliği (2), enfeksiyon (1) ve yara problemi (3) komplikasyonları görüldü. Büyüme plağı/epifiz bölgesinden interkalar rezeksiyon yapılmış olan üç hastada (%6,25) ileride uzatma cerrahisi gerektirebilecek bacak boyu eşitsizliği oluştu. Donör saha komplikasyonları [6 (%12,5); geçici sinir hasarı (3), enfeksiyon (1), yara problemi (2)] konservatif olarak tedavi edildi. 14 (%29) hastada uzak metastaz ve/veya lokal nüks şeklinde hastalığın tekrarladığı görüldü. Defekt büyüklüğü ve DFG uzunluğu ile MSTS skorları ve radyolojik parametreler arasında korelasyon saptanmadı (p>0,05). Çıkarımlar: DFG transferinin başarısı; mikrovasküler tecrübenin yanında, stabil internal fiksasyon, maksimum kemik-kemik birleşimi gibi temel ortopedik prensiplere bağlılık, eklem mobilizasyonu ve ağırlık vermeye ilişkin uygun yaklaşımları gerektirir. Bu seride, büyük kemik defektleri DFG’nin çeşitli şekillerde uygulanması ile tedavi edilmiş ve kalıcı stabilite ile aşamalı olarak iyileşen radyolojik ve fonksiyonel sonuçlar elde edilmiştir. Bu sonuçlar, kemik sarkomlarının tedavisinde biyolojik rekonstrüksiyonun etkinliğini gösteren önceki serileri kuvvetle desteklemektedir.
  • Publication
    Mid-term results of osteoarticular reconstructions of paediatric periarticular bone sarcomas with free fibula head flap
    (2018-10-13) EROL, BÜLENT; ŞİRİN, EVRİM; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL B., ŞİRİN E., AKGÜLLE A. H., İĞREK S., BAYKAN S. E., TETİK C.
  • Publication
    Pediatrik radius diafiz kırıklarının intramedüller tel ile fiksasyonunda, dorsal veya lateral giriş yeri fonksiyonel sonuçları ve komplikasyon oranını değiştirir mi
    (2019-11-22) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; TOPKAR, OSMAN MERT; ŞİRİN, EVRİM; AKGÜLLE A. H., ONAY T., İĞREK S., KESİMER M. D., TOPKAR O. M., ŞİRİN E.
    Amaç: Çocuk radius diafiz kırıkları cerrahi tedavisinde intrameduller tel ile fiksasyon en sık kullanılan yöntemdir. Tel girişi dorsal ve lateralden yapılabilmektedir. Çalışmanın amacı, pediatrik radius diafiz kırıklarında dorsal giriş ya da lateral girişli intrameduller fiksasyon yapılmış olguları fonksiyonel sonuç ve komplikasyon oranları açısından karşılaştırmaktı. Yöntem: 2014-2018 yılları arasında tek bir merkezde pediatrik radius diafiz kırığı nedeniyle cerrahi uygulanmış olan hastalar retrospektif olarak incelendi. İntramedüller yöntemle tedavi edilmemiş, dosya ve takipleri yetersiz ve patolojik kırığı olan hastalar çalışmadan çıkarıldı. Dorsal giriş yapılan 19 (Grup A), lateral giriş yapılan (Grup B) 18, toplam 37 hasta çalışmaya alındı. Hastaların; yaş, kırıktan ameliyata kadar geçen süre, kaynama (pin çıkarma) süreleri, açık veya kapalı cerrahi uygulanması, perop ve geç postop komplikasyonları ile fonksiyonel skorları kaydedildi. Radius alt uçta kırık gelişmesi major komplikasyon, el bilekte hafif ağrı ve hareket kısıtlılığı minör komplikasyon olarak kabul edildi. Fonksiyonel değerlendirmede Childrens Hospital of Philadelphia Önkol Kırık Fonksiyon Sınıflaması kullanıldı. Veriler istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 10,5 yıl ve ortalama takip süresi 37 ay olarak bulundu. Tüm kırıklar ortalama 47 günde kaynadı. Grup A’da 2, Grup B’de 1 hastada giriş sırasında radius alt uçta kırık oluştu. Grup A’da 1 hastada, Grup B’de 3 hastada minör komplikasyon tespit edildi. 30 hastada (%81,1) mükemmel, 4 hastada (%10,8) orta ve 3 hastada (%8,1) kötü sonuç elde edildi. İki grup arasında, komplikasyon gelişimi ve fonksiyonel skor açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Çıkarımlar: Pediatrik radius diafiz kırıklarının intramedüller fiksasyonunda, tel giriş yeri ile komplikasyonlar ve fonksiyonel sonuç arasında bir ilişki bulunamamıştır. Her iki giriş noktasında benzer sonuçlar elde edilebilmektedir. Geniş serilerle prospektif olarak yapılacak çalışmalar daha yol gösterici olacaktır.
