Person:
AKGÜLLE, AHMET HAMDİ

Loading...
Profile Picture

Email Address

Birth Date

Research Projects

Organizational Units

Organizational Unit

Job Title

Last Name

AKGÜLLE

First Name

AHMET HAMDİ

Name

Search Results

Now showing 1 - 10 of 13
  • Publication
    Ekstremite yerleşimli kemik sarkomlarında biyolojik rekonstrüksiyonun orta dönem radyolojik ve fonksiyonel sonuçları
    (2018-03-18) EROL, BÜLENT; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL B., AKGÜLLE A. H., BAYKAN S. E., ONAY T., BAYSAL Ö.
    Amaç: Biyolojik rekonstrüksiyon çocuklarda kemik sarkomu rezeksiyonu sonrası kullanılabilir bir seçenektir. Bu çalışmada, çocuklarda kemik rezeksiyonu sonrası biyolojik rekonstrüksiyonun orta-dönem radyolojik ve fonksiyonel sonuçları sunulmuştur. Yöntem: Uzun kemik ve pelviste primer sarkomu olan kırk sekiz hastaya [ortalama yaş 12,5 (4-22 yaş)] geniş cerrahi rezeksiyon ve biyolojik rekonstrüksiyon uygulandı. Kemik defektleri; damarlı fibula grefti (DFG) ile interkalar (32), osteoartiküler (12) rekonstrüksiyonlar ve artrodez(4) şeklinde tedavi edildi. DFG, 19 alt ekstremite rekonstrüksiyonunda yapısal allogreft veya geri kazanılmış kemik ile kombine edildi. Hastalar ortalama 43 ay (25-105 ay) süre ile takip edildiler. Bulgular: 12 ay sonunda hastaların 45’inde (%93,7) greft kaynaması ve greft hipertrofisi gözlendi. 24 ay sonunda DFM ile allogreft/geri kazanılmış otogreft osteointegrasyonu %100 olarak gözlendi. Proksimal humeral osteoartiküler rekonstrüksiyon yapılmış olan 7 çocukta, fibula başı ve gleonid arasındaki morfoloji ve çap uyumsuzluğu devam etti. Proksimal femoral rekonstrüksiyon yapılan 3 hastada fibula başının giderek remodele olduğu gözlendi. Distal radial osteoartiküler rekonstrüksiyon yapılan 2 hastada başlangıçtan itibaren karpal kemiklerle anatomik uyumu olan fibular epifiz eklem yüzünün giderek daha konkavlaştığı görüldü. Boy eşitsizliği osteoartiküler rekonstrüksiyon yapılan hiçbir hastada klinik fonksiyon bozukluğu oluşturmadı. Son takipte ortalama MSTS skorları üst ekstremite rekonstrüksiyonlarında %78 (%66,6-90), alt ekstremite rekonstrüksiyonlarında %82 (%56,6-100) olarak değerlendirildi [Şekil 1B]. Dokuz (%18,75) hastada yeniden cerrahi gerektiren, gecikmiş kaynama (3), implant yetmezliği (2), enfeksiyon (1) ve yara problemi (3) komplikasyonları görüldü. Büyüme plağı/epifiz bölgesinden interkalar rezeksiyon yapılmış olan üç hastada (%6,25) ileride uzatma cerrahisi gerektirebilecek bacak boyu eşitsizliği oluştu. Donör saha komplikasyonları [6 (%12,5); geçici sinir hasarı (3), enfeksiyon (1), yara problemi (2)] konservatif olarak tedavi edildi. 14 (%29) hastada uzak metastaz ve/veya lokal nüks şeklinde hastalığın tekrarladığı görüldü. Defekt büyüklüğü ve DFG uzunluğu ile MSTS skorları ve radyolojik parametreler arasında korelasyon saptanmadı (p>0,05). Çıkarımlar: DFG transferinin başarısı; mikrovasküler tecrübenin yanında, stabil internal fiksasyon, maksimum kemik-kemik birleşimi gibi temel ortopedik prensiplere bağlılık, eklem mobilizasyonu ve ağırlık vermeye ilişkin uygun yaklaşımları gerektirir. Bu seride, büyük kemik defektleri DFG’nin çeşitli şekillerde uygulanması ile tedavi edilmiş ve kalıcı stabilite ile aşamalı olarak iyileşen radyolojik ve fonksiyonel sonuçlar elde edilmiştir. Bu sonuçlar, kemik sarkomlarının tedavisinde biyolojik rekonstrüksiyonun etkinliğini gösteren önceki serileri kuvvetle desteklemektedir.
  • Publication
    Mid-term results of osteoarticular reconstructions of paediatric periarticular bone sarcomas with free fibula head flap
    (2018-10-13) EROL, BÜLENT; ŞİRİN, EVRİM; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL B., ŞİRİN E., AKGÜLLE A. H., İĞREK S., BAYKAN S. E., TETİK C.
  • Publication
    Staged management of infection with adjustable spacers after megaprosthesis implantation in primary sarcoma patients
