Tez Koleksiyonu
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Tez Koleksiyonu by Department "AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilimdalı"
Now showing 1 - 5 of 5
Results Per Page
Sort Options
Item Metadata only EU regional policy and Turkey’s adaptation process as a candidate country(Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü, 2004) Esentürk, Nevra; Nas, Çiğdem; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler AnabilimdalıÜniversitesi: Marmara ÜniversitesiEnstitüsü: Avrupa TopluluğuAnabilim Dalı: Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkilerTez Danışmanı : Yrd. Doç. Dr. Çiğdem NASTez Türü ve Tarihi: Yüksek Lisans - Temmuz 2004ÖZETAVRUPA BİRLİĞİ'NİN BÖLGESEL POLİTİKASI VE ADAY ÜLKE OLARAK TÜRKİYE'NİN UYUM SÜRECİNevra ESENTÜRKEndüstrileşme ve modernleşme hareketlerinin etkisi ve teknolojinin gelişmesiyle hızlı bir gelişim ve değişim sürecine giren dünya devletlerinin bölgeleri arasındaki gelişmişlik düzeyindeki farklılıklar ile ekonomik ve sosyal refah dağılımındaki dengesizlikler bölgesel politikaların önemini giderek artırmaktadır. Bu çalışmada, Avrupa Birliği'nin üye devletlerinin bölgesel kalkınma çabalarını uluslarüstü düzeyde koordine ederek, bölgeler arasındaki eşitsizlikleri azaltmak ve ekonomik ve sosyal birleşmeyi sağlayarak Topluluk vatandaşlarının topyekün refahını yükseltmek amacıyla oluşturduğu bölgesel politika ve 1999 Helsinki Zirvesi'nde "aday ülke" statüsü kazanan Türkiye'nin de dahil olduğu "Katılım Öncesi Strateji" çerçevesinde Türkiye'nin bu politikaya uyum süreci incelenmiştir. Çalışmada, AB'nin bölgesel politikası temelinden yola çıkılarak, konu beşinci genişleme dalgası perspektifinde irdelenmiş ve bu perspektifte Türkiye'nin mevcut bölgesel politikası, AB'nin bölgesel politikasına uyumu konusunda içinde bulunduğu süreç ve geldiği son nokta işaret edilmiştir. Bu şekilde, yapılan incelemede Türkiye'nin, AB'nin çizdiği yol haritası doğrultusunda bölgesel politikaya uyumu konusunda başarıları, eksiklikleri, yetersizlikleri ve yapması gerekenler ortaya konarak üyelik müzakerelerine başlama eşiğinde olan Türkiye'nin katılım öncesi süreçte, AB'ye üyeliği halinde bölgesel politikaya uyumunu kolaylaştıracak idari, kurumsal ve hukuki altyapıyı oluşturmasının önemi vurgulanmıştır. Böylece, Türkiye'nin AB'ye üyeliği perspektifinde mutlak bir zorunluluk olan bölgesel politikaya uyumuna yönelik kararlı adımların atılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: AB'nin bölgesel politikası, Beşinci Genişleme Dalgası, Katılım Öncesi Strateji, Türkiye'de Bölgesel Politika.University: Marmara UniversityInstitute: The European Community InstituteDepartment : European Union Politics and International RelationsThesis Supervisor : Asst. Prof. Dr. Çiğdem NASDegree Awarded and Date: Master - July 2004ABSTRACTEU REGIONAL POLICY AND TURKEY'S ADAPTATION PROCESS AS A CANDIDATE COUNTRYNevra ESENTÜRKWorld states have entered a process of rapid change and development with the the impact of industrialization and modernization movements, and technological improvements. This has accelerated development differences and imbalances in the allocation of economic and social welfare between the regions of states, enhancing the significance of regional policies. In this study, EU regional policy, which was established to reduce regional disparities between the member states through coordinating national regional development efforts at the supranational level and to increase the prosperity of all Community citizens entirely through providing a balanced socio-economic cohesion, and Turkey's adaptation process to EU regional policy after getting the 'candidate country' status at 1999 Helsinki Summit, within the framework of 'Pre-Accession Strategy' are discussed. The study, starting from the basics of EU regional policy, examines the issue within the perspective of the fifth enlargement phase of the EU. In this perspective, Turkey's current regional policy, the process of Turkey's adaptation to EU regional policy and Turkey's latest position are pointed out. In this way, in the study the progress, deficiencies, insufficiencies and requirements of Turkey concerning adaptation to EU regional policy in line with the roadmap drawn by the EU are found out and the significance of establishing the necessary administrative, institutional and legal structures to ease the adaptation to EU regional policy once Turkey becomes a full member of the EU is emphasized. In conclusion, depending on the findings of the study, it is required that decisive steps be taken for further progress in adaptation to the policy in concern, which is an absolute must for Turkey on the way towards accession to the EU.Keywords: EU Regional Policy, the Fifth Enlargement Phase of the EU, Pre-Accession Strategy, the Regional Policy in Turkey.Item Metadata only European identity in the European integration framework(Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü, 2006) Kütük, Cem; Kuran-Burçoğlu, Neet; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler AnabilimdalıÖZETMaastricht anlasmasının ardından Avrupa’nın girdigi yeni dönemde, Avrupa bütünlesmesive Avrupa Birligi’nin gelecegine dair yeni ve farklı görüsler, Avrupa Kimligi konusunda çokboyutlu ve yogun tartısmaları beraberinde getirmistir. Avrupa Kimligi’nin bir kurgu, birsöylem olarak ele alındıgı bu çalısmada, kimlik kavramının dogası, Avrupa’nın geçmiste vegünümüzde tahayyülü ve kavramsallastırılmasının yanında ulusal siyasal alanlardakiAvrupa kurguları da incelenmektedir. Bunların yanısıra, Avrupa Kimligi’ninve yaratacagıaidiyet bilincinin, Avrupa bütünlesmesinin halihazırda mevcut ve gelecekte muhtemelyapısal ve islevsel çerçevesine mesruiyet kazandırma aracı olarak kullanımına yönelikihtiyaçlar, niyetler ve yöntemler tartısılmaktadır.ABSTRACTAfter Maastricht Treaty, distinct, new visions on the future of the European integration andEuropean Union brought forward ever-increasing discussions around European identity.Considering European identity as a discourse, this study dealt with the nature of identityphenomenon, imaginations and conceptualizations of Europe in the past and today, andthe designs and constructions of Europe in the national political spaces. Furthermore, theneed and motivations for the employment of European identity as a means forlegitimization of the present framework and future prospects of European integrationprocess are also considered.Item Metadata only Multidimensional security concept and its implications for post-cold war Europe and Turkey(Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü, 2004) Cebeci, Münevver; Özcan, Gencer; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler AnabilimdalıThis study aims at sorting out the differences between the Turkish and European conceptions of security in the post-Cold War era and the impact of these differences on Turkey's quest for membership in the European Union (EU). To realise this aim, the study is composed of one major argument and a set of supporting arguments. The major argument of this study is that security is crucial for any analysis on the issue of Turkey's accession to the EU; not in terms of what Turkey can offer with regard to military security to the Union but rather in terms of the logic of security which inherently involves the "breaking of the normal political rules of the game" (as suggested by the Copenhagen School) - i.e. limits on fundamental rights and freedoms as well as on pluralism and democracy. The first chapter sets the theoretical framework of this study; analysing the existing literature on the multidimensional concept of security (which attaches equal significance to non-military and military dimensions of security). The Copenhagen School's approach is emphasised in this chapter as it forms the point of departure of the study. In the second chapter, theories which are closely related to the multidimensional security concept; the two worlds view (zones of peace and conflict), democratic peace theory and the theory of security communities are scrutinized with a view to supporting the theoretical basis established in the first chapter. In the third and fourth chapters, the nature of the EU as a de-securitization process and a civilian power, and, Turkey's nature as an over-securitizing actor are all put forward respectively, in an effort to develop the major argument of this study. The fifth chapter consists of a comparative analysis of the security conceptions and perceptions of Turkey and the EU, in order to display the interplay of security identities between the two entities. This chapter lays down the areas of convergence and divergence between Turkey and the EU in this respect. The study reaches the conclusion that despite differences in their perception and conception of security; Turkey and the EU have also found grounds for convergence in this regard. Turkey has started a period of de-securitization in line with its quest for EU membership, whereas the EU has started re-securitization, especially after September 11. ÖZBu doktora çalışmasının amacı, Soğuk Savaş dönemi sonrasında Türkiye ve Avrupa'daki güvenlik kavramı farklılıklarını ortaya koymak ve söz konusu farklılıkların Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyesi olma hedefine etkilerini incelemektir. Çalışma, bir ana argüman ve destekleyici yan argümanlardan oluşmaktadır. Ana argüman; "güvenlik" kavramının, Türkiye'nin AB'ye girişi ile ilgili herhangi bir analiz için çok önemli olduğudur. Ancak bu önem, Türkiye'nin askeri güvenlik konusunda Birliğe olası katkısıdan çok, güvenliğin teorik tanımının içerdiği öğeler ile ilgilidir. Çünkü, "güvenlik", özünde (Kopenhag ekolü tarafından önerildiği üzere) "oyunun normal siyasi kurallarını bozan" - bir başka deyişle, çoğulculuk, demokrasi ve temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı - öğeleri barındırır. Birinci bölüm, çok boyutlu güvenlik kavramı (bu kavram güvenliğin askeri ve askeri olmayan boyutlarına eşit önem verir) üzerinde yapılmış akademik çalışmaları inceleyerek, tezin teorik çerçevesini çizmektedir. Kopenhag ekolünün yaklaşımı, tezin hareket noktasını oluşturduğu için, bu bölümde yoğunlukla vurgulanmaktadır. İkinci bölümde, çok boyutlu güvenlik kavramı ile yakından ilgili teoriler; iki dünya görüşü (barış ve çatışma alanları), demokratik barış teorisi ve güvenlik toplumları teorisi, ilk bölümdeki teorik temeli pekiştirmek amacı ile incelenmektedir. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde, sırasıyla, AB'nin bir "de-securitization" (meseleleri güvenlik alanından çıkarıp, normalleştirme) süreci ve sivil güç olarak yapısı ve Türkiye'nin fazla güvenlikleştirme (over-securitization) yapan bir aktör olarak doğası, bu tezin ana argümanını geliştirmek üzere ele alınmaktadır. Beşinci bölüm, Türkiye ve Avrupa'nın güvenlik kimliklerinin karşılıklı etkileşimlerini ortaya koymak amacı ile bu iki entitenin güvenlik anlayış ve algılayışlarını karşılaştıran bir analizden oluşmaktadır. Bu bölüm, söz konusu alanlarda Türkiye ve AB arasındaki ayrışma ve birleşme noktalarını tespit etmektedir. Çalışma, aralarındaki güvenlik anlayışı ve algılayışı farklılıklarına rağmen, Türkiye ve AB'nin bu konuda birleşme noktalarının da bulunduğu sonucuna varmaktadır. Türkiye, AB üyeliği hedefine uygun olarak bir "de-securitization" dönemine girmiş; AB ise, özellikle 11 Eylül sonrasında bir yeniden güvenlikleştirme (re-securitization) sürecine başlamıştır ve bu gelişmeler iki taraf arasındaki en onemli birleşme noktasını oluşturmaktadır.Item Metadata only The EU energy policy and the importance of in Turkey’s accession to the EU(Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü, 2005) Tuncay, Utku; Hatipoğlu, Esra; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler AnabilimdalıÖZETEnerjinin ulus-devletlerin ekonomisi ve uluslar arası ilişkilerdeki önemi enerjiye duyulan ihtiyacın artmasıyla orantılı olarak gün geçtikçe artmaktadır. Dünya fosil rezervlerinin hızla tükenmesi, son yıllarda devlet ve devletler üstü yapıların enerji politikalarını gözden geçirmelerine neden olmuştur. Avrupa Birliği dünyadaki en bütünleşmiş devletler üstü yapı olarak ortak bir enerji politikası geliştirmeye çalışmaktadır. Diğer yandan Türkiye de AB ile başlayacağı üyelik müzakereleri öncesi bu politika alanına uyum için çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışma ile AB’nin ortak enerji politikasını oluşturma safhaları ve ortak politikanın temel sütunları ile Türkiye’nin uyumdaki performansı incelenmiştir. Türkiye’nin AB enerji politikasının çevre boyutuyla uyumu için henüz gerekli adımları atamadığı, fakat ortak Pazar ve enerji güvenliği alanlarında ilerlemeler sağladığı görülmüştür. Ayrıca enerjinin, Doğu-Batı Enerji Koridorunun gerçekleşmesiyle, Türkiye’nin AB üyeliği için önemli bir koz olduğunun altı çizilmiştir. ABSTRACT Significance of energy with regard to economy of nation-states and international relations has been increasing day by day in parallel with the increasing need for energy. Fast depletion of world fossil reserves, in last years lead states and supranational bodies revising their energy policies. The European Union as the best-integrated supranational body in the world tries to develop a common energy policy. On the other hand, Turkey tries to accommodate this policy area prior to membership negotiations with EU. With this study EU’s stages of forming common energy policy and its main pillars as well as Turkey’s performance in alignment are examined. Turkey could not yet take necessary steps for complying with the energy policy of EU with respect to its environmental dimension, but it is observed that she progressed on the common market and energy security issues. Moreover, energy field with the realisation of East-West Energy Corridor is underlined as a significant trump card for Turkey in EU membership.Item Metadata only The impact of environmental politics in overall decision making at national and international levels(Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü, 2004) İzci, Rana; Okman, Cengiz; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler AnabilimdalıThis study aims to explicate the role and impact of environmental politics on the decision-making at both national and international levels pertaining to the perception of environment and to inspire meticulous studies on the link between environmental values and politics particularly in Turkey. Since the ancient times, the relationship between the physical environment and human beings are a matter of concern in politics. Yet, how we coin the term environment, affect our political, social and economic attitudes, perceptions and preferences. More often than not environment is considered within the framework of national wealth, opportunity and conflict of interests at all levels of decision-making process whether national or international. Nevertheless today environmental indicators show that such perceptions of environment and related decisions, policies and preferences trigger global environmental challenges such as global climate change which are likely to jeopardize the human existence and civilization. To put it briefly and clearly it seems that we are living in the imagined environments in which we contemplate residing immune to the consequences of environmental degradation or change. Global environmental challenges and particulary the global climate change force us to rethink our perceptions with regard to environment. Environment is itself a very packed concept and touch upon the very essence of human civilisations in many different ways. It contains immense challenges to the old established and deep seated terms, perceptions and viewpoints which provide futile solutions to the ever lasting and ever growing a number of problems. Although the impact of environmental politics on decision making at both national and international levels is, hence, self-evident environment still is confined to terms which denotes negative conditions such as threat, risk, conflict, and problem and to some extent to security. Drawing from such assessments, old conceptions of geopolitics seem to dominate the world politics leading no way out but acceleration of the environmental change and its impacts. Accordingly prima face approaches and/or changes in the perception of environment and environmental politics only lead to the deadlocks or at best temporary remedies and solutions. Even if a radical change with regard to environment and related concepts does not occur, global climate change might be stopped. In that case it is, however, more likely to reappear in disguise and in more intimidating forms and magnitudes in a very near future. ÖZBu tezin amacı çevre siyasetinin karar alma süreçlerindeki etkisini küresel iklim değişikliği örneğinde çevreye yüklenen anlamlar ve çevresel değerler temelinde değerlendirmek ve bu konu çerçevesinde özellikle Türkiye'de çevre siyaseti ve çevresel değerler ilişkisini irdeleyen çalışmalara da kaynak oluşturmaktır.Geçmişten bugüne doğal fiziki çevre ve insanın bu çevre ile olan ilişkileri farklı şekillerde siyaset biliminin konuları arasında yer almıştır. Ulusal ve uluslararası düzeylerde doğal fiziki çevreyi oluşturan canlı ve cansız ögeler pekçok kez zenginlik, fırsat ya da çatışma çerçevesinde ele alınmıştır.Ulusal veya uluslararası siyasi ve ekonomik tercihler de bu çerçeveler temelinde şekillenmiştir. Bugün küresel iklim değişikliği gibi insan varlığını ve uygarlığını toptan tehdit eden bir sorun ise bizlere aslında hayali fiziki çevrelerde yaşamayı sürdürmeyi seçtiğimizi göstermektedir. Bir başka deyişle her ne kadar tahrip edilirse edilsin her zaman yaşayabileceğimiz bir doğal dengenin var olduğuna inanarak siyasi, ekonomik ve sosyal seçimlerimizi yapmaktayız. Oysaki biyosferi kendi istek ve seçimlerize göre şekillendirme çabalarımız ve /veya hiçe sayan faaliyet ve düşünce kalıplarımız büyük çaptaki çevresel değişimlerin de nedeni olmaktadır. Çevresel değişimlerin de çekişme, savaş, yıkım ile sonuçlanacağı öngörülmekte ve bir dizi senaryolar da üretilmektedir. Bu senaryolara bağlı kalarak ve eski jeopolitik değerler üzerinden gidilerek çevre bir dizi olumsuz anlam yükleme çabalarının altında asıl anlam ve değerini yitirmektedir. Bu nedenle çevresel güvenlik, çevresel tehdit gibi olumsuz nitelikleri barındıran anlamlarla ortaya çıktığında çevre ancak dünya siyasetinde yükselen bir ilgi grafiği yakalamıştır. Bu tarz bir algılayış ise bizi doğru çözümlere ve kararlara götürmemektedir. Bunun en güzel örneği de küresel iklim değişikliğini önlemeye ilişkin ulusal ve uluslararası karar ve arayışlarda kendini göstermektedir. Çevre siyasetinin ulusal ve uluslararası karar alma süreçlerine en büyük etkisi yerleşmiş ve kemikleşmiş ama bir çözüm üretemeyen algılamaları, tanımları ve bakış açılarıyla birlikte çözüm önerilerini değişime zorlamasıdır. Bu değişimler yüzeysel yaşandığı takdirde küresel iklim değişikliği gibi bir sistemik bir sorun da görünüşte çözüme kavuşturulacak fakat farklı şekil ve şiddette tekrar insanoğlunun karşısına çıkacaktır.