Tez Koleksiyonu / Thesis Collection
Permanent URI for this community
Browse
Browsing Tez Koleksiyonu / Thesis Collection by Department "AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 28
Results Per Page
Sort Options
Publication Metadata only AB-Çin enerji güvenliği politikalarının dönüşen uluslararası sistemde güç dengesi üzerindeki etkileri(2024) Erdemir, Emre; Göral, Emirhan; Marmara Üniversitesi; Avrupa Araştırmaları Enstitüsü; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıBu tez, “çok kutupluluğa dönüşmekte olan uluslararası sistemde AB ile Çin’in enerji güvenliği politikalarının Orta Doğu ve Afrika’da bir çekişme oluşturup oluşturmadığı” temel araştırma sorusuna yanıt aramıştır. Günümüzde uluslararası sistemin çok kutuplu bir yapıya doğru evrilmesi büyük güçler arasındaki mücadeleyi daha görünür hale getirmiştir. Bu mücadele içerisinde AB ile Çin, var olan yetenekleri ve kapasiteleriyle ön plana çıkmış olan iki büyük güçtür. AB ile Çin’in enerji görünümleri, tarafların enerji kaynaklarına ihtiyaç duyduklarını göstermiştir. Bu ihtiyaçlarının karşılanmasında AB ile Çin’in enerji rezervleri ve enerji kaynakları üretimlerinin yetersiz olması tarafların enerji ithalatı yapmalarını zorunlu kılmıştır. AB ile Çin’in enerji güvenliği politikalarının bu benzerliği, iki büyük gücün Orta Doğu ve Afrika’da enerji rekabetine girip girmediklerinin araştırılmasına yol açmıştır. Bu iki bölgede AB-Çin enerji rekabetinin olup olmadığını değerlendirmek için çalışmanın teorik çerçevesi neo-klasik realizm olarak seçilmiştir. Teori, AB ile Çin’in hem yerel hem de sistemik baskılarının anlaşılmasının yanında üye devletler ve bazı bölge ülkelerinin de analize dahil edilmesi nedeniyle kullanılmıştır. Neo-klasik realizmin açıklama gücünden hareketle tezin metodolojisi olarak Kenneth Waltz’un literatüre kazandırdığı analiz seviyelerinden (imajlardan) yararlanılmıştır. Birey, devlet ve sistem düzeyi olarak ayrılan imajlar, AB-Çin enerji rekabetinin Orta Doğu ile Afrika’da olup olmadığının cevaplanmasına yardımcı olmuştur. Tez, AB ile Çin’in Orta Doğu ve Afrika’da rekabet yaşadıkları veya iş birliği yaptıkları gibi kesin yargılara varmanın mümkün olmadığı sonucuna varmıştır. Bunun yerine tez, “AB ile Çin’in Orta Doğu ve Afrika’da sadece güç dengesi değil neo-klasik realizmin öngördüğü çıkarlar dengesi sayesinde de politikalarının anlaşılabileceği” argümanına ulaşmıştır.Item Metadata only Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarına etkisi : İtalya ve Slovenya'nın karşılaştırmalı analizi(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2019) Aydemir, Fatma Ayça; Özer, Yonca; Bal, Sinem; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıBu tez çalışmasında, Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının üye ülkeler üzerindeki etkisi feminist bakış açısı ile incelenmiştir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sonucu oluşan kamusal/özel alan ayrımı kadınların siyasi karar mekanizmalarında yer almalarını engellemiştir. Bu tezin ana argümanı, kuruluşundan itibaren iktisadi temelli yapılanmış olan Avrupa Birliği'nin özellikle Amsterdam Antlaşması ile ana akım politikası haline getirdiği toplumsal cinsiyet eşitliği, üyelerinin farklı siyasi geçmiş ve refah devlet tipolojilerine sahip ülkelerden oluşması göz önüne alındığında Avrupa Birliği'nin her üye ülkesinde toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları farklı seviyelerde pratik edilmekte olduğudur. Avrupa Birliği'nin üye ülkelerinde kadınların siyasi hayata katılımları karşılaştırmalı vaka analizi kapsamında incelenmiştir. Tez çalışması feminist kuram çerçevesinde kadınların siyasi katılımını ele almıştır. Avrupa entegrasyon sürecinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin Birliğin politikalarında özellikle kadınların siyasi katılımından ziyade ekonomik çıkarlarına odaklandığına yer verilmiştir. Son olarak, siyasi alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin zayıf olduğu Avrupa Birliği'nin kurucu üyesi İtalya ile Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları ile 2004 yılında tanışan ve siyasi düzeyde toplumsal cinsiyet eşitliğinde görece iyi bir konumda olan eski sosyalist ülke Slovenya karşılaştırılması yapılmıştır. Sonuç olarak Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akım politika haline getiremediği ve üye ülkeler üzerinde etkisinin kısıtlı kaldığı; ülkelerin siyasi kültür ve geçmişlerinin yanında refah devlet tipolojilerinin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında etken olduğu saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda Avrupa Birliği'nin kadınların siyasi katılım özelinde yetersiz toplumsal cinsiyet politikaları ürettiği ve üye ülkeler üzerindeki etkisinin kısıtlı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sonuç doğrultusunda tez çalışması, literatürde mevcut boşluğu doldurmayı hedeflemiştir.--------------------This study examines the effect of gender equality policies on of European Union (EU) member countries from feminist theory. The distinction between public and private space that is built by gender inequality restrains women from political decision-making. Main argument in this study is that European Union, that has constitutive focus on economics, institutionalized gender equality as its mainstream politics after the Treaty of Amsterdam; however, the emphasis of gender equality varies within member countries since they have different types of political and financial agenda and welfare state models. In this study, comparative case analysis methods are applied to examine political participation of women in European Union member counties. For this research, political participation of women is discussed from feminist approach. In the process of European integration, European Union policies focuses on economic interests instead of aiming political participation of women in terms of gender equality. Lastly, this study compares Italy, as a charter member of European Union, which has weaknesses for promoting gender equality and Slovenia, as an former socialist country, which is still relatively in a better position for promoting gender equality even though it met with gender equality criteria of EU in 2004. To sum up, European Union was not able to institutionalize gender equality as its mainstream politics. The impact of EU‟s political structure for promoting gender equality on the member countries is limited because of the fact that the differences between political and historical agendas of these counties and their welfare state models are the factors that have a visible impact in this context. In consequence, this research points that policies of European Unions on gender equality in terms of political participation of women are insufficient and the impact of its structure on its members are limited. In this direction, this study aims to fill the gap in the literature.Item Metadata only Avrupa siyasal bütünleşmesi sürecinde Avrupa Birliği – Kosova ilişkileri: yeni işlevselci bir değerlendirme(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2016) Binici, Özer; Çakır, Armağan Emre; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZETDoksanlı yılların başından itibaren Avrupa Bütünleşmesi dinamiklerinde yaşanan gelişmeler, bu alana ilişkin kuramsal çalışmaların yeniden canlanmasına ve önem kazanmasına zemin hazırlarken, Avrupa Bütünleşmesi’ne yönelik Siyasal Kuramlar literatürünün ilk örneği olan Yeni İşlevselcilik de bu dönemden itibaren farklı akademisyenler tarafından yeniden canlandırılmıştır. Güncel dönemde kuramı çalışan yazarlar, öncelikle ‘derinleşme’ konusuna odaklanırken, bu dönemden itibaren coğrafi ‘genişleme’ olgusuna yönelik kuramsal çalışmalar da hem Avrupa Birliği’nin kurumsal gelişimi hem de Uluslararası İlişkiler içerisindeki Avrupa açısından önemli çalışma alanlarından biri haline gelmiştir. Yeni İşlevselcilik, ortaya çıktığı ilk dönemde Avrupa Bütünleşmesi’nin iç dinamiklerine odaklanmış, bu nedenle bütünleşmenin dışsal boyutlarından biri olarak karşımıza çıkan coğrafi genişleme olgusu, literatürde Yeni İşlevselcilik açısından her dönemde açıklanması güç bir olgu olarak yer edinmiştir. Yeni İşlevselciliğin kuramsal dağarcığının genişletildiği Haas sonrası dönemde de kurama yönelik bu kanı genel olarak değişmemiştir. Ancak son dönemde ortaya konan kuramsal çalışmalar, coğrafi genişleme olgusunun farklı boyutlarına odaklanarak Yeni İşlevselci değerlendirmeler sunmuşlar, bu durum Yeni İşlevselcilik ve coğrafi genişleme arasındaki ilişkinin değerlendirilmesini ilgi çekici bir araştırma konusu haline getirmiştir. Bu tez çalışması, Yeni İşlevselciliğin ve Haas sonrası dönemde kuramı yenileyen çalışmaların temel varsayımları ışığında, Yeni İşlevselciliğin coğrafi genişleme olgusunu kavramsallaştırma gücünü değerlendirmekte ve literatürdeki genel kanının aksine, Yeni İşlevselciliğin coğrafi genişleme olgusuna yönelik kuramsal araştırmalarda kullanışlı bir algı sağladığını savunmaktadır. Bu noktadan hareketle, çalışmanın devamında coğrafi genişleme olgusuna yönelik kuramsal çalışmalar literatürüne, Avrupa Birliği – Kosova ilişkilerini ele alan bir vaka değerlendirmesi sunulmuştur.Anahtar Sözcükler: Yeni İşlevselcilik, Genişleme, Avrupa Birliği – Kosova İlişkileri, Avrupa Bütünleşmesi, TeoriABSTRACTSince the beginning of the 1990s, while the developments on the dynamics of European Integration have been preparing ground for the revival of the theoretical studies on this field and bringing it into prominence, Neofunctionalism, which is the first example of European Integration theories, has been reformulated by different scholars. While scholars are currently working on Neofunctionalism, focusing primarily on ‘deepening’, starting from this period, theoretical work on ‘enlargement’ has also become an important research area both for institutional development of the European Union and Europe in discipline of International Relations. Neofunctionalism had mostly focused on the internal dynamics of the European Integration at the beginning of its emergence, therefore, ‘enlargement’ which has appeared as an external dimension of European Integration, has remained as a problematic phenomenon for Neofunctionalism. The common belief towards Neofunctionalism has not changed after the period of Haas in which the theoretical repertoire has expanded. However, recent theoretical research on enlargement have enriched Neofunctionalist analysis by focusing on different dimension of enlargement and this research has enabled the evaluation of relation between Neofunctionalism and enlargement to be more interesting. This thesis evaluates the power of Neofunctionalism in the conceptualization of enlargement as a phenomenon in the light of main assumptions of Neofunctionalist theory and reformulates Neofunctionalist assumptions. Despite the common belief in literature, it argues that Neofunctionalism provides a useful perception for theoretical research on enlargement phenomenon. Starting from this point, in this thesis the aim is to contribute to the literature of theoretical studies of enlargement by providing a case evaluation on the European Union – Kosovo relations.Key Words: Neofunctionalism, Enlargement, European Union – Kosovo Relations, European Integration, TheoryItem Metadata only Discursive construction of an ‘anti-immigration europe’ by the right-wing political groups in the european parliament(Marmara Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Enstitüsü, 2019) Güler, Kamber; Öner, Nedime Aslı Şirin; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıBu çalışma, Avrupalı seçkinlerin, yani Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) sağ siyasi grup üyelerinin kamusal söylemi, dolayısıyla kamusal aklı kontrol altına almanın bir aracı olarak söylemleri nasıl kullandığını anlamayı ve ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Söylemler, söz konusu siyasi grupların ideoloji, değer ve normlarının toplumda meşrulaştırılması amacıyla kullanılmaktadır. Bu durum, toplumsal gücün kötüye kullanılması, egemenlik veya eşitsizlik ile sonuçlanabilmektedir. Çalışma, esas olarak, bu siyasi grupların AP görüşmeleri sırasında üç ana söylem konusu çerçevesinde söylemsel olarak göç karşıtı Avrupa inşa ettiğini savunmaktadır: güvenlik tehdidi, ekonomik tehdit ve kültürel tehdit olarak göç. Bu çalışma, savlarını temellendirmek amacıyla, göçün güvenlikleştirilmesi bağlamında Kopenhag Okulu’nun yanı sıra Norman Fairclough ve Ruth Wodak’a yapılan bazı atıflar ile birlikte, çoğunlukla Teun A. van Dijk’ın eleştirel söylem çözümlemesi toplum-bilişsel yaklaşımı sayıltılarına ve stratejilerine dayanmaktadır. Sağ siyasi grup üyelerinin Öteki’ne, yani sığınmacı, mülteci ya da göçmenlere olumsuz imalar, önvarsayımlar, adlandırma veya yüklemleme ile atıfta bulunurken Öz’ü, yani Avrupa’yı ve bazen kendi ülkelerini çeşitli olumlu atıflarla yücelttiği görülmektedir. Bu durum, göç karşıtı siyasetçilerin yaygın bir tutumudur ve göç karşıtı Avrupa inşasına zemin hazırlamaktadır. Son ama oldukça önemli olarak, ‘mülteci krizi’ varsa, o halde, diyalektik olarak zıttı da mümkündür: ‘mülteci farkındalığı’. Bu çalışma, aynı zamanda, ‘mülteci farkındalığı’ oluşumuna katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.--------------------This study is aimed at understanding and exposing how the European elites, i.e. the members of the right-wing political groups in the European Parliament (EP), use discourses as a means of controlling public discourse, and hence, the public mind. Discourses are used to legitimate the ideology, values and norms of the relevant political groups in the society, which may result in social power abuse, dominance or inequality. The study mainly argues that these political groups discursively construct an anti-immigration Europe during the EP debates within three main discourse topics: immigration as a security threat, as an economic threat and as a cultural threat. Along with some references to Norman Fairclough and Ruth Wodak as well as the Copenhagen School in terms of the securitisation of migration, this study mostly draws on the premises and strategies of Teun A. van Dijk’s socio-cognitive approach of critical discourse analysis to base its arguments. It is seen that the members of the right-wing political groups tend to glorify the Self, i.e. Europe and sometimes their own country, with various positive attributions to them whereas they mostly refer to the Other, i.e. asylum seekers, refugees or migrants, through negative implications, presuppositions, denomination or predication, which is a common attitude of anti-immigration politicians and paves the way for the construction of an anti-immigration Europe. Last but not least, if there is a ‘refugee crisis’, then, dialectically, the opposite is also possible: ‘refugee awareness’. This study also aspires to contribute to the formation of ‘refugee awareness’.Publication Metadata only Etiketleme teorisi bağlamında 2010 sonrası Türkiye-AB ilişkileri(2024) Yeniyıldız, Sema Nur; Çakır, Armağan Emre; Marmara Üniversitesi; Avrupa Araştırmaları Ensitüsü; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖzetBu tez çalışması, 2010-2019 dönemi Türkiye-AB ilişkilerini, etiketleme teorisinin teorik çerçevesiyle ve süreç takip yöntemiyle incelemektedir. Bu dönemdeki AB Zirve sonuç bildirilerini ve Avrupa Komisyonunun Türkiye raporlarını analiz bu çalışma, bu belgelerde “Türkiye’nin siyasi kriterlerden ve Avrupa norm ve değerlerinden uzaklaşan bir ülke” olarak algılanmasının ve etiketlenmesinin sonuçlarını etiketleme teorisinin argümanlarıyla tartışırken, Türkiye-AB ilişkisinin zaman içindeki gelişimi ve nedensel ilişkilerini izlemek için metodolojik olarak süreç takip yöntemi ile analiz etmektedir. Bu dönemdeki, Türkiye-AB ilişkisinin doğasını anlamak için kimlik kavramına özellikle vurgu yapan bu çalışma, Avrupa (Birliği) kimliğinin sınırlarını çizmekte ve bu kimlikle bağlantılı olan Avrupalılaşmanın tanımını yapmaktadır. Ayrıca çalışma, AB’nin “Avrupadışılaşmış” davranışları nasıl algıladığını anlamak için Türkiye’nin siyasi kriterlere uyumunu incelemektedir. Bu bağlamda, bahsedilen kurumların Türkiye’ye yönelik “Avrupadışılaşmış” anlatılarının Türkiye üzerindeki sonuçlarını araştıran bu çalışma, bu kurumların Türkiye’yi “Avrupadışılaşmış” olarak etiketlemesinin Türkiye’yi sadece kategorize etmekle kalmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin AB’den daha fazla uzaklaşmasına neden olduğunu ve nihayetinde Türkiye’nin AB’ye katılımı sürecini etkilediğini savunmaktadır.Çalışma, 2010-2019 dönemi Türkiye-AB ilişkisini etiketleme teorisi bağlamında analiz edip, Türkiye-AB ilişkilerini şekillendiren sosyo-politik dinamiklerin anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.Item Metadata only EU and Human Security(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2009) Şahiner, Burcu; İzci, Rana; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıOZET İnsan güvenliği, oldukça tartışmalı ve son zamanlarda uluslararası güvenlik alanında yeniden önem kazanmış bir kavramdır. Kavramın kendisi yeni olmamasına rağmen uluslararası çevrede meydana gelen değişiklikler kavramı hem akademik düzeyde hem de siyasal düzeyde yeniden tartışmaya açmıştır. Kavram, genel olarak BM’nin yapmış olduğu insanların temel özgürlükleri ve korunmaları ekseninde tanımlanmıştır. Buna göre, yokluktan arî olmak ve korkudan arî olmak gibi iki temel özgürlük ekseninde beliren kavram, birinci tanımlamada kalkınma ekseninde ikinci tanımlamada ise saldırı ve tehdit unsurlarından korunma olarak ifade edilmiştir. Bu tezin temel argümanı, öncelik insan güvenliği kavramının ‘yokluktan arî olma’ kısmına verildiğinde- ki bu insan onuru, insan yaşamının devamı ve insan potansiyelinin geliştirilmesi anlamına gelmektedir- Avrupa Birliği (AB) kalkınma ekseninde gerçekleştirdiği çalışmalar neticesinde uluslararası arenada insan güvenliği konusunda uluslararası işbirliğini sağlayabilecek küresel bir lider konumundadır. Kısaca söylemek gerekirse, AB’nin insani kalkınma konusunda yıllarca gösterdiği çabalar, özellikle insan haklarına saygı, demokratikleşme, liberalizasyon, hukukun üstünlüğü, iyi yönetişim ve çevresel koruma gibi alanlarda başarılı bir örnek olarak görülmektedir. Ancak, insan hayatına yönelik ani ve tahmin edilemez tehditler karşısında bir başka deyişle insan güvenliğinin ‘korkudan ari olma’ kısmında ise AB nispeten zayıf ve daha az aktif bir aktör olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle özellikle kriz yönetimi ve kriz anlarında anında müdahale gibi konularda AB’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) alanlarında kapasitesini iyileştirmesi gerekmektedir. ABSTRACTHuman security is a highly debated concept which has recently regained attention in the international security agenda. The concept itself is not a new one; however the changes in the international environment made the concept to be re-interpreted and discussed thoroughly both at the academic and the political level. The concept is mainly identified through the UN definition of the basic freedoms for the protection and empowerment of individuals. There are two main components of the human security; the freedom from want and freedom from fear. While the first one mainly deals with the development aspect of human beings and the latter is all about the protection of individuals from vital and pervasive threats. The main argument of this thesis is that when the prior attention is given mostly to the ‘freedom from want’ part of human security, the support of human dignity, human survival and increasing of human potential and human betterment, the EU in the field of development can be a leading actor in order to stimulate international support. Thus, it is argued that for many years that the EU has shown a great endeavour to sustain and spread the values that it appreciates the most for human development, such as the respect for human rights, democracy, liberalisation, good governance, the rule of law and environmental protection. However, it can also be argued that the EU is rather less active in the field of ‘freedom from fear’ which is mostly related with the sudden and pervasive threats to the human lives. There are many efforts are needed under the CFSP and ESDP pillars to improve the EU’s role in the ‘freedom from fear’ aspect of human security.Item Metadata only EU policy towards the south caucasus(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2009) İskenderov, Anar; Nas, çiğdem; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZETBu çalışmanın amacı Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya bölgesi ile olan ilişkilerini incelemek ve bu çerçevede bölgeye yönelik hukuki, iktisadi, ve siyasi politikalarını değerlendirmektir. Bu bağlamda, tezde Avrupa Birliği’nin geliştirdiği politika araçları ele alınırken, Güney Kafkasya politikasının belirleyici unsurları ve bölgede uyguladığı dış politikanın etkinliği incelenmiştir. Tezin temel argümanı, hem AB’nin kendi politikaları, hem de bununla ilişkin dış politika araçlarının bölgeyle ilgili temel hedeflerine ulaşma konusunda yetersiz kaldığı yönündedir. Bu yetersizlik, AB’nin bölgeye yönelik olarak uyguladığı politik enstrumanların yetersizliğinden, üyelerin ulusal çıkarlarını korumak amacı ile AB politakalını uygulamadaki eksiklillerinden, bölgesel çatışmaların çözümüne ilişkin izlediği politikaların başarısızlığından, AB’nin amaçları ve stratejik araçlarında işbirliğinin yeterli düzeyde mevcut olmamasından kaynaklanıyor.Bu tez dört bölümden oluşmaktadır: Birinci Bölüm Güney Kafkas ülkelerinin jeopolitik önemi ve söz konusu ülkelerde bağımsızlık kazandıktan sonraki gelişmeleri kapsamaktadır. İkinci Bölüm AB’nin Güney Kafkasya politikasının gelişim tarihini ve belirleyici hukuki unsurlarını analiz etmektedir. Üçüncü bölümde AB ve Güney Kafkas ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkiler ele alınmıştır. Son bölümde ise AB’nin bölgede uyguladığı siyaset ve etkinliği incelenmiş ve tez sonuçlandırılmıştır. ABSTRACTIn this study political and economic relations between the European Union and South Caucasus countries and the legal framework of these relations were examined under the title of “European Union’s Policy towards the South Caucasus”. The aim of this study is to put forth the policies of European Union towards the South Caucasus countries and to analyze adequacy of relations with the countries of Azerbaijan, Armenia and Georgia forming region. The research argues that the EU’s current policy approach is not well-tailored to ensure its increasing interests since the EU is not capable to influence the South Caucasus states. Although the EU’s current approach to the region has its own logic, the study suggests that the irrelevance in this point could be linked to failure of the EU’s policies towards the resolution of regional conflicts, weaknesses concerning the EU’s objectives and its strategic instruments, dualistic nature of the EU foreign policy as well as lack of cooperation with international actors in appropriate level to realize EU goals.The thesis consists of four chapters: The First chapter explores South Caucasus’ geopolitical significance and the developments occurred in the region after gaining independence. The Second Chapter analyzes Partnership and Cooperation Agreements which is the basic legal script drawing the framework of relations. The third chapter examines the economic relations between Union and the South Caucasus states. The final chapter aims to analyze the political relations and the efficiency of the EU’s foreign policies initiated in the region and concludes the thesis.Item Metadata only Euro-mediterranean security and Italy: from the regional security complex theory perspective(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2010) Yavaş, Gökçen; Nas, Çiğdem; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZETBu çalışmanın amacı, Avrupa Birliği’nin kurucu üyelerinden biri olan İtalya’nın, Avrupa-Akdeniz güvenliğinin inşasında oynadığı “kolaylaştırıcı” rolünü Bölgesel Güvenlik Kompleksi Teorisi (BGKT) ile açıklamaktır. Tezde, ilk olarak, 1991’da Barry Buzan tarafından oluşturulan, daha sonra 2003’te Barry Buzan ve Ole Waever tarafından geliştirilen BGKT tanıtılmaktadır. Bu teoride, bölgesel güvenlik kompleksleri oluşturma sürecinde rol oynayan devletler arasındaki ve bu komplekslerin kendileri arasındaki ilişki düzeyleri incelenmektedir. Bu teoriyle öncelikle, Avrupa Birliği/Avrupa Güvenlik Kompleksi’nin yapısı ve bu kompleksin tek merkezileşmiş kurumu olan AB’nin Akdeniz’in güvenlik yapılanmalarında oynadığı rol ortaya konulmaktadır. Metin içinde, Avrupa merkezci yaklaşımla AB’nin Avrupa-Akdeniz güvenliğini kapsayan; göç, askeri tehditler, İslami köktencilik, terörizm, siyasi, ekonomik istikrarsızlıklar ve enerji ihtiyacı gibi alanlardaki söylemlerine ve uygulamalarına yer verilmektedir Tezin asıl konusunu oluşturan, İtalya’nın Avrupa-Akdeniz güvenlik inşasındaki yeri ise bir sonraki aşamada ele alınmaktadır. Ayrıca, bölge içi ve bölgeler arası ilişkiler düzeyini inceleyen teoriye yeni bir analiz düzeyi (devlet-bölge ilişkileri) eklenerek, bölge devletlerinin bu süreçteki yerine vurgu yapılmaktadır. Tezin başlıca konuları; İtalya’nın AB/Avrupa Güvenlik Kompleksi’nin bir temsilcisi olarak bölgedeki güvenlik oluşturma sürecindeki “güvenlik sağlayıcı” rolü ve AB ile paralel olarak yürüttüğü güvenlik söylemleri ve uygulamalarıdır. Sonuç olarak ise, İtalya’nın, Akdeniz’de sözkonusu olan güvenlik tehditlerinin ifade edilmesi ve önlenmesinde, gerek ulusal düzeyde, gerekse AB araçlarını kullanarak hangi ölçülerde güvenlik sağladığı sorusu yanıtlanmıştr.ABSTRACTThe purpose of this study is to analyze the role of Italy, one of the founding Member States of the European Union, as a facilitator in the construction of Euro-Mediterranean security from the perspective of Regional Security Complex Theory (RSCT). In the thesis, firstly, the patterns of the relationships between the states and regions are portrayed through the RSCT which was sketched by Barry Buzan in 1991, and developed by Barry Buzan and Ole Waever in 2003. The theory, first, scrutinizes the formation of the European Union/European Security Complex and the role of this complex in the configuration of the Euro-Mediterranean security under the leadership of the EU. In line with a Euro-centric approach, the EU’s security discourses and practices in the regional security issues ranging from migration, military threats, Islamic fundamentalism, terrorism, political and economic instabilities and energy needs are laid out. As the main subject of this thesis, Italy’s place in the construction of the Euro-Mediterranean security as a part of the complex is examined in the following stage. Here, regional units’ (states’) role in the construction process is emphasized by adding a new level of analysis (state-to-region relations) to the existing patterns of intra-regional and interregional relations in RSCT. In this context, being one of the representative states of the EU/European security complex in the frontline, how Italy acts as a security provider in constructing the Euro-Mediterranean security through discourses and practices is analyzed in a detailed way.Item Metadata only European Neighbourhood Policy: Neorealist and Constructives Approaches(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2010) Özkural, Nergiz; Dedeoğlu, Beril; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZETBu tezin ana sorunsalı Avrupa bütünleşmesi kapsamında, Avrupa Komşuluk Politikası’nın bir dış politika aracı olarak işlevinin doğru bir şekilde ortaya koyulmasıdır. Tezin araştırması; “Avrupa Birliği, Avrupa Komşuluk Politikası’nı çevresinde gücünü maksimize etmek için kullandığı jeostratejik bir araç mı yoksa çevresini stabilize etmek ve değiştirmek için kullandığı bir sosyalizasyon aracı mıdır?” sorusu üzerine kurulmuştur. Metodolojik olarak, iki sistemik teori olan neorealizm ve konstrüktivizm Avrupa Komşuluk Politikası örneğine uygulanmış ve tezin bölümlerinde “ne”, “neden” ve “nasıl” soruları sorularak politikanın üç boyutlu bir resmi çekilmeye çalışılmıştır.Tezin ilk bölümünde, “Avrupa Komşuluk Politikası nedir” sorusuna yanıt aranmıştır. Burada kavramsal olarak “komşuluk” tanımı üzerinde durulmuş daha sonra politikanın gelişimi, amaçları ve araçları ele alınmıştır. Bu bölümün ikinci kısmında ise politikanın alanı coğrafi ve tematik olarak incelenmiştir. Tezin ikinci bölümünde, “Avrupa Komşuluk Politikası neden yaratılmıştır?” sorusuna genel olarak yanıt aranmaktadır. Genişleme ve enerji ilişkileri bu bölümde iki ayrı temel değişken olarak ele alınmıştır.Tezin üçüncü bölümünde ise, “Avrupa Komşuluk Politikası süreci nasıl işlemektedir?” sorusuna cevap aranmıştır. AB sosyal yapısının çevresine sosyalizasyon ve modernizasyonu nasıl ihraç ettiği sorunsalı “demokrasi ihracı” ve “sınır etkileşimleri” örnekleri üzerinden analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde ele alınan tüm süreçler iki yönlü bir şekilde analiz edilmiştir.*Avrupa Birliği *Avrupa Komşuluk Politikası *Neorealizm *Konstrüktivizm ABSTRACTIn this thesis, the main problematic is to put forward the function of European Neighbourhood Policy (ENP) as a foreign policy tool in the framework of European integration in an appropriate way. The research question of the thesis is whether the EU uses ENP as a geostrategic tool to maximize its power in the periphery, or as a modernization and a socialization tool to stabilize and change the region. In this thesis, two systemic theories, namely, constructivism and neorealism, have been applied for the case of ENP and the questions of “what”, “why” and “how” are asked to take a three dimensional picture of the policy.In the first part, the question of ‘what is neighbourhood policy’ is answered. In the first chapter of this part, genesis of the concept ‘neighbourhood’ is considered. After the conceptualization part, the development, tools and aims of the European Neighbourhood Policy is explained. Moreover, the scope of the policy is analyzed under the titles of thematic and geographic.In the second part, the ‘why-questions’ are asked and the reasons lying behind the creation of the ENP is questioned in neorealist perspective. The evolution of the ENP is focused in the framework of power struggle between the great powers in the sense of balance of power. In this international environment the EU is considered as a sub-system and the relationship between the sub-system and international system is assessed. In the chapter of field of activity, the cases of ‘widening’ and ‘energy relations’ are examined.In the third part, how-questions are asked and the process of ENP is examined in constructivist perspective. In this part, the EU is considered as a social structure and it is objected to find out how to categorize the agents of the ENP and how the democracy promotion capacity of the EU, in the region in the case of the ENP could be measured and how the ENP could have an impact on stability and change in the defined area. With the cases of democracy promotion and border relations, the effect of the ENP and the socialization process are tried to be measured.*European Union *European Neighbourhood Policy *Neorealism *ConstructivismItem Metadata only Expanding fortress Europe? Enlargement and tne EU’s justice and home affairs policies(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2007) MacMillan, Catherine; Çakır, Armağan Emre; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıBu tezin amacı, AB’nin Adalet ve İçişlerinde İşbirliği alanındaki politikalarını ve bu politikaların yeni üye ülkeler ve aday ülkelere genişletilmesini Yeni İşlevselcilik yaklaşımını kullanarak çözümlemektir. Bu çözümlemenin iki amacı vardır: Birincisi, günümüzde geçerli olan Adalet ve İçişlerinde İşbirliği müktesebatının gelişimine katkıda bulunan süreci anlamaktır. Adalet ve İçişlerinde İşbirliği alanının gelişmesinin ardında çeşitli güçlerin olduğu görülmektedir. Bu güçler, yaklaşık olarak, Yeni İşlevselcliğin işlevsel, siyasal ve kolaylaştırılmış yayılma denen kategorilerine karşılık gelmektedir. Adalet ve İçişlerinde İşbirliği’nin gelişimi Yeni İşlevselci çerçeveye tam olmasa da büyük ölçüde uymaktadır. Bu da Adalet ve İçişlerinde İşbirliği’nin tamamen üye devletlerin ellerinde olmadığını kanıtlamaktadır. İkinci amaç, genişleme sürecinin, özellikle Adalet ve İçişlerinde İşbirliği alanında olmak üzere yeni üyelere ve adaylara etkisini daha iyi anlamaktır. Burada da Yeni İşlevselcilik oldukça inandırıcı bir çerçeve sağlamaktadır. Ayrıca, Kopenhag Kriterleri ile Yeni İşlevselcilik’teki zemin koşulları (background conditions) arasında oldukça çarpıcı bir benzerlik vardır ve bu, genişlemiş bir AB’de bütünleşme için verimli bir zemin olduğunu göstermektedir. Buna rağmen, fazlasıyla sert koşullar ters bir etki gösterebilmektedir. Bu da bütünleşmenin geriye işlemesi (spill back) sonuçlanabilir. Gerçekten, Adalet ve İçişlerinde İşbirliği’nin yeni üye devletlere ve aday ülkelerine tek taraflı olarak empoze edilişi bu ülkeler için çeşitli sorunlar yaratmaktadır. Bu sorunların çözümü bulunmazsa bu ülkelerde Adalet ve İçişlerinde İşbirliği ve hatta AB’ye yönelik bir hayal kırıklığı ortaya çıkabilir ve bu durum bütünleşmenin geriye işlemesi ile sonuçlanabilir. Bunun için, tezde olası çözümler önerilmektedir. ABSTRACTThe thesis attempts a neofunctionalist analysis of the development of the EU’s JHA policies, and of the extension of these policies to the new MS and candidate countries, including Turkey. The purpose of this analysis is twofold: Firstly, it aims to facilitate a better understanding of the processes contributing to the development of the current JHA acquis. Indeed, it appears that there are various forces behind the development of JHA, which roughly correspond to the neofunctionalist categories of functional, political and cultivated spillover. Although perhaps not perfectly, JHA seems to fit the neofunctionalist pattern closely enough to provide convincing support for the argument that JHA is not entirely in the hands of the Member States. second goal is a clearer comprehension of the enlargement process, particularly JHA, and its consequences for the new members and candidates. Here too, neofunctionalism provides a convincing framework. Moreover, the Copenhagen Criteria have a striking resemblence to the neofunctionalist background conditions, preparing fertile ground for integration in an enlarged EU. However, over-stringent conditions may have the opposite effect, eventually leading to spillback (a reversal of integration). Indeed, an analysis of the effects of JHA on the new members and candidates reveals that, due to its unilateral imposition, these countries have been left with many difficulties in this area. If not tackled, these may lead to considerable disillusionment with JHA and the EU itself, and eventually increased spillback. For this reason, then, potential solutions are suggested in the thesis.Item Metadata only Globalızatıon and the European Unıon: Examınatıon of the European Integratıon ın the lıght of theorıes of globalızatıon(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2016) Alamese, Yahya; Cakır, Armagan Emre; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZETDünya 1940larden beri küreselleşme olarak adlandırılan büyük, hızlı ve karmaşık bir dönüşüm yaşamaktadır. Avrupa bütünleşmesi da küreselleşme ile aynı zaman diliminde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Küreselleşme ve Avrupa bütünleşmesi arasındaki ilişki her iki süreci ve bugünün ve geleceğin dünyasını anlamak için çok önemlidir.Avrupa bütünleşmesi açısından küreselleşme özellikle de ekonomik küreselleşme genellikle dışsal bir hızlandırıcı olarak anlaşılmaktadır. Bu görüş bazı açılardan doğru olmakla birlikte gerçeğin tamamını yansıtmamaktadır. Küreselleşme süreci sosyal, politik, kültürel, teknolojik ve çevresel boyutları içermekte ve bu boyutlar da Avrupa bütünleşmesini etkilemektedir. Diğer yandan, Avrupa bütünleşmesi da küreselleşme üzerinde çeşitli etkilerde bulunmaktadır. İlave olarak, Avrupa Birliği Avrupa sosyal modelinin neoliberal küreselleşmeye bir alternatif sunduğunu iddia etmektedir. Sonuçta küreselleşme ve Avrupa bütünleşmesi arasındaki ilişki göründüğünden daha karmaşıktır ve bu alanda daha kapsamlı açıklamalara ihtiyaç bulunmaktadır.Bu tezin amacı küreselleşme ve Avrupa bütünleşmesi arasındaki ilişkiyi küreselleşme teorileri ışığında inceleyerek Avrupa bütünleşmesini anlamak için alternatif bir perspektif sunmaktır.ABSTRACTThe world has experienced huge, rapid and complex transformation, which is called globalization, since 1940s. The European integration process has emerged and progressed during the same period with globalization as well. The relationship between globalization and the European integration is significant to understand the two processes together with today's and tomorrow's world. Globalization, notably economic globalization, is usually perceived as an exogenous accelerator for the European integration. Although this argument is true to a certain extent, it does not comprise all parts of the reality. The globalization process has social, political, cultural, technological and environmental dimensions and they have affected the European integration as well. On the other hand, the European integration has also certain impacts on the globalization process. Furthermore, European Union claims that European social model provides an alternative form of globalization rather than neoliberal globalization. Consequently, the relationship between the globalization process and European integration process is more complex than it seems and explanations that are more comprehensive are needed in this area.The aim of this thesis is to examine the relationship between the European integration and globalization in the light of globalization theories to provide an alternative perspective to understand the European integration.Publication Metadata only Member state foreign policy versus EU foreign policy : the case of Polish foreign policy on Ukraine(2022) İnan, Agnieszka Veronika; Cebeci, E. Münevver; Marmara Üniversitesi; Avrupa Araştırmaları Enstitüsü; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıBu tez, AB dış politikasının oluşturulması ve uygulanmasında AB ile üye devletleri arasındaki etkileşimi Polonya örneği üzerinden ve özellikle Polonya’nın Ukrayna ile ilgili politikalarının AB’nin bu ülke ile ilgili politikasını nasıl etkilediğini ortaya koyarak analiz etmektedir. Sosyal inşacı bir yaklaşım benimseyen çalışma, AB ile Polonya arasındaki etkileşimin, kimliklerinin inşası ve yeniden inşası için esas teşkil ettiğini ve bunun da Ukrayna'ya yönelik dış politikalarının oluşmasına yansıdığını savunmaktadır. Bu nedenle, her üye devletin benzersiz kimliği, AB'nin kimliğini ve dış politikasını etkiler ve bunun tersi de geçerlidir. Polonya ve AB’nin Ukrayna'ya yönelik dış politikaları, aralarındaki sosyalleşmenin dış politika oluşum süreçlerini nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır. Polonya dış politikası, Polonya'nın jeopolitik konumu ile birlikte, Polonya’nın AB’ye girmesiyle yeniden tanımlanan Polonya ulusal kimliği tarafından belirlenmektedir. Polonya ulusal kimliği, Ukrayna’nın AB ile yakınlaşmasını Polonya’nın dış politika gündeminde önemli bir konu haline getiren önemli bir faktördür. Bu çalışma, Polonya'nın dış politika hedeflerini, kısmen de olsa, AB’nin dış politika gündemine yüklemeyi nasıl başardığını ele almaktadır. Polonya’nın AB dış politikası üzerindeki etkisi, çeşitli içsel ve dışsal faktörlerle sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle, bu tez, ana argüman olarak AB'nin Ukrayna'ya yönelik dış politikasının, Polonya ile AB arasındaki etkileşimden oldukça etkilendiğini, Polonya'nın bu açıdan önemli bir rol oynadığınıve Polonya'nın kimlik dönüşümlerinin, Polonya dış politikası ve dolayısıyla, AB’nin Ukrayna politikası üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olduğunu ileri sürmektedir.Item Metadata only Negotiations in trade in agriculture : a comparative analysis of the EU and Turkish positions in WTO doha round(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2011) Güler, Kamber; Akman, M Sait; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZETBu çalışma, Türkiye’nin DTÖ tarım müzakerelerinde AB uyumluluğu konusunda sergilemesi gereken tutumu irdelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, AB ile sürdürülen açık uçlu üyelik müzakereleri ve olası bir AB üyeliği göz önünde bulundurularak Türkiye’nin DTÖ’deki konumuna açıklık getirmeye çalışılmıştır. Çalışmanın odak noktası, söz konusu tarım müzakerelerinde, ilkinde Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, ikincisinde ise doğru bir gözlemleme ile AB’nin adım adım takip edilmesi şeklindedir. Varılan sonuç, Türkiye’nin bu iki hususu göz ardı etmeksizin kısıtlı bütçe, temel yapısal sorunlar, tarım sektöründeki yüksek istihdam oranı, kırsal kesimlerdeki nüfus yoğunluğu, sektörün rekabet gücünün olmaması ve tarımsal etkinliklerdeki düşük verimlilik gibi kendi ekonomik ve sosyal gerçeklerini de dikkate alarak gerekli tarım politikalarını izlemesi gerektiğidir. Bütün bunlar, AB ve Türkiye’nin içinde bulunduğu birbiriyle ilişkili iki üç-seviyeli oyun çerçevesinde değerlendirilmelidir.ABSTRACTThis study aims to examine the attitude which Turkey should adopt in terms of the EU compatibility in the WTO agriculture negotiations. In this context, it is tried to clarify Turkey’s position in the WTO by considering ongoing open-ended membership negotiations and a possible EU membership. The focal point of the study is that, in agriculture negotiations in question, Turkey should act in line with her own interests in the former, and the EU should be followed step by step with a correct observation in the latter. The conclusion is that Turkey should follow necessary agricultural policies without ignoring these two points, and also by considering her own economic and social realities such as the shoestring budget, fundamental structural problems, high proportion of the total employment in agriculture sector, overpopulation in rural areas, lack of competitive capacity of the sector and low productivity of the agricultural activities. All these should be assessed in the framework of two interrelated three-level games in which the EU and Turkey take place.Item Metadata only Securitization of energy : The Eu - Russia - Us triangle(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2008) Erbilgin, Tuğba; Cebeci, Münevver; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZ Bu yüksek lisans çalışmasının amacı, Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Rusya Federasyonu’nda ‘enerjinin güvenlikleştirilmesi’ konusunu ve bu durumun söz konusu üç aktörün dış politikaları üzerindeki etkilerini incelemektir. İnceleme, adı geçen aktörlerin enerji güvenliği konusunu nasıl ve ne derecede siyasileştirdiklerini ve “güvenlikleştirdiklerini” ortaya koymak amacıyla yürütülmüştür. Bu doğrultuda, ‘söz eylem’in rolü ve Kopenhag Ekolü’nün çok-sektörlü güvenlik tanımlaması üzerinde durulmuştur. Çalışmanın ana argümanı, enerji konusunun AB, ABD ve Rusya Federasyonu’ndaki aktörler tarafından siyasileştirildiği ve belli bir derecede de güvenlikleştirildiğidir. Birinci bölüm, tezin teorik çerçevesini çizmektedir. Farklı ekollerin ‘güvenlik’ kavramına getirdikleri farklı tanımlar Kopenhag Ekolü yaklaşımı vurgulanarak incelenmiştir. Çok boyutlu güvenlik tanımı ile Kopenhag Ekolü, sağladığı geniş güvenlik anlayışıyla ‘enerjinin güvenlikleştirilmesi’ konusunun incelenmesinde önem teşkil etmektedir. Bu nedenle, bu ekole ağırlık verilmiştir. Ayrıca, Ole Wæver’ın ortaya koyduğu güvenlikleştirme (securitization) ve de-securitization (konuların güvenlik kavramı altında ele alınmaması, normalleşmesi) kavramlarına ağırlık verilmiştir. Birinci bölümü takip eden üç bölümde ise, sırasıyla, AB, Rusya Federasyonu ve ABD’nin enerji politikaları resmi belgeler ve politika yapım sürecinde etkin olan aktörlerin söylemleri doğrultusunda, petrol ve doğal gaz esas alınarak incelenmiştir. Beşinci bölümde ise, enerji konusunun güvenlikleştirildiği söylemlerin karşılaştırılmalı analizi yapılmış, NATO’nun enerji konusuna katılımına değinilmiştir. Adı geçen aktörlerin, 11 Eylül 2001 ve Ağustos 2008 tarihleri arasında verdikleri söylemler kapsamlı bir şekilde incelendikten sonra varılan sonuç şudur: Özellikle, Rusya-Beyaz Rusya ve Rusya-Ukrayna enerji krizleri sonrasında, enerji konusu uluslararası gündemdekini yerini sağlamlaştırmıştır. Enerji güvenliği konusunun yüksek derecede siyasileştirildiği ve belli bir derecede de “güvenlikleştirildiği” görülmüştür. Enerji konusu yüksek politikanın parçası haline gelmiş ve bir varoluşsal tehdit olarak algılanmaya başlamıştır. Ancak, enerjinin güvenlikleştirilmesinin bir dereceye kadar gerçekleştiği sonucuna varılmıştır. Bunun nedeni, yüksek derecede kamu ilgisi olmasına rağmen ‘oyunun yerleşik kuralları’nın henüz yıkılmamış olmasıdır. ABSTRACT This study aims at analyzing the ‘securitization of the energy issue’ in the European Union (EU), the United States of America (USA) and the Russian Federation and the impact of this on their foreign policies. Analysis is made in order to see how and to what extent the issue of energy security is politicized and “securitized” by the actors. The role of the ‘speech act’ and the multisectoral definition of security of the Copenhagen School are given special emphasis in this regard. The major argument of this study is that the issue of energy is politicized and to some degree securitized by the actors in the EU, the USA and the Russian Federation. The first chapter aims to set the theoretical framework of the study. Therefore, the different definitions of the term ‘security’ are analysed focusing on the different schools of thought with special emphasis to the approach of the Copenhagen School. The Copenhagen School’s approach gives a broader understanding of security with its multidimensional definition which is an important point for the study of ‘securitization of energy’. Furthermore, the concepts of securitization and de-securitization of Ole Wæver are given weight in line with the context of the study. In the following three chapters, the energy policies of the EU, the Russian Federation and the USA are analysed respectively in terms of oil and gas based on the official documents and the speeches of the relevant important policy actors. In the fifth chapter, a comparative analysis of the actors’ energy securitization discourse is made and it is followed by the involvement of NATO in the energy issue. After comprehensive analyses of the speeches of the actors between September 11, 2001 and August 2008, the study comes to a conclusion that especially after the Russia-Belarus and Russia-Ukraine energy crises, energy has consolidated its place at the top of the international agenda. It is seen that the issue of energy security has been highly politicized and to a certain extent “securitized” by the actors. It has become a part of high politics and it has started to be perceived as an existential threat, that of survival. However, energy securitization has been realized to a certain extent as the ‘breaking of the established rules of the game’ has not come into existence yet although a high degree of public concern is present.Item Metadata only Securitization of migration: the case of Turkey-EU relations(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2013) Yüksel, Sinem; Cebeci, Münevver; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZETBu yüksek lisans çalışmasının amacı, Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde göçün güvenlikleştirilmesini incelemektir. İnceleme, AB’nin Türkiye ile olan ilişkilerinde göçü nasıl güvenlikleştirdiğini ve bunun siyasi bir seçim olup olmadığını ortaya koymak için yürütülmüştür. Bu doğrultuda, Kopenhag Ekolü’nün güvenlikleştirme teorisi, çok-sektörlü güvenlik yaklaşımı ve söz eylemin rolü üzerinde durulmuştur. Bu çalışmanın ana argümanı, AB’nin Türkiye’den gelen göçü özellikle siyasi nedenlerle güvenlikleştirdiği ve bundan dolayı da Türkiye-AB ilişkilerinde göçün güvenlikleştirilmesinin siyasi bir seçim olduğudur. Birinci bölümün amacı, tezin teorik çerçevesini çizmektir. Bundan dolayı, güvenlik kavramı tarihsel ve kavramsal olarak incelenmiştir. Güvenlik üzerine farklı yaklaşımlar kısaca incelenirken, Kopenhag Ekolü’nün güvenlikleştirme teorisi özellikle vurgulanmıştır. Ayrıca, farklı sektörleri analiz etmesi nedeniyle Kopenhag Ekolü’nün çok-sektörlü güvenlik yaklaşımı kullanılmıştır. Bu bağlamda, göç ve göçle ilgili konuları içeren toplumsal sektör vurgulanmıştır. İkinci bölüm, göç kavramını tarihsel ve kavramsal olarak analiz etmeyi ve göçün güvenlikleştirilmesinin nedenlerini Avrupa’daki göç karşıtı söylemlere dayanarak göstermeyi amaçlamıştır. Son bölümde, Türkiye-AB ilişkilerinde göçün güvenlikleştirilmesi iç güvenlik, kültürel kimlik ve refah devleti vurgulanarak incelenmiştir. Buna göre bu çalışmanın sonucu, Türkiye-AB ilişkilerinde göçün güvenlikleştirilmesinin gerçek varoluşsal nedenlere dayanmadığı ve AB’nin Türkiye’den gelen göçü politik olarak güvenlikleştirdiğidir.ABSTRACTThis study aims at analyzing “securitization of migration” in Turkey-European Union (EU) relations. Analysis is made in order to see how the EU securitizes migration in its relations with Turkey and whether it is a political choice or not. The Copenhagen School’s theory of securitization, multisectoral security approach and speech act are given special emphasis in this regard. The major argument of this study is that the EU has securitized migration from Turkey mainly for political reasons; thus, securitization of migration in Turkey-EU relations is a political choice.The first chapter aims to set the theoretical foundation of the study. Therefore, the concept of security is examined historically and conceptually. While different approaches on security are analysed briefly, the special reference is given to the Copenhagen School’s securitization theory. Additionally, multisectoral security approach of the Copenhagen School is applied due to its analysis of different sectors. In this context, the societal sector which contains migration and migration related issues is emphasized. The second chapter aims to analyse the concept of migration historically and conceptually and to show the reasons of securitization of migration depending on anti-immigration discourses in Europe. In the last chapter, securitization of migration in Turkey-EU relations is examined by special emphasis on internal security, cultural identity and welfare state. Accordingly, the conclusion of this study is that securitization of migration in Turkey-EU relations does not depend on real existential threats and the EU has politically securitized migration from Turkey.Item Metadata only Securitization of the European Union's migration and Asylum Policies(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2009) Gümüş, Şenay; Kaiser, Bianca; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZBu yüksek lisans çalışmasının amacı, Avrupa Birliği’nin göç ve iltica politikalarının güvenlikleştirilmesini ve bunun Avrupa Entegrasyonu üzerindeki etkilerini incelemektir. Çalışmanın temel gayreti, Avrupa Birliği’nin göç ve iltica politikalarının nasıl ve ne ölçüde güvenlikleştirildiğini ve bunun Avrupa Entegrasyonu’na olası etkilerinin neler olabileceğini anlamaktır. Bu bağlamda, çalışmanın argümanı Avrupa Birliği’nin göç ve iltica politikalarının Avrupa Ülkelerine gelen göç ve iltica başvurularından doğan problemleri çözmek amacı ile güvenlikleştirildiği ve güvenlikleştirilme sürecinin Avrupa Entegrasyonu’nun derinleşmesi ve genişlemesi açısından olumsuz etkilere sahip olduğudur. İncelemede Kopenhag Ekolü’nün üzerinde özellikle durulmuş ve güvenlik “söz-eylem” kapsamında değerlendirilmiştir.Çalışma toplam dört bölümden oluşmaktadır. Öncelikle, çalışmanın teorik temeli, bir literatür taraması yapılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Güvenlik ve güvenlikleştirme kavramları Kopenhag Ekolü’ne özel bir yer ayırılmak sureti ile incelenmiştir. Fakat, konu ile ilgili diğer ekollere de, değişik güvenlik ve tehdit algılamalarını anlamak amacı ile yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümü Avrupa’da göç konusunun geçmişini sunmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise göç ve iltica politikalarının güvenlikleştirilmesinin izleri araştırılmış ve güvenlikleştirme teorisi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Çalışmanın son bölümünde, göç ve iltica politikalarının güvenlikleştirilmesinin Avrupa Entegrasyonu’nun derinleşmesi ve genişlemesine etkileri analiz edilmeye çalışılmıştır. Yukarıda belirtilen analizlerin sonucunda, Avrupa Birliği’nin Göç ve İltica politikalarının fazlasıyla güvenlikleştirildiği ve bu güvenlikleştirme sürecinin Avrupa Entegrasyonu’na önemli ölçüde olumsuz etkileri olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun yanı sıra, Avrupa’da, güvenlikleştirme sürecinin oluşturduğu korkunun kontrolünün kaybedilmesi riski oldukça yüksektir. ABSTRACTThis study aims to analyze the securitization policy of migration and asylum policies of the European Union and the effects of this to the European Integration process. The main effort of this study is to understand how and to what extent the migration and asylum policies are securitized in the European Union and what are the possible effects of this to the European Integration process. In this context, it is argued that the migration and asylum policies of the European Union have been securitized in order to solve the problems resulting by the increasing migration and asylum applications in the European Countries and the process of securitization will have harmful effects on further widening and deepening of the European Integration. The analysis is made by placing a special emphasis to the Copenhagen School approach and security is perceived as a speech act in this context.This study consists of four chapters. First, it attempts to explain the theoretical foundation of the study by presenting a literature survey. The concept of security and securitization is analyzed by placing special emphasis to the Copenhagen School approach. However, other schools of thoughts are also covered in order to understand the different security and threat perceptions. The aim of the second chapter is to present the background of the issue of migration in Europe. The third chapter aims to trace the signs of securitization of migration and asylum policies and analyzes it in the context of securitization theory. Finally, the last chapter aims to analyze the effects of securitization of migration and asylum in the further deepening and widening of the European Integration. After making the above mentioned analysis, it is found out that migration and asylum policies in the European Union is highly securitized, and the securitization process has really important negative effects on European integration. Additionally, there is a high risk in Europe of loosing the control of the fear which was created by the securitization process itself.Item Metadata only Security dimension of european integration in the context of changing international system(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2009) Aka, Halit Burç; Dedeoğlu, Beril; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıKey Words: European Union, International Relations Theory, Security, EU Integration ABSTRACT This study seeks to elucidate to what extent the general security understandings which have come to the forefront work in conjunction with the changes which have occurred in the international system since World War II and up to the present; how have these changes influenced the security dimension of European integration. In order to realize this goal, the security understandings dominating the international system since the World War II are explained. Later the security understanding coming forth in the international system is measured in the context of European integration. This study allows both the large picture (the security concept of the international system) and the small picture (the security approach of the European integration) to be compared. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Güvenlik, AB BütünleşmesiÖZETBu çalışmanın amacı, ikinci dünya savaşından günümüze kadar uluslararası sistemde meydana gelen değişimlere bağlı olarak öne çıkan genel güvenlik anlayışlarının, Avrupa bütünleşmesinin güvenlik boyutunu ne ölçüde etkilediğini ortaya koymaktır. Amacı gerçekleştirmek için, öncelikle ikinci dünya savaşından itibaren uluslararası sisteme hakim olan güvenlik anlayışları tespit edilir. Sonrasında, uluslararası sistemde öne çıkan güvenlik anlayışı, Avrupa bütünleşmesi alt sisteminde test edilir. Kısacası, çalışmada büyük fotoğrafla (uluslararası sistemin güvenlik anlayışı) küçük fotoğraf (Avrupa bütünleşmesinin güvenlik anlayışı) karşılaştırılmaktadır.Item Metadata only The ENP as a part of the EU's security policy(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2019) Güller, Esengül; Göral, Emirhan; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıBu çalışmanın öncelikli amacı, değişen uluslararası sistemin Avrupa ölçeğindeki yansımaları ışığında Avrupa Komşuluk Politikası’nın Avrupa güvenliğine ne derecede katkı sağladığını ve/veya katkı sağlayıp sağlamadığını ortaya çıkarmaktır. Bu amaç doğrultusunda, tez neo-realist bir yaklaşımı kullanmakta ve uluslararası sistemin çok-kutuplu yapısının Avrupa’nın büyük güçlerinin dış politika ve güvenlik politikalarını ve güvenlik algılarını Soğuk Savaş’ın bitiminden beri nasıl etkilediğini ve Avrupa Komşuluk Politikası’nın buna nasıl etki ettiğini tartışmaktadır.Çalışmanın ilk bölümünde, Avrupa güvenliğini incelemek için kullanılan neo-realist teorinin temel varsayımları ve çalışmanın eksenini oluşturan iki önemli kavram, güvenlik ve komşuluk, incelenmiştir. Sonrasında, ise Avrupa’nın çok kutuplu yapısı ve Avrupa’nın büyük güçlerinin politikaları açıklanarak Komşuluk Politikası’nın yürütüldüğü politik ortama ışık tutulmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde ise Avrupa Komşuluk Politikası’nın oluşumu, amaçları ve araçları neo-realist varsayımlar ışığında incelenerek, içerisinde barındırdığı jeopolitik unsurlar ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin politika üzerindeki etkileri tartışılmıştır ve politikanın yürütüldüğü çok-kutuplu sistem mevcut güvenlik politikalarını göz önünde bulundurarak incelenmiştir. Bu tartışmalar ışığında, son bölümde örnek olay üzerinden, yani Ukrayna krizi üzerinden, Rusya’nın dış politikası ve güvenlik algılamaları ışığında Avrupa Komşuluk Politikası’nın Avrupa güvenliğine katkı sağlayıp sağlamadığı incelenmiştir.Sonuç olarak, bu çalışma günümüz Avrupa’sındaki çok-kutuplu sistem içerisinde Avrupa Komşuluk Politikası’nın, Rusya ile jeopolitik bir rekabete yol açarak modern güvenlik anlayışına dayanan yeni tehditler yarattığı sonucuna ulaşılmıştır. --------------------The main aim of this study is to find out whether or not, and to what extent the European Neighbourhood Policy contributes to European security in the light of effects of changing international structure on European scale. To that end, a neo-realist approach is applied in the study, and it is argued that in which ways the changing political structure affects foreign and security policies and security perceptions of European great powers since the end of the Cold War, and in which ways the European Neighbourhood Policy, especially its sub-policy the Eastern Partnership, has influence on these perceptions.The first chapter of the thesis defines basic neo-realist assumptions and two other important concepts, namely security and neighbourhood, in order to draw a framework for evaluate European security. Following part of the first chapter analyses the current political structure in multipolar Europe and policies of European great powers to examine the environment in which the European Neighbourhood Policy/the Eastern Partnership is pursued. The second chapter defines main motivations, aims and tools of the Policy from neo-realist perspective, and its geopolitical components. In light of assumptions of these chapters, the last chapter argues role of the European Neighbourhood Policy to provide European security by evaluating the recent Ukrainian crisis, taking Russia’s policies and perceptions on the Policy into account.To conclude, this study claims that the European Neighbourhood Policy in multipolar structure of contemporary Europe is counter-productive for European security, creating geopolitical competition and new threats based on the traditional understandings of security.Item Metadata only The ESDP as the last stage of the EU’s security integration(Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, 2009) Çalışkan, Neşe; Cebeci, Münevver; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıÖZBu tez, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın (AGSP), Avrupa güvenlik bütünleşmesine Avrupa Birliği'nin uluslararası aktörlüğü ve güvenilirliğini arttırmak suretiyle yaptığı katkıları analiz etmektedir. Tezin ana argümanı, AGSP’nin Avrupa bütünleşmesinin son safhası olarak değerlendirilebileceği, ancak, AB’nin ve üye ülkelerin (özellikle üç büyük Avrupa gücü olan Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya’nın) bunu başarmak için yapmaları gereken daha çok şey olduğudur. AGSP'nin gelecekteki rolünü değerlendirmek için, üye devletlerin Avrupa güvenliğindeki rolüyle birlikte değişen güvenlik algılamaları ve Avrupa güvenlik ve savunma bütünleşmesinin tarihi gelişimi birinci bölümde incelenmektedir. Soğuk Savaş dinamikleri ve AB'nin ortaklaşa hareket etmekteki yetersizliği daha bağımsız bir Avrupa güvenlik ve savunma oluşumuna yönelik engeller olarak tanımlanmaktadır. İkinci bölüm, güvenliğin Soğuk Savaş sonrası dönüşümünü ve güvenlik ve savunma alanında üye devletler arasında AB düzeyindeki işbirliğini irdelemektedir. Ayrıca, Sovyet tehdidinin elimine edilmesinin, Avrupa'nın yeni güvenlik ajanı olarak, AB'ye dünya siyasetindeki rolünü arttırmaya yönelik bir fırsat sağladığını göstermekle beraber, yetersiz askeri imkanların, NATO çatısı altında Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliğinin geliştirilmesiyle birlikte, Birliğin NATO ve ABD varlıklarına olan bağımlılığını arttırdığını savunmaktadır. Üçüncü bölümde, üye ülkelerin Avrupa savunma bütünleşmesine katkıları irdelenirken, 1998 tarihli St. Malo Zirvesi ve sonrasında AB'nin daha bütünleşmiş bir AGSP yaratmaya yönelik ümit verici çabalarına rağmen, başlıca üye devletlerin kesişen ve çatışan çıkarlarının AGSP'nin Birlik içindeki yetersiz rolünü ve gelişimini büyük oranda belirlediği tartışılmaktadır. Sınırlı askeri imkanlara ve ülke çıkarları bağlamında üye devletlerin çekincelerine bağlı olarak AGSP'nin görece zayıf performansının hala devam ettiğine işaret edildikten sonra, oldukça büyük ekonomik güce sahip bir Avrupa'nın dünya siyasetinde ağırlığını arttırmak için daha etkin bir güvenlik ve savunma politikasına ihtiyaç duyduğunun altı çizilmektedir.ABSTRACTThis paper analyses the contribution that the ESDP brings to European security integration through increasing the EU’s international actorness and credibility. Its major argument is that the ESDP can be regarded as the last phase of European security integration, nevertheless, the EU and its member states (especially the three major European powers; the UK, France and Germany) need to do more for achieving this. Changing security perceptions and historical evolution of European security and defence integration, as well as the Member States' role in European security, are explored in the first chapter, to assess the potential role of the ESDP. Cold War dynamics and the EU's inability to act unanimously are defined as barriers to the development of a more autonomous European security and defence formation. The second chapter scrutinizes the post-Cold War transformation of security and the cooperation between the Member States in the fields of security and defence at the EU level. It further reveals that although the elimination of Soviet threat gave opportunity to the EU to increase its role in world politics as a new security agent in Europe, lack of military capabilities increased the Union's dependency on NATO and the US assets along with the development of the ESDI within NATO framework. In the third chapter, in analysing the role of major Member States' contribution to European defence integration, it is argued that despite the EU's encouraging efforts to create a more concrete ESDP after the St. Malo Summit of 1998, the intersection and competition of major Member States' interests largely define the insufficient role and development of the ESDP. After indicating that the relatively weak performance of the ESDP still continues due to limited military capabilities and the Member States' reservations regarding their national interests, it is underlined that a Europe with significant economic power also needs an effective security and defence policy to increase its weight in world politics.Item Metadata only The European educational space and the construction of European identity(Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü, 2008) Toksöz, Fügen; Nas, Çiğdem; AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim DalıABSTRACTThe European integration project founded with the aim of providing a lasting peace in the Continent in 1957 has developed from an economic community of six into a union of twenty-seven member states. Today, the European Union is no more a simple free trade area or only an intergovernmental structure with limited objectives on economic issues. It has moved far beyond an international organization and evolved into a unified and unique entity over the fifty-one years that have passed since its first establishment. From a modest economic community, it has evolved into a political entity which functions by means of both intergovernmental and supranational methods. However, the unsolved unemployment problem, which started with the economic crisis in the 70s and continued with the challenges of globalization, caused European people to be discontented with their situation. Furthermore, the steps taken for political integration has brought forth the legitimacy problem, which stems from the democratic deficit of the Union, requires the construction of a well-informed cohesive body of citizens, namely, a ‘demos’. The emergence of this need has increased the necessity for the construction of European identity.As a solution to these two crucially important issues, after the Maastricht Treaty the Union gave momentum to the developments in the field of education by expanding the cooperation between the member states and by creating a new educational space. The European Area of Higher Education, which was launched with the Bologna Declaration and continued to develop with the Bologna process, has been the most ambitious step taken in the field of education so far. Parallel to its objective of constructing a coherent and compatible European area of higher education with a view to reform and converge the existing structures while preserving the autonomy of higher education institutions and respecting national, cultural and linguistic differences, the European Area of Higher Education has improved the competency and the competitiveness of Europe and the Europeans in the global market. Furthermore, the mobility, the multicultural and multilingual spaces that it provides for the people of Europe promotes a civic dimension and a sense of belonging to Europe which is an important dimension in the construction of European identity.Within this framework, this study explicates and exhibits the role and the impact of education and the European educational space on the construction of European identity and the development of Union citizenship from a social constructivist perspective. In order to reach a comprehensive assessment, the creation of the European educational space with its key actors and documents are examined in a historical perspective, discourse analyses of the two pivotal educational documents; the 1995 White Paper and the Bologna Declaration are made, and the concept of identity, its construction process and the role of education in this process is explored in detail. As a result of these meticulous explorations, it is concluded that the creation of the European Area of Higher Education as a part of the European educational space could play a major role in the construction of European identity and the development of Union citizenship which could be a solution for the legitimacy problem of the European Union.ÖZET1957’de Avrupa’da uzun süreli barışı sağlamak için başlatılan Avrupa bütünleşme projesi sadece altı üye devletten oluşan ekonomik bir topluluktan yirmi yedi üyesi olan bir birliğe dönüşmüştür. Aradan geçen 51 yıllık süre içinde Avrupa Birliği sadece bir serbest ticaret bölgesi ya da amaçları sadece ekonomik konularla sınırlı uluslararası yapıya sahip bir oluşum olmanın çok ötesinde hem uluslararası hem de uluslarüstü yöntemlerle işleyen kendine özgü siyasi bir birlik halini almıştır.Ancak bugün, 70lerde başlayan ve küreselleşmenin getirdiği zorluklarla günümüze kadar devam eden ve hala çözümlenemeyen işsizlik problemi Avrupalıları kaygılandırmaktadır. Ayrıca siyasi bütünleşme için atılan adımlar demokrasi eksikliğinden kaynaklanan meşruiyet tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Birliğin demokrasi eksiğini giderebilmesi için demos’a, başka bir deyişle, ortak değerler üzerinde birleşmiş bir topluma ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç da ortak bir Avrupa kimliğinin yapılandırılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Avrupa Birliği, eğitimi bu iki önemli soruna çözüm olarak görmüş ve özellikle Maastricht Antlaşması sonrası üye devletlerin eğitim alanındaki işbirliğini hızlandırıp genişleterek Avrupa eğitim alanının yapılandırılmasını sağlamıştır. Bolonya Deklarasyonuyla temelleri atılan ve Bolonya süreciyle oluşumu devam eden Avrupa Yüksek Öğretim Alanı şu ana kadar bu yönde atılan en önemli adım olmuştur. Bu oluşumun temel amaçlarından biri ulusal, kültürel ve dilsel farklılıkları ve yüksek öğretim kurumlarının özerkliğini koruyarak, bu kurumların hali hazırda varolan eğitim yapılarını iyileştirerek ve birbirine yakınlaştırarak kaliteli ve bütünleşmiş bir Avrupa eğitim alanı yaratmaktır. Diğer bir amacı ise Avrupa’nın ve Avrupalıların küresel pazardaki rekabet gücünü arttırarak işsizlik sorununa çözüm bulmaktır. Ayrıca, bu alanın sağladığı hareketlilik, çok-kültürlü ve çok-dilli sosyal alanlar Avrupa bilincinin ve kimliğinin oluşturulması için gerekli ‘sivik’ boyutu oluşturmaktır.Bu çerçeve içinde, eldeki çalışma Avrupa eğitim alanının, Avrupa kimliğinin oluşturulması ve Avrupa Birliği vatandaşlığının geliştirilmesi üzerindeki rolünü ve etkilerini sosyal inşacı açıdan incelemekte ve göstermektir. Kapsamlı bir sonuca varabilmek için Avrupa eğitim alanı temel oyuncuları ve belgeleriyle tarihi bir perspektif içinde incelenmiş, en önemli eğitim belgelerinden olan 1995 Beyaz Kitabı ve Bolonya Deklarasyonunun söylem analizi yapılmış, ve kimlik kavramı, gelişim süreci ve bu süreçte eğitimin rolü araştırılmıştır. Tüm bu detaylı ve titiz çalışmaların sonucunda, Avrupa eğitim alanının bir parçası olarak oluşturulan Avrupa Yüksek Öğretim Alanının Avrupa kimliği ve Avrupa Birliği vatandaşlığının inşasında önemi yadsınamaz bir rol oynayacağı ve bunun da Avrupa Birliğinin meşruiyet sorununa çözüm getirebileceği sonucuna varılmıştır.