    (2023-03-01) ŞİRİN, EVRİM; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL, BÜLENT; ŞİRİN E., Sofulu O., Baysal O., AKGÜLLE A. H., EROL B.
    BackgroundWhile periprosthetic joint infection has always been a significant concern for orthopaedic surgeons, the rate of infection is five to ten times higher after tumor prosthesis implantation. With the growing use of mega-implants, the number of these infections has also increased. We aimed to investigate the results of our patients with a primary malignant musculoskeletal tumor, who underwent two-stage revision surgery for an infected mega-prosthesis. We also presented the emerging complicatons and required soft tissue reconstruction procedures.MethodsThe study included 32 primary bone and soft tissue sarcoma patients who underwent a two-stage revision procedure for infection. After a rigorous bone and soft tissue debridement procedure at the first stage, antibiotic-loaded bone cement was wrapped around a cloverleaf type intramedullary nail and inserted into the forming gap. After a minimum of 6 weeks of antibiotic therapy, depending on patients\" clinical signs and serum infection markers, the reimplantation stage was undertaken.ResultsThe mean oncologic follow-up period was 28 months (range 5-96 months). During this period, 11 patients died because of non-infection related causes, 12 patients were alive with their disease, whereas 9 patients were totally free of their oncologic condition. The infection was eradicated in all survivors except one patient, where a high-level transfemoral amputation became necessary.ConclusionPeriprosthetic infection after tumor proshesis implantation in cancer patients can be managed with same principles as conventional arthroplaty procedures, taking care that they are immunocompromised and vulnerable patients and their bone stock loss is significant which makes surgical options more challenging.
  • Publication
    Tümör cerrahisi sonrası yara problemlerinin vakum tedavisi ile tedavisinde süreci etkileyen faktörler önceden tahmin edilebilir mi?
    (2020-11-08) ŞİRİN, EVRİM; EROL, BÜLENT; YİĞİT, OKAN; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; Baysal Ö., SAĞLAM F., AKGÜLLE A. H., Sofulu Ö., YİĞİT O., ŞİRİN E., EROL B.
    Amaç: Tümör cerrahisi sonrası yara problemi olan ve vakum tedavisi gören hastalardan bir kısmı birkaç seans negatif basınçlı vakum tedavisi (NBVT) ile iyileşirken, diğer kısmında ise 10 seans ve üzerinde NBVT tedavisine ihtiyaç duymuştur. Buna bağlı olarak literatürde saptanan risk faktörlerinden hangilerinin daha uzun süreli NBVT tedavisiyle ilişkili olduğunu araştırmaktır. Yöntem: Çalışmamız hastanemiz etik kurul onayı (09.2019.585) alındıktan sonra retrospektif olarak yapıldı. Kliniğimizde 2012-2018 yılları arasında kemik veya yumuşak doku sarkomu nedeniyle opere olan, postoperatif lokal yara problemleri gelişmiş, NBVT uygulanmış ve en az 6 aylık takibe sahip hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, komorbidite durumu, nutrisyonel durumu (albumin değeri), patolojik tanısı, patolojik tümör volümü, kitlenin grade’ı, kitlenin cildi infiltre edip etmediği, implant ya da megaprotez uygulanıp- uygulanmadığı, cilt kapama yöntemi (primer, cilt grefti, rotasyonel flap, serbest flap), operasyon süresi, kanama miktarı, transfüzyon miktarı, yara problemi çeşidi (enfeksiyon, yara açılması), kültür pozitifliği-negatifliği, adjuvan tedavi (Kemoterapi, Radyoterapi) alıp almadığı, NBVT uygulama sayısı, hastaların takip süresi ve NPWT tedavisi sonrası nüks olup olmadığı bilgilerine hastaların arşiv dosyalarından ve hastane bilgisayar kayıtlarından erişildi Bulgular: Kliniğimizde 2012-2018 yılları arasında kemik veya yumuşak doku sarkomu nedeniyle opere olan 436 hastanın 46’sında postoperatif lokal yara problemleri gelişmiş, NBVT uygulanmış ve en az 6 aylık takibe sahip 42 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Tümör cerrahisi sonrası yara problemi olan ve vakum tedavisi uygulanan hastalarda kadın cinsiyet, Albumin düzeyi <3,5 g/dl olması, tümörün cildi infiltre etmemesi durumu, ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesinde hastanın takip edilmesi ve intraoperatif kan kaybı >1200 cc vakum tedavisinin 10 seanstan fazla süreceğini işaret eder. Çıkarımlar: Preoperatif dönemde nutrisyonel durumu bozuk olan hastalarda, intraoperatif kan kaybı fazla olan hastalarda, postoperatif yoğun bakım ünitesinde kalan hastalarda ve yara yeri problemine neden olan faktör enfeksiyon ise tedavinin daha uzun süreçli olabileceğini ve buna bağlı olarak önlemlerin alınabileceğini düşünmekteyiz.
  • PublicationOpen Access
    Immobilization after pediatric supracondylar humerus fracture surgery: Cast or splint
    (2022-01-01) ŞİRİN, EVRİM; POLAT, MURAT; ŞAHBAT, YAVUZ; EROL, BÜLENT; AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; AKGÜLLE A. H., ŞİRİN E., Baysalo O., POLAT M., Sahbat Y., EROL B.
    Objective: While surgical treatment is the most accepted treatment method for displaced supracondylar humerus fractures in children, there is little data about immobilization method after surgery. The aim of the study is to determine whether there is any difference in preventing loss of reduction between long-arm cast and long-arm splint following pediatric supracondylar humerus fracture surgery. Patients and Methods: We conducted a retrospective analysis of pediatric patients with supracondylar humerus fractures treated operatively between 2012 and 2019 at a university hospital. According to Skaggs criteria, early postoperative and 3rd-week follow-up X-rays were evaluated for the loss of reduction (LOR). Postoperative immobilization method; splint or cast was compared in the context of LOR. Results: Cast immobilization was found to be superior in preventing LOR in the first three weeks postoperatively (p˂0.05). There was no significant difference for other factors like fracture configuration, patient age and surgical technique. Conclusion: Cast immobilization is superior to splint immobilization in preventing radiologic LOR after pediatric supracondylar humerus fracture surgery however, clinical relevance of this conclusion is yet to be proved.
  • Publication
    Distal femur malign kemik tümörü nedeniyle rezeksiyon ve endoprotez uygulanan hastaların yumuşak doku rekonstrüksiyon ihtiyacı preoperatif dönemde öngörülebilir mi?
    (2020-11-08) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL, BÜLENT; BAYSAL Ö., SAĞLAM F., AKGÜLLE A. H., BAYKAN S. E., EROL B.
    Amaç: Çalışmamızın amacı distal femur malign kemik tümör tanılı hastaların ekstremite koruyucu cerrahi sırasında yumuşak doku rekonstrüksiyon gereksiniminin preoperatif MR görüntüleme ile öngörülebilirliğini araştırmaktır. Yöntem: 2016-2018 yılları arasında kliniğimizde distal femur primer malign kemik tümörü tanısı ile opere edilen 42 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri (yaş, cinsiyet), tümör tanısı, tümör tarafı, tümörün total hacmi, tümörün yumuşak doku komponentinin hacmi, tümörün yumuşak doku hacminin tümörün total hacmine oranı, tümörün MR görüntülemesine göre yerleşimi, yumuşak doku rekonstrüksiyon ihtiyacı (var/yok), yumuşak doku rekonstrüksiyon için kullanılan kaslar, rezeksiyona dahil edilen kaslar, biyopsi yeri, biyopsi şekli kayıt edildi. MR görüntülemesinde distal femur metafiz bölgesi axial planda medulla santralde olacak şekilde transvers ve sagittal planda birbirine dik iki çizgi çizildi. Femur anteromedial, anterolateral, posteromedial, posterolateral olarak 4 bölgeye ayrılmıştır. İzole kemik içinde kalan tümörler intraosseöz olarak tanımlandı. Tümörün yumuşak doku komponentinin hacmi; Total Tümör Hacminden Kemik içerisindeki tümör hacmi çıkarılarak hesaplandı. Ölçümler 2 bağımsız ortopedist tarafından aynı metadolojik yöntem kullanılarak yapıldı ve ortalaması alındı. Bulgular: Olguların %54,8’i (n=23) kadın, %45,2’si (n=19) erkektir. Tümörün tanıları incelendiğinde %73,8’i (n=31) Osteosarkom, %21,4’ü (n=9) Kondrosarkom ve %4,8’i (n=2) Ewing Sarkom’dur. Olguların %59,5’ine (n=25) endoprostetik rekonstrüksiyon sonrası yumuşak doku rekonstrüksiyon gerekmiştir. Total tümör hacmi için 96,4 cm3 , tümörün yumuşak doku komponentinin hacmi için 22 cm3 , tümörün yumuşak doku komponentinin hacminin total tümör hacmine oranı için %48,9 ve tümörün distal femur MR görüntülemesinde belirlenen bölgelerden 2’sinde yerleşmesi cut-off değerler olarak saptanmıştır. Çıkarımlar: Preoperatif dönemde çekilen MR tetkikinde hemielipsoid formülü ile kitleye ait hacimleri yaklaşık olarak hesaplamak mümkündür. Tümörün yumuşak doku komponentinin hacmi ve Tümörün yumuşak doku komponentinin hacminin total tümör hacmine oranı spesifitesi ve sensitivitesi en yüksek testlerdir. Yumuşak doku rekonstrüksiyonu gereksinimi olabileceğini düşündüğümüz her hasta için cerrahi öncesi hazırlıklı olunmalı ve hastaya yapılacak cerrahi ile ilgili bilgi verilip onayı alınmalıdır.
  • Publication
    Diz bölgesi intraartiküler ve periartiküler kitlelere retrospektif bakış; güncel bir algoritma oluşturma
    (2019-10-27) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; EROL, BÜLENT; ŞİRİN, EVRİM; ŞİRİN E., İĞREK S., KÜTÜK E., SAĞLAM F., AKGÜLLE A. H., SOFULU Ö., EROL B.
    Amaç: Az rastlandıklarından dolayı tıbbi literatürde diz eklem içi ve Hoffa yastığındaki kitleler genellikle vaka takdimi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı diz bölgesinde kitle ile kliniğimize başvurmuş ve opere edilmesi kararlaştırılmış hastaları retrospektif olarak değerlendirerek patoloji sonuçlarını ortaya koymak ve bu hastalara güncel bir yaklaşım algoritması oluşturmaktır. Yöntem: Çalışmaya 2014-2019 yılları arasında kliniğimize diz eklem içi veya Hoffa yastığında kitle ile başvurmuş ve opere edilmiş, yaş ortalaması 34 olan 28 hasta dahil edilmiştir. Cerrahi tedavi uygulanmayan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Hastaların klinik ve fizik muayene bulguları, radyolojik olarak X-ray ve MR görüntülemeleri ve uygulanan cerrahi sonrası patoloji sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Buna göre kitlenin boyutu, semptomatik olması ve MR da kontrast madde tutulum miktarı parametre olarak kullanılarak hastalara bir yaklaşım algoritması kurulmuştur. Bu algoritmaya göre tamamen iyi görünüşlü semptomatik kitleler intraartiküler yaklaşımla çıkarılabilir ama habis kitlelere ekstraartiküler rezeksiyon yapılmalıdır. Radyolojik görünümü şüpheli lezyonlara ise eklem kontaminasyonundan kaçınmak için kapalı biopsi işlemi yapılmaz, mümkünse kitle üzerinde bir bir miktar sinoviyal doku bırakarak intraartiküler olarak çıkartılırlar. Asemptomatik tamamen selim görünüşlü lezyonlar ise klinik ve radyolojik olarak konservatif olarak takip edilebilirler. Bulgular: Patoloji sonucu 28 hastadan 15’inde sinoviyal dev hücreli tümör, 5 çocuk hastada sinoviyal hemanjiyom, yine 2 çocuk hastada kapiller hemanjiyom, 2 hastada sinoviyal kondromatozis, 1 hastada intraartiküler osteokondrom,1 hastada intraartiküler ganglion kisti ve dikkat çekici olarak bir tanesi başka bir merkezden refere edilmiş olan 2 hastada sinoviyal sarkom olarak gelmiştir. Bu 2 hastaya medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi ile yapılan konsey sonrası ekstraartiküler rezeksiyon ve endoprotez uygulaması yapılmıştır. Çıkarımlar: Diz bölgesi kitlelerinde nadir de olsa başta sinoviyal sarkom olmak üzere habis lezyonların da ayırıcı tanıda olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu lezyonların karakteristik radyolojik ve klinik bulgularının olmayabileceği ihtimali de göz önüne alınırsa hastalara çok dikkatli yaklaşılması gerekir. Özellikle habis olan intraartiküler bir kitleye preoperatif yapılacak biopsi işleminin tüm eklemi kontamine edebileceği ve tüm tedavinin kaderini değiştirebileceği gerçeği dikkatten kaçırılmamalıdır.
  • PublicationOpen Access
    Supracondylar humerus fractures in ınfants and early toddlers; characteristics, clinical and radiological outcomes compared with older children
    (2022-09-01) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; ŞAHBAT, YAVUZ; EROL, BÜLENT; AKGÜLLE A. H. , Sahbat Y., Baysal O., Kart H., EROL B.
    Background Supracondylar humerus fractures (SCHF) are rarely seen in the youngest age groups (1-3 years). Although there is no difference in the context of treatment options, it has been shown that younger age groups have different characteristics. Few studies have examined toddlers, which have notably different characteristics. This study is the first to report the characteristics, diagnosis, treatment and functional results of SCHF in infants and early toddlers. Methods A retrospective analysis was made of the data of patients younger than 30 months old, who were operated on in our clinic for SCHF between 2012 and 2020 with at least 2 years of follow-up. Patient demographic and surgical data, and the functional and radiological results were documented. Results Evaluation was made of a total of 52 patients comprising 30 females (58%) and 22 males (42%), with a mean age of 20.75 +/- 5.4 months (range, 6-30 months). The injury was in the right elbow in 24 (46%) patients. The mechanism of injury was a fall from an object at home (table, chair, bed, etc.) in 41 (79%) patients. Patients who fell from a height of more than 4 meters had additional injuries (liver laceration, vertebral fracture, etc.). Only 1 patient had anterior interosseous nerve (AIN) damage before the operation, but the final follow-up neurovascular examinations for all patients were normal. The median follow-up period was 4 years (range, 2-7 years). Flynn outcome scores were (88.5%) excellent and variant Hospital for Special Surgery scores were (82.7%) excellent. Conclusions With appropriate treatment of SCHF, the clinical outcomes in infants and early toddlers are excellent. Using a medial pin to achieve and protect stability in this age group does not increase the risk of iatrogenic ulnar nerve damage. Patients younger than 20 months tend to have more varus malalignment but similar functional results.
  • Publication
    Tümör cerrahisi sonrası yara problemlerinin vakum tedavisi ile tedavisinde süreci etkileyen faktörler önceden tahmin edilebilir mi
    (2020-11-08) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; YİĞİT, OKAN; ŞİRİN, EVRİM; EROL, BÜLENT; BAYSAL Ö., SAĞLAM F., AKGÜLLE A. H., SOFULU Ö., YİĞİT O., ŞİRİN E., EROL B.
    Amaç: Tümör cerrahisi sonrası yara problemi olan ve vakum tedavisi gören hastalardan bir kısmı birkaç seans negatif basınçlı vakum tedavisi (NBVT) ile iyileşirken, diğer kısmında ise 10 seans ve üzerinde NBVT tedavisine ihtiyaç duymuştur. Buna bağlı olarak literatürde saptanan risk faktörlerinden hangilerinin daha uzun süreli NBVT tedavisiyle ilişkili olduğunu araştırmaktır. Yöntem: Çalışmamız hastanemiz etik kurul onayı (09.2019.585) alındıktan sonra retrospektif olarak yapıldı. Kliniğimizde 2012-2018 yılları arasında kemik veya yumuşak doku sarkomu nedeniyle opere olan, postoperatif lokal yara problemleri gelişmiş, NBVT uygulanmış ve en az 6 aylık takibe sahip hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, komorbidite durumu, nutrisyonel durumu (albumin değeri), patolojik tanısı, patolojik tümör volümü, kitlenin grade’ı, kitlenin cildi infiltre edip etmediği, implant ya da megaprotez uygulanıp- uygulanmadığı, cilt kapama yöntemi (primer, cilt grefti, rotasyonel flap, serbest flap), operasyon süresi, kanama miktarı, transfüzyon miktarı, yara problemi çeşidi (enfeksiyon, yara açılması), kültür pozitifliği-negatifliği, adjuvan tedavi (Kemoterapi, Radyoterapi) alıp almadığı, NBVT uygulama sayısı, hastaların takip süresi ve NPWT tedavisi sonrası nüks olup olmadığı bilgilerine hastaların arşiv dosyalarından ve hastane bilgisayar kayıtlarından erişildi Bulgular: Kliniğimizde 2012-2018 yılları arasında kemik veya yumuşak doku sarkomu nedeniyle opere olan 436 hastanın 46’sında postoperatif lokal yara problemleri gelişmiş, NBVT uygulanmış ve en az 6 aylık takibe sahip 42 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Tümör cerrahisi sonrası yara problemi olan ve vakum tedavisi uygulanan hastalarda kadın cinsiyet, Albumin düzeyi <3,5 g/dl olması, tümörün cildi infiltre etmemesi durumu, ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesinde hastanın takip edilmesi ve intraoperatif kan kaybı >1200 cc vakum tedavisinin 10 seanstan fazla süreceğini işaret eder. Çıkarımlar: Preoperatif dönemde nutrisyonel durumu bozuk olan hastalarda, intraoperatif kan kaybı fazla olan hastalarda, postoperatif yoğun bakım ünitesinde kalan hastalarda ve yara yeri problemine neden olan faktör enfeksiyon ise tedavinin daha uzun süreçli olabileceğini ve buna bağlı olarak önlemlerin alınabileceğini düşünmekteyiz.
  • PublicationOpen Access
    Mid-term results of intralesional extended curettage, cauterization, and polymethylmethacrylate cementation in the treatment of giant cell tumor of bone: A retrospective case series
    (TURKISH ASSOC ORTHOPAEDICS TRAUMATOLOGY, 2020-10-30) AKGÜLLE, AHMET HAMDİ; Sirin, Evrim; Akgulle, Ahmet Hamdi; Topkar, Osman Mert; Sofulu, Omer; Baykan, Said Erkam; Erol, Bulent
    Objective: The aim of this study was to present the mid-term functional outcomes and recurrence rate in patients with giant cell tumor of bone (GCTB) treated by intralesional extended curettage, electrocauterization, and polymethylmethacrylate (PMMA) cementation. Methods: In this retrospective observational study, 79 consecutive patients (41 females, 38 males; mean age=39 years; age range=19-62 years) who were diagnosed and treated for GCTB between 2005 and 2017 were identified from hospital medical records. All patients were treated by intralesional extended curettage using high-speed burr, electrocauterization of the cavity, and filling the defect with PMMA. No additional local adjuvants were used. The mean follow-up period was 47 months (range=24-96). The tumors were graded according to the radiological classification system described by Campanacci. Functional outcomes were evaluated using the Musculoskeletal Tumor Society Score (MSTS) preoperatively, one year postoperatively, and at the final follow-up. Postoperative complications and recurrence rates were recorded. Results: Twenty-nine tumors were located in the distal femur, 23 in the proximal tibia, nine in the distal radius, five in the proximal humerus, five in the pelvis, three in the proximal fibula, two in the distal ulna, two in the distal tibia, and one in the second metatarsal. According to Campanacci classification, 37 tumors were grade III, 32 grade II, and 10 grade I. The mean MSTS score was 46.1% (range 40.2 to 71.4%) preoperatively, 91.7% (range 73.3% to 100%) one year postoperatively, and 86.3 % (range 66.2% to 96,1%) at the final follow-up. The overall complication rate was 7.6%; which included local tumor recurrence in four patients, superficial wound infection in one, and deep wound infection in another. The recurrence rate was 5.1% (4 patients). Recurrent tumors were located at the distal femur in three patients and proximal tibia in one. Conclusion: With satisfactory functional results and low recurrence rates at the mid-term follow-up, GCTB can be treated effectively with intralesional extended curettage, electrocauterization, and PMMA cementation.