  • Publication
    Serebral palside botulinum toksin enjeksiyon tedavisinin artısı ve eksisi: bakım verenlerin perspektifini inceleyen niteliksel bir çalışma
    (2021-02-28) KARADAĞ SAYGI, NAİME EVRİM; KENİŞ COŞKUN, ÖZGE; CÖBEK ÜNALAN, GÜLRU PEMRA; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; KARADAĞ SAYGI N. E., KENİŞ COŞKUN Ö., CÖBEK ÜNALAN G. P., EVKAYA ACAR A., AKGÜLLE A. H., GİRAY E.
  • Publication
    Staged management of infection with adjustable spacers after megaprosthesis implantation in primary sarcoma patients
    (2023-03-01) ŞİRİN, EVRİM; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL, BÜLENT; ŞİRİN E., Sofulu O., Baysal O., AKGÜLLE A. H., EROL B.
    BackgroundWhile periprosthetic joint infection has always been a significant concern for orthopaedic surgeons, the rate of infection is five to ten times higher after tumor prosthesis implantation. With the growing use of mega-implants, the number of these infections has also increased. We aimed to investigate the results of our patients with a primary malignant musculoskeletal tumor, who underwent two-stage revision surgery for an infected mega-prosthesis. We also presented the emerging complicatons and required soft tissue reconstruction procedures.MethodsThe study included 32 primary bone and soft tissue sarcoma patients who underwent a two-stage revision procedure for infection. After a rigorous bone and soft tissue debridement procedure at the first stage, antibiotic-loaded bone cement was wrapped around a cloverleaf type intramedullary nail and inserted into the forming gap. After a minimum of 6 weeks of antibiotic therapy, depending on patients\" clinical signs and serum infection markers, the reimplantation stage was undertaken.ResultsThe mean oncologic follow-up period was 28 months (range 5-96 months). During this period, 11 patients died because of non-infection related causes, 12 patients were alive with their disease, whereas 9 patients were totally free of their oncologic condition. The infection was eradicated in all survivors except one patient, where a high-level transfemoral amputation became necessary.ConclusionPeriprosthetic infection after tumor proshesis implantation in cancer patients can be managed with same principles as conventional arthroplaty procedures, taking care that they are immunocompromised and vulnerable patients and their bone stock loss is significant which makes surgical options more challenging.
  • Publication
    Dorsal or Lateral Approach for Intramedullary Nailing Using Kirschner Wire in Pediatric Radius Diaphyseal Fractures: Does it really matter?
    (SPRINGER HEIDELBERG, 2021) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; Akgulle, Ahmet Hamdi; Onay, Tolga; Igrek, Servet; Kesimer, Mehmet Deniz; Topkar, Osman Mert; Sirin, Evrim
    Background Intramedullary nailing is the most preferred fixation method for diaphyseal radius and ulna fractures in the young age group. The aim of this study was to compare the dorsal and lateral entry points in the context of entry site-related complications, fracture union and functional results. Methods This retrospective comparative study included pediatric patients who underwent surgery for isolated diaphyseal radius or both bone forearm fractures with intramedullary nailing using Kirschner wire between January 2013 and January 2019. K-wire was introduced from the distal radius through dorsal entry (Group A) in 19 patients and lateral entry (Group B) in 18 patients. The mean follow-up was 37 months. Complications were noted and functional outcomes were evaluated according to the CHOP criteria. Results All fractures were healed. The functional results were determined to be excellent for 30, fair for 4, and poor for 3 patients. The overall complication rate was 18.9%, including distal radius fracture, mild pain in the wrist, and minor loss in ROM. No statistically significant differences were determined between the groups in respect of functional results and complication rates. Conclusion Good functional results and similar complication rates can be obtained with both dorsal and lateral entry approaches. Stainless steel K-wire is an inexpensive intramedullary fixation implant option, which provides strong stabilization. Distal radius fracture is a newly reported complication for forearm intramedullary nailing. Leaving the implant out of the skin seems safe with the benefit of avoiding a further surgical intervention to extract the implant.
  • Publication
    Tümör cerrahisi sonrası yara problemlerinin vakum tedavisi ile tedavisinde süreci etkileyen faktörler önceden tahmin edilebilir mi?
    (2020-11-08) ŞİRİN, EVRİM; EROL, BÜLENT; YİĞİT, OKAN; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; Baysal Ö., SAĞLAM F., AKGÜLLE A. H., Sofulu Ö., YİĞİT O., ŞİRİN E., EROL B.
    Amaç: Tümör cerrahisi sonrası yara problemi olan ve vakum tedavisi gören hastalardan bir kısmı birkaç seans negatif basınçlı vakum tedavisi (NBVT) ile iyileşirken, diğer kısmında ise 10 seans ve üzerinde NBVT tedavisine ihtiyaç duymuştur. Buna bağlı olarak literatürde saptanan risk faktörlerinden hangilerinin daha uzun süreli NBVT tedavisiyle ilişkili olduğunu araştırmaktır. Yöntem: Çalışmamız hastanemiz etik kurul onayı (09.2019.585) alındıktan sonra retrospektif olarak yapıldı. Kliniğimizde 2012-2018 yılları arasında kemik veya yumuşak doku sarkomu nedeniyle opere olan, postoperatif lokal yara problemleri gelişmiş, NBVT uygulanmış ve en az 6 aylık takibe sahip hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, komorbidite durumu, nutrisyonel durumu (albumin değeri), patolojik tanısı, patolojik tümör volümü, kitlenin grade’ı, kitlenin cildi infiltre edip etmediği, implant ya da megaprotez uygulanıp- uygulanmadığı, cilt kapama yöntemi (primer, cilt grefti, rotasyonel flap, serbest flap), operasyon süresi, kanama miktarı, transfüzyon miktarı, yara problemi çeşidi (enfeksiyon, yara açılması), kültür pozitifliği-negatifliği, adjuvan tedavi (Kemoterapi, Radyoterapi) alıp almadığı, NBVT uygulama sayısı, hastaların takip süresi ve NPWT tedavisi sonrası nüks olup olmadığı bilgilerine hastaların arşiv dosyalarından ve hastane bilgisayar kayıtlarından erişildi Bulgular: Kliniğimizde 2012-2018 yılları arasında kemik veya yumuşak doku sarkomu nedeniyle opere olan 436 hastanın 46’sında postoperatif lokal yara problemleri gelişmiş, NBVT uygulanmış ve en az 6 aylık takibe sahip 42 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Tümör cerrahisi sonrası yara problemi olan ve vakum tedavisi uygulanan hastalarda kadın cinsiyet, Albumin düzeyi <3,5 g/dl olması, tümörün cildi infiltre etmemesi durumu, ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesinde hastanın takip edilmesi ve intraoperatif kan kaybı >1200 cc vakum tedavisinin 10 seanstan fazla süreceğini işaret eder. Çıkarımlar: Preoperatif dönemde nutrisyonel durumu bozuk olan hastalarda, intraoperatif kan kaybı fazla olan hastalarda, postoperatif yoğun bakım ünitesinde kalan hastalarda ve yara yeri problemine neden olan faktör enfeksiyon ise tedavinin daha uzun süreçli olabileceğini ve buna bağlı olarak önlemlerin alınabileceğini düşünmekteyiz.
  • Publication
    Pros and cons of botulinum toxin injection therapy in cerebral palsy: A qualitative study exploring caregivers' perspective
    (WILEY) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; Karadag-Saygi, Evrim; Kenis-Coskun, Ozge; Unalan, Pemra C.; Evkaya-Acar, Ayca; Giray, Esra; Akgulle, Ahmet Hamdi
    Background To describe and understand the experiences and beliefs of caregivers of children with cerebral palsy following botulinum toxin injection. Methods A descriptive case study approach with focus group interviews was employed. A semi-structured questionnaire was conducted to collect data. Twenty-one caregivers of children (3-13 years old) with cerebral palsy were recruited with a maximum variation sampling strategy to gain insight through different perspectives. Qualitative analysis with verbatim transcripts was analysed using a thematic approach. Findings Four themes emerged from qualitative analyses: acceptance of diagnosis, perceptions about treatment, caregivers' experiences with the health environment, and feelings and thoughts after the treatment. Conclusions This study highlights caregivers' requests for information about the possible long-term effect of botulinum toxin, as well as information and support to provide the best rehabilitation programme immediately after injection.
  • Publication
    Distal femur malign kemik tümörü nedeniyle rezeksiyon ve endoprotez uygulanan hastaların yumuşak doku rekonstrüksiyon ihtiyacı preoperatif dönemde öngörülebilir mi?
    (2020-11-08) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL, BÜLENT; BAYSAL Ö., SAĞLAM F., AKGÜLLE A. H., BAYKAN S. E., EROL B.
    Amaç: Çalışmamızın amacı distal femur malign kemik tümör tanılı hastaların ekstremite koruyucu cerrahi sırasında yumuşak doku rekonstrüksiyon gereksiniminin preoperatif MR görüntüleme ile öngörülebilirliğini araştırmaktır. Yöntem: 2016-2018 yılları arasında kliniğimizde distal femur primer malign kemik tümörü tanısı ile opere edilen 42 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri (yaş, cinsiyet), tümör tanısı, tümör tarafı, tümörün total hacmi, tümörün yumuşak doku komponentinin hacmi, tümörün yumuşak doku hacminin tümörün total hacmine oranı, tümörün MR görüntülemesine göre yerleşimi, yumuşak doku rekonstrüksiyon ihtiyacı (var/yok), yumuşak doku rekonstrüksiyon için kullanılan kaslar, rezeksiyona dahil edilen kaslar, biyopsi yeri, biyopsi şekli kayıt edildi. MR görüntülemesinde distal femur metafiz bölgesi axial planda medulla santralde olacak şekilde transvers ve sagittal planda birbirine dik iki çizgi çizildi. Femur anteromedial, anterolateral, posteromedial, posterolateral olarak 4 bölgeye ayrılmıştır. İzole kemik içinde kalan tümörler intraosseöz olarak tanımlandı. Tümörün yumuşak doku komponentinin hacmi; Total Tümör Hacminden Kemik içerisindeki tümör hacmi çıkarılarak hesaplandı. Ölçümler 2 bağımsız ortopedist tarafından aynı metadolojik yöntem kullanılarak yapıldı ve ortalaması alındı. Bulgular: Olguların %54,8’i (n=23) kadın, %45,2’si (n=19) erkektir. Tümörün tanıları incelendiğinde %73,8’i (n=31) Osteosarkom, %21,4’ü (n=9) Kondrosarkom ve %4,8’i (n=2) Ewing Sarkom’dur. Olguların %59,5’ine (n=25) endoprostetik rekonstrüksiyon sonrası yumuşak doku rekonstrüksiyon gerekmiştir. Total tümör hacmi için 96,4 cm3 , tümörün yumuşak doku komponentinin hacmi için 22 cm3 , tümörün yumuşak doku komponentinin hacminin total tümör hacmine oranı için %48,9 ve tümörün distal femur MR görüntülemesinde belirlenen bölgelerden 2’sinde yerleşmesi cut-off değerler olarak saptanmıştır. Çıkarımlar: Preoperatif dönemde çekilen MR tetkikinde hemielipsoid formülü ile kitleye ait hacimleri yaklaşık olarak hesaplamak mümkündür. Tümörün yumuşak doku komponentinin hacmi ve Tümörün yumuşak doku komponentinin hacminin total tümör hacmine oranı spesifitesi ve sensitivitesi en yüksek testlerdir. Yumuşak doku rekonstrüksiyonu gereksinimi olabileceğini düşündüğümüz her hasta için cerrahi öncesi hazırlıklı olunmalı ve hastaya yapılacak cerrahi ile ilgili bilgi verilip onayı alınmalıdır.
  • Publication
    Diz bölgesi intraartiküler ve periartiküler kitlelere retrospektif bakış; güncel bir algoritma oluşturma
    (2019-10-27) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL, BÜLENT; ŞİRİN, EVRİM; ŞİRİN E., İĞREK S., KÜTÜK E., SAĞLAM F., AKGÜLLE A. H., SOFULU Ö., EROL B.
    Amaç: Az rastlandıklarından dolayı tıbbi literatürde diz eklem içi ve Hoffa yastığındaki kitleler genellikle vaka takdimi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı diz bölgesinde kitle ile kliniğimize başvurmuş ve opere edilmesi kararlaştırılmış hastaları retrospektif olarak değerlendirerek patoloji sonuçlarını ortaya koymak ve bu hastalara güncel bir yaklaşım algoritması oluşturmaktır. Yöntem: Çalışmaya 2014-2019 yılları arasında kliniğimize diz eklem içi veya Hoffa yastığında kitle ile başvurmuş ve opere edilmiş, yaş ortalaması 34 olan 28 hasta dahil edilmiştir. Cerrahi tedavi uygulanmayan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Hastaların klinik ve fizik muayene bulguları, radyolojik olarak X-ray ve MR görüntülemeleri ve uygulanan cerrahi sonrası patoloji sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Buna göre kitlenin boyutu, semptomatik olması ve MR da kontrast madde tutulum miktarı parametre olarak kullanılarak hastalara bir yaklaşım algoritması kurulmuştur. Bu algoritmaya göre tamamen iyi görünüşlü semptomatik kitleler intraartiküler yaklaşımla çıkarılabilir ama habis kitlelere ekstraartiküler rezeksiyon yapılmalıdır. Radyolojik görünümü şüpheli lezyonlara ise eklem kontaminasyonundan kaçınmak için kapalı biopsi işlemi yapılmaz, mümkünse kitle üzerinde bir bir miktar sinoviyal doku bırakarak intraartiküler olarak çıkartılırlar. Asemptomatik tamamen selim görünüşlü lezyonlar ise klinik ve radyolojik olarak konservatif olarak takip edilebilirler. Bulgular: Patoloji sonucu 28 hastadan 15’inde sinoviyal dev hücreli tümör, 5 çocuk hastada sinoviyal hemanjiyom, yine 2 çocuk hastada kapiller hemanjiyom, 2 hastada sinoviyal kondromatozis, 1 hastada intraartiküler osteokondrom,1 hastada intraartiküler ganglion kisti ve dikkat çekici olarak bir tanesi başka bir merkezden refere edilmiş olan 2 hastada sinoviyal sarkom olarak gelmiştir. Bu 2 hastaya medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi ile yapılan konsey sonrası ekstraartiküler rezeksiyon ve endoprotez uygulaması yapılmıştır. Çıkarımlar: Diz bölgesi kitlelerinde nadir de olsa başta sinoviyal sarkom olmak üzere habis lezyonların da ayırıcı tanıda olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu lezyonların karakteristik radyolojik ve klinik bulgularının olmayabileceği ihtimali de göz önüne alınırsa hastalara çok dikkatli yaklaşılması gerekir. Özellikle habis olan intraartiküler bir kitleye preoperatif yapılacak biopsi işleminin tüm eklemi kontamine edebileceği ve tüm tedavinin kaderini değiştirebileceği gerçeği dikkatten kaçırılmamalıdır.