Person: AŞICIOĞLU, EBRU
Loading...
Email Address
Birth Date
Research Projects
Organizational Units
Job Title
Last Name
AŞICIOĞLU
First Name
EBRU
Name
24 results
Search Results
Now showing 1 - 10 of 24
Publication Metadata only Hemodiyaliz ve Periton Diyalizi Tedavisi Alan Hastalarda Uzun Dönemde Gelişen Kognitif ve Fiziksel Bozukluklar.(2021-10-13) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; AŞICIOĞLU, EBRU; Süleymanova G., BARUTÇU ATAŞ D., TUĞCU M., VELİOĞLU A., ARIKAN İ. H., AŞICIOĞLU E.Giriş: Diyaliz hastalarında uzun dönemde gelişen kognitif ve fiziksel fonksiyonlardaki gerileme yaşam kalitesinde bozulma ve artmış mortalite ile ilişkilidir. Bu çalışmada hemodiyaliz ve periton diyalizi tedavisi alan hastalarda kognitif ve fiziksel bozuklukları belirleyerek karşılaştırmayı hedefledik. Yöntemler: Çalışmamıza 20 periton diyalizi (PD) ve 24 hemodiyaliz (HD) hastası dahil edildi. Hastaların kognitif bozukluklarını değerlendirmek için MoCA (Montreal Kognitif Değerlendirme) ve MMSE (Mini Mental Durum Değerlendirme) testleri, fiziksel bozuklukları değerlendirmek için Lawton ve Brody EGYA(Enstrümental Günlük Yaşam Aktivitesi) ile Katz GYA (Günlük Yaşam Aktivitesi) testleri kullanılmıştır. Hastaların medikal özgeçmişi, kronik hastalıkları, diyalize başlama tarihleri sorgulandı. Laboratuvar verileri kaydedildi. Bulgular:HD tedavisi alan hastalar daha yaşlıydı (55.3±15.3 vs 48.2±10.1 yıl p=0.036). Grupların demografik ve laboratuvar verileri Tablo 1’de gösterilmiştir. PD hastalarının MoCA (21.9±6.0 vs 16.6±7.1, p=0,008).Lawton ve Brody EGYA (7.6±1.6 vs 6.4±2.4, p=0.025) ve Katz GYA(6.0±0.0 vs 5.5±1.0, p=0.018) skorları HD hastalarından yüksekti. Gruplarının kognitif ve fiziksel fonksiyonları Tablo 2’de karşılaştırılmıştır. Korelasyon analizinde yaş ile MoCA (r= -0.482, p= 0.001), MMSE (r= -0.462, p= 0.002) ve EGYA (r= -0.549, p= 0.001) arasında negatif korelasyon mevcuttu. Sonuç: Bu çalışmada her iki grupta da hastaların önemli bir kısmında kognitif ve fiziksel fonksiyonlarda bozulma mevcuttu. Ancak PD grubunda hastaların kognitif ve fiziksel fonksiyonlarının HD grubuna nazaran daha iyi korunduğunu gösterdik. İlerleyen dönemlerde diyaliz hastalarında gelişecek bu bozuklukların önlenmesi için hastaların yakından takip edilmesi gerekmektedir.Publication Metadata only Sepsiste serum laktat yüksekliği-sidemi ilişkisinin böbrek fonksiyonları penceresinden incelenmesi(2022-12-08) TUĞCU, MURAT; AŞICIOĞLU, EBRU; ARIKAN, İZZET HAKKI; BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; VELİOĞLU, ARZU; Karadağ H., Berke Menteşe İ., Barutçu Ataş D., Tuğcu M., Aşıcıoğlu E., Velioğlu A., Tuğlular Z. S. , Arıkan İ. H.Publication Metadata only Kardiyorenal sendromlu hastalarda periton diyalizi(Türkiye Klinikleri Yayınevi, 2022-09-01) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; AŞICIOĞLU, EBRU; Barutçu Ataş D., Aşıcıoğlu E.Kalp ile böbrek hastalığı arasındaki etkileşim çift yönlüdür. Kalbin veya böbreklerin akut veya kronik hasarı, diğer organda akut veya kronik hasara neden olabilir. Bu durum 'Kardiyorenal Sendrom' (KRS) olarak tanımlanır. Kalp yetmezliği olan hastaların %25 ile %63'ünde KRS gelişmektedir. Tedavide loop diüretikler, renin angiotensin sistem antagonistleri, tolvaptan ve ultrafiltrasyon (UF) uygulanabilir. UF, akut dekompanse kalp yetmezliği tedavisinde, diüretik direnci ve/veya böbrek fonksiyonlarında bozulma varlığında faydalı olabilir. KRS'da ultrafiltrasyon uygulamasında periton diyalizi alternatif bir tedavi yöntemidir. Hemodiyaliz ile karşılaştırıldığında, hemodinamiyi daha az etkilediği için, hipotansif komplikasyonların gelişme riski daha düşüktür ve hastaların idrarı uzun yıllar boyunca korunabilir. Rezidüel renal fonksiyonun korunması ise hasta sağ kalımı açısından avantaj sağlamaktadır. Yapılan çalışmalarda KRS tanılı hastalarda periton diyalizi ile UF yapılarak; kalp yetmezliğinin fonksiyonel sınıflaması ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunda iyileşme ve hastaneye yatış oranları ile yatış süresinde azalma olduğu gösterilmiştir.Publication Metadata only Mo174fibroscan detection of fatty liver and liver fibrosis in systemic lupus erythematosus(2021-05-01) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; ALİBAZ ÖNER, FATMA; DİRESKENELİ, RAFİ HANER; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; Yetginoğlu Ö., BARUTÇU ATAŞ D., VELİOĞLU A., ARIKAN İ. H., YILMAZ Y., ALİBAZ ÖNER F., DİRESKENELİ R. H., TUĞLULAR Z. S., AŞICIOĞLU E.BACKGROUND AND AIMS: Systemic Lupus Erythematosus (SLE) is a chronic, multi-organ, systemic autoimmune disease that is more common in women than men and is typically diagnosed during the reproductive age. Although liver dysfunction is not considered the main organ pathology in SLE, the frequency of liver dysfunction or abnormal liver enzyme values may be observed in 50-60% of patients. Liver-related complications may present as asymptomatic hepatomegaly, subclinical steatosis and abnormal liver enzymes. The most common causes are drug-associated liver injury, lupus-associated hepatitis, and fatty liver disease. The aim of this study was to assess fatty liver and liver fibrosis in SLE patients using the FibroScan method as well as associated factors such as immunosuppressive medications. METHOD: Sixty SLE patients and 30 healthy controls were included. Patients with HBV, HCV or cirrhosis, malignancy, cardiac disease, or patients on dialysis were excluded. All participants underwent FibroScan measurements. Demographic data and cumulative doses of immunosuppressive medications were extracted from patient charts. Fasting blood was collected for analysis RESULTS: Demographic and clinical characteristics of the study groups are shown in Tables 1. The prevalence of fatty liver disease was similar between SLE patients and healthy controls (21.7% vs 26.7%, p= 0.597) and was associated with body mass index (BMI) (p= 0.026) and C-reactive protein (CRP) (p= 0.046) in multivariate analysis. Liver fibrosis was also similar between the two groups (26.7% vs 10.0%, p= 0.069). There was no relationship between cumulative drug doses including glucocorticoids with either fatty liver disease or liver fibrosis. Since the majority of SLE patients were female, we performed a subgroup analysis in female patients (n=51) and healthy controls (n=25). Fatty liver disease was similar between female SLE patients and healthy controls (23.5% vs 24.0%, p= 0.964). However, liver fibrosis in female patients with SLE was increased compared to the female healthy population (29.4% vs 4.0%, p= 0.011) and was associated with age (p= 0.034) and low-dose cumulative glucocorticoid use (p = 0.034). Low-dose cumulative glucocorticoid use was defined as less than 17.45 g, which was the 75th percentile value. Only 1 out of 15 female patients with fibrosis had high-dose cumulative glucocorticoid use (>17.45 g), while the remaining 14 patients had used lower doses (<17.45 g). CONCLUSION: The prevalence of fatty liver was similar between SLE patients and healthy controls, while liver fibrosis was increased in the female patient group as compared to controls. Furthermore, liver fibrosis was associated with age and low dose cumulative glucocorticoid use. Interestingly, fatty liver did not precede liver fibrosis in the majority of cases, contrary to what is observed in the general population. We hypothesized that liver fibrosis may be the result of subclinical inflammation and autoimmunity associated with SLE itself and the use of steroids may prevent or prolong fibrosis formation in the liver.Publication Open Access Peritoneal dialysis-related peritonitis with an unexpected micro-organism: enterococcus hirae(2017-01-01) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; AŞICIOĞLU, EBRU; VELİOĞLU, ARZU; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; ARIKAN, İZZET HAKKI; BARUTÇU ATAŞ D., AYKENT M. B., AŞICIOĞLU E., ARIKAN İ. H., VELİOĞLU A., TUĞLULAR Z. S., ÖZENER İ. Ç.Enterococcus Hirae is a gram-positive, facultative, anaerobic bacterium which is usually a zoonotic pathogen rarely isolated from human infections. There are no published reports describing continuous ambulatory peritoneal dialysis (CAPD) related- peritonitis with Enterococcus Hirae in the literature. With the following report, we describe the case of peritoneal dialysis (PD)-related peritonitis due to Enterococcus Hirae.Publication Open Access Low serum 25-OH vitamin D levels are associated with increased D/P creatinine ratio in peritoneal dialysis patients(2021-09-01) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; TUĞCU, MURAT; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; AŞICIOĞLU, EBRU; BARUTÇU ATAŞ D., AYKENT M. B., ARIKAN İ. H., TUĞCU M., VELİOĞLU A., AŞICIOĞLU E.Low 25-OH vitamin D levels have been linked to peritonitis and cardiovascular mortality in peritoneal dialysis (PD) patients. In this study we aimed to investigate the association of 25-OH vitamin D levels with peritoneal membrane characteristics in chronic PD patients. Consecutive 103 PD patients were enrolled in this retrospective study. Peritoneal dialysate to plasma (D/P) creatinine increase more than 0.1 with time were accepted as significant according Roc curve analysis. Patients with and without an increase in the D/P creatinine ratio of 0.1 were classified as Group 1 and Group 2, respectively. The relationship between baseline 25-OH vitamin D and peritoneal membrane characteristics were investigated. Mean age of the patients was 53.4±14.9 years and duration of PD was 72.1±50.3 months. There were thirty (29.1%) patients in Group 1. The duration of PD [73.5 (52.3-133.8) vs 49.0 (33.5-94.0) months, p:0.008]; hemoglobin [11.4 (10.4-12.2) vs. 10.2 (9.4-11.0) g/dL, p:0.001]and PTH [500.5 (254.5-748.3) vs 329.0 (205.0-549.5)ng/mL, p:0.047] levels were significantly higher in Group 1, whereas 25-OH vitamin D levels [5.0 (3.0-9.3) vs 7.8 (4.5-11.1)μg/L, p:0.027] and CRP [4.0 (3.0-7.2) vs. 8.0 (3.0-13.5)mg/L, p:0.028] were significantly lower. Multivariate analysis revealed duration of PD [Exp(B):1.012 (95%CI:1.001-1.022), p:0.028]; hemoglobin [Exp(B):1.756 (95%CI:1.199-2.571), p:0.004]; C-reactive protein (CRP) [Exp(B):0.882 (95%CI:0.789-0.985), p:0.026] and 25-OH vitamin D [Exp(B):0.853 (95%CI:0.754-0.965), p:0.012] were independent predictors of an increase in D/P creatinine ratio in PD patients. Increased D/P creatinine ratio was negatively correlated with 25-OH vitamin D level (r: -0.217, p:0.028). Lower levels of initial 25-OH vitamin D were associated with an increase in D/P creatinine ratio over-time.Publication Metadata only Peri̇ton di̇yali̇zi̇ hastasında leclerci̇a adecarboksi̇lata peri̇toni̇ti̇(2015-10-21) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; KOÇ, MEHMET; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; BARUTÇU ATAŞ D., VELİOĞLU A., AŞICIOĞLU E., AYKENT M. B., ARIKAN İ. H., KOÇ M., TUĞLULAR Z. S., ÖZENER İ. Ç.Giriş: Peritonit, sürekli ayaktan periton diyalizinin (SAPD) en sık ve önemli komplikasyonudur. Leclercia adecarboksilata, Enterobactericea ailesinden gram negatif, hareketli bir basildir. Periton diyalizi (PD) ilişkili peritonitin çok nadir bir sebebidir. Olgu Sunumu: Kronik glomerulonefrite bağlı son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) nedeniyle 12 yıldır SAPD tedavisi gören 72 yaşında kadın hasta ateş, bulantı, kusma, karın ağrısı ve diyalizatta bulanıklaşma şikayeti ile hastaneye başvurdu. Fizik muayenede kan basıncı 90/60 mm/Hg, ateş 38,8 C°, batında yaygın hassasiyet saptandı. Diyaliz sıvısında silme lökosit izlendi. Laboratuvar tetkiklerinde WBC 4.600/µL, CRP 135 mg/L (N: 0-5) ve prokalsitonin 63 ng/mL (N: 0-0.5) izlendi. Kan ve periton sıvısı kültürleri alındıktan sonra ampirik olarak intraperitoneal sefuroksim ve oral siprofloksasin başlandı. Ertesi gün hastada klinik kötüleşme oldu ve periton sıvısı kültüründe Acinetobacter Baumanii ve Leclercia Adecarboksilata üremesi bildirildi. Antibiyograma göre tedaviye intravenöz imipenem ile devam edildi. Klinik düzelme sağlandı, Diyalizat hücre sayısı tedavinin 5. gününde negatifleşti. 2 hafta sonra antibiyotik rezistansını önlemek için imipenem kesilerek intraperitoneal amikasin ve oral siprofloksasine geçildi. Toplam üç hafta süren antibiyotik tedavisi sonrası hasta tamamen iyileşti ve tekrarlayan kültürlerde üreme olmadı. PD katateri çekilmeyen hastanın takiplerinde relaps peritonit izlenmedi. Tartışma: Gram negatif mikroorganizmalarla ilişkili peritonitlerde mortalite daha yüksektir ve daha sık olarak PD kateterinin çıkarılması gerekmektedir. Leclercia Adecarboxilata tek başına ya da bizim hastamızda olduğu gibi polimikrobial infeksiyonların bir komponenti olarak izole edilebilir. Epidemiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte hastaların çoğunluğu immunsupresiftir. Ancak Leclercia Adecarboksilatanın etken olduğu infeksiyonların çoğunluğu hayati tehdit oluşturmaz. Acinetobacter Baumanii gibi tehlikeli bir mikroorganizma ile birlikte üretilmesine rağmen uygun antibiyotik tedavisi ile başarılı bir sonuç alınmıştır.Publication Open Access Prediction of subclinical left ventricular dysfunction by speckle-tracking echocardiography in patients with anti-neutrophil cytoplasmic antibody--associated vasculitis(2021-12-24) İZGİ, TUBA NUR; ATAŞ, HALİL; VELİOĞLU, ARZU; BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; ILGIN, CAN; ALİBAZ ÖNER, FATMA; DİRESKENELİ, RAFİ HANER; ARIKAN, İZZET HAKKI; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; Izgi T. N., Atas D., ATAŞ H., Akaslan D., Ilgin C., VELİOĞLU A., ARIKAN İ. H., Alibaz-Oner F., DİRESKENELİ R. H., TUĞLULAR Z. S., et al.Objectives: This study aims to evaluate left ventricular functions using speckle-tracking echocardiography (STE) in patients with anti-neutrophil cytoplasmic antibody (ANCA)-associated vasculitis (AAV). Patients and methods: Between June 2018 and July 2019, a total of 31 AAV patients (17 males, 14 females; median age: 53 years; range, 47 to 62 years) and 21 healthy controls (11 males, 10 females; median age: 56 years; range, 46 to 60 years) were included in the study. Clinical and biochemical characteristics of all participants were recorded. All participants underwent conventional and two-dimensional STE. The receiver operating characteristic (ROC) curve analysis was performed to determine the cut-off value of serum N-terminal prohormone of brain natriuretic peptide (NT-pro-BNP) that predicted subclinical left ventricular dysfunction. The Spearman correlation analysis was used to determine the correlation between left ventricular global longitudinal strain (LV-GLS) and NT-pro-BNP. Results: The LV-GLS was lower in AAV patients (19.3% vs. 21.7%, respectively; p=0.014). NT-pro-BNP was negatively correlated with LV-GLS (p=0.005, r=0.401). Conclusion: Subclinical left ventricular dysfunction can be detected by STE in patients with AAV who have free of clinically overt cardiovascular disease. The LV-GLS is negatively correlated with serum NT-pro-BNP levels.Publication Metadata only Fibroscan detection of fatty liver and liver fibrosis in patients with systemic lupus erythematosus(2022-05-01) YILMAZ, YUSUF; BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; ALİBAZ ÖNER, FATMA; DİRESKENELİ, RAFİ HANER; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; VELİOĞLU, ARZU; Yetginoglu O., Atas D., Yilmaz Y., Velioglu A., Arikan H., Alibaz-Oner F., Direskeneli H., Tuglular S., Asicioglu E.Objective Although liver dysfunction is not considered the main organ involvement in Systemic Lupus Erythematosus (SLE), the frequency of liver dysfunction or abnormal liver enzyme values may be observed in 50-60% of patients. The aim of this study was to assess fatty liver and liver fibrosis in SLE patients using Fibroscan as well as determine associated factors such as immunosuppressive medications. Methods Sixty SLE patients and 30 healthy controls were included. Patients with HBV, HCV or cirrhosis, malignancy, cardiac disease, or patients on dialysis were excluded. All participants underwent Fibroscan measurements. Results The prevalence of fatty liver disease was similar between SLE patients and healthy controls (21.7 vs 26.7%, p = .597). Liver fibrosis was also similar between the two groups (26.7 vs 10.0%, p = .069). Since the majority of SLE patients were female, we performed a subgroup analysis in female patients (n = 51) and controls (n = 25). Fatty liver disease was similar between female SLE patients and controls (23.5 vs 24.0%, p = .964). However, liver fibrosis in female patients with SLE was increased compared to female controls (29.4 vs 4.0%, p = .011) and was associated with age (Exp (B) 95% CI: 1.083 (1.006-1.166), p = .034) and low-dose cumulative glucocorticoid use (Exp (B) 95% CI: 14.116 (1.213-164.210), p = .034). Conclusion The prevalence of fatty liver was similar between SLE patients and controls, while liver fibrosis was increased in the female patient group as compared to controls. Furthermore, liver fibrosis was associated with age and low dose cumulative glucocorticoid use. Interestingly, fatty liver did not precede liver fibrosis in the majority of cases, contrary to what is observed in the general population. Larger studies are needed to confirm our findings and determine whether immunosuppressive use has any impact on the development of liver fibrosis in SLE patients.Publication Metadata only Periton diyalizi hastalarında 25-OH vitamin D eksikliği: Tek merkezli bir çalışma(2020-10-15) BARUTÇU ATAŞ, DİLEK; VELİOĞLU, ARZU; ARIKAN, İZZET HAKKI; TUĞLULAR, ZÜBEYDE SERHAN; AŞICIOĞLU, EBRU; BARUTÇU ATAŞ D., AŞICIOĞLU E., VELİOĞLU A., ARIKAN İ. H., TUĞLULAR Z. S., ÖZENER İ. Ç.Giriş: D vitamini, kronik böbrek hastalığında (KBH) görülen mineral-kemik bozukluklarında önemli bir role sahiptir. Diyaliz tedavisi alan hastaların düşük 25-hidroksivitamin D (25-OH vitamin D) seviyelerine sahip olduğu iyi bilinmektedir. Düşük 25-OH D vitamini seviyeleri, hareketsiz yaşam tarzı, azalan güneş ışığı maruziyeti, KBH ile ilişkili diyet kısıtlaması ve azalmış D vitamini sentezi gibi birçok nedenden kaynaklanabilir. Yöntemler: 64 periton diyalizi hastasını içeren tek merkezli retrospektif bir çalışma yapıldı. (33 E / 31K). Hastaların 25-OH D vitamini ölçüldü ve kan örnekleri incelendi. Bulgular: Hastaların demografik ve laboratuvar bulguları tablo 1’de gösterilmiştir. Hastaların ortalama yaşı 49,7 ± 13,3 ve ortalama periton diyalizi süresi 61 ± 55 aydı. Son dönem böbrek hastalığının nedenleri diabetes mellitus (5 hasta), hipertansiyon (11 hasta), glomerülonefrit (19 hasta), polikistik böbrek (9 hasta), VUR (4 hasta) ve nedeni bilinmeyen (14 hasta) idi. Hastaların %73,4’ü kalsiyum karbonat, %23,4’ü sevelamer, %48,4’ü kalsitriol ve %15,6’sı sinakalset alıyordu. Hiçbir hasta D vitamini desteği almıyordu. Hastaların serum 25-OH vitamin D seviyeleri düşüktü (8,9±2,4 ng/ml). KDOQI kılavuzlarına göre hiçbir hasta normal 25-OH vitamin D seviyesine sahip değildi. Hastaların %84,4’ünde (%57,8 hafif;%26,6 şiddetli) d vitamini eksikliği izlenirken; %15,6’sında d vitamini yetersizliği izlendi (Şekil 1). 25-OH D vitamini ile yaş, cinsiyet, VKİ, periton diyaliz süresi ve son dönem böbrek yetersizliği nedeni arasında anlamlı bir ilişki yoktu. Korelasyon analizinde serum 25-OH vitamin D düzeyi ile ürik asit ve paratiroid hormon düzeyleri arasında negatif korelasyon saptandı (Şekil 2). Lojistik regresyon analizi, serum ürik asit seviyesinin, D vitamini eksikliğinin bağımsız bir belirleyicisi olduğunu ortaya koydu ( OR(%95CI): 0,139 (0,029- 0,667); p değeri: 0,014). Sonuç: 25-OH D vitamini eksikliğinin periton diyalizi hastalarında son derece yaygın olduğu ve güncel uygulama kılavuzlarına göre tetkik ve tedavi edilmesi gerektiği sonucuna vardık.